Yasak elma
“Hala bitirmedin mi?” diye sorduğumda, vereceği cevabın beni böylesine derin ve karanlık dehlizlere sokacağını bilmiyordum. “Bitirmek istiyorum, ama o kadar bölündüm ki, birçok şeyle uğraşıp, hiçbirini tamamlayamıyorum. Aynı anda dört kitap okuyorum, eve taşıdığım işimle uğraşıyorum, bir yazı ve yeni bir tasarım üzerinde çalışıyorum, bir de kendimi onunla aldatıyorum…”
Yazı: Gözde Aral Ocak @alkalioldumbenanne
Tam bu noktada takıldım kaldım. O, kızının gözünün önünde büyüdüğünü ve ona bile yetişemediğini, sürekli koşup, yine de geç kaldığını anlatmaya devam ederken; ben zihnimde uçuşan düşünce baloncuklarını bir bir patlatarak gerçek dünyaya dönmeye çabalıyordum.
“Kendimi onunla aldatıyorum” derken eşinden bahsediyordu. Evet biliyordum, muhteşem bir evlilik değildi onlarınki, zaten hangisi öyleydi ki… O veya bu şekilde kendisi için çizilmiş yolları izleyerek doğan, büyüyen, okula başlayan, okulu bitiren, işe başlayan, evlenen, şanslıysa henüz boşanmadan çocuk sahibi olan veya yine şanslıysa henüz çocuk sahibi olmadan boşanan, yaşlanan, çocuklarını okula gönderen/işe başlatan/evlendiren, torun sahibi olan, ve sonunda ölen canlıya insan denir. (Bkz. On Adımda Biyoloji, Adım 1) Evlilik, bu yolda ilerlerken alınması gereken virajlardan birisi, hatta belki de en önemlisidir. Evet, tam olarak böyledir.
“Bizimkisi bir şirketi yürütmek gibi…” demişti daha önce de, “ortak ürünümüzün iyiliği için çalışıyoruz.” Bu muydu hayatın kalanı için öngörülen rota? Gökten düşen elmalar, sonsuza kadar mutlu yaşamalar masallarda olurdu, bunu biliyorduk ama, ancak buraya kadar mı erebilmişti o yüce aşkın kolu? Ne hazindir ki, herkesin bildiği ama kimsenin kabul etmek istemediği bir yere varıyordu en davullu zurnalı düğünler bile…
“Ortak ürünün iyiliği için birlikte yaşamaya katlanma” ekseninde seyrederken; görev paylaşımında üzerine düşen sorumlulukları yerine getirme, akşamları eşinle yarım saat-çözülmesi gereken mali sorunlar ya da ekstra bir gündem maddesi söz konusuysa belki bir saat-konuşma, ve bu esnada bir yandan televizyonda dizi izlerken meyve yeme; haftasonları benzer durumdaki “iyi arkadaş”larla buluşup -kadınlar mutfakta ya da salonda, erkekler mangal başında veya içki sofrasında- hep aynı konularda (çocuklar, fazla kilolar, alışveriş, kocalar/iş, futbol, kadınlar) hep aynı sözleri sarfederek zaman geçirme; ve tüm bunların son derece normal olduğuna kendini inandırma… Kendini kandırma ve sonunda kendini eşinle aldatır hale gelme…
Hadi Havva o zaman işin bu raddeye varacağını tahmin edemedi ve bile bile lades dedi; peki biz neden canımızı yakacağını bildiğimiz bu elmadan bir ısırık almak için hala bu kadar hevesliyiz?