Âşıklar şehri Sivas
Aşık Veysel’in, Pir Sultan’ın doğup dünyaya seslendiği, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait büyüleyici eserlerinin bulunduğu, Cumhuriyetimizin temellerinin atıldığı Sivas Kongresi’nin ev sahibi, el sanatlarını geçmişten günümüze yaşatmayı başaran, kaplıcaları ile şifa dağıtan şehir; burası Sivas…
Yaşadığımız zengin coğrafya hangi yöne dönersek bizi kendisine hayran bırakacak güzelliklerle dolu. Yıllar önce bir yerlerde “Gidemediğin yer senin değildir” sözünü okumuş ya da duymuştum. Ne güzel tesadüf ki bu söz yazının konusu olan Sivas’ın eski valilerinden Halil Rıfat Paşa’ya aitmiş. Sivas’ın kendisine hayran bırakacak kadar büyüleyici ama bir o kadar ürkek duran zenginliğini bu yazı aracılığıyla farklı kişilerle tanıştırmak isterken bu söz de yerini bulmuş oldu.
Tarihin çok eski dönemlerinden itibaren Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet yıllarının izlerini taşıyarak bugüne ulaşmış; batıdan doğuya – kuzeyden güneye Anadolu’nun ortasında bir şehir Sivas. Sivas’a varmak için kara yolunu tercih ettiyseniz trafiğin, kalabalığın, yüksek binaların git gide azalmasıyla çok sakin bir şehre gittiğinizi ve bir günde şehrin tamamını gezebileceğinizi düşünebilirsiniz. Adımlarınızı atıp sakladığı hazineleri gördükçe ise anlarsınız ki zaman size yetmeyecektir. Daha önce bir kaç kez geldiğim bu kentte sonbaharın serin günlerini iyiden iyiye hissederek merkezinden başlayarak dolaşırken; bu defa sosyal ve kültürel yaşantısını da yakından tanımak istedim. En başta pek çok şehre kıyasla Sivas’ın şehir merkezini gezmekten her zaman keyif aldığımı söylemeliyim. Bunun nedeni upuzun İstasyon Caddesi’nin yayalara sunduğu geniş kaldırımlar ve cadde boyunca sıralı dükkânları, mağazaları, kafeteryaları…
Cumhuriyet’in kuruluşunun 50. yılı anısına, 1974 yılında kurulan Cumhuriyet Üniversitesi’nin şehrin sosyal yaşamına etkisi büyük, şehir merkezi her zaman hareketli. İkliminin soğuk olması ve üniversite öğrencisi sayısının fazla olması nedeniyle, bu sayı 50.000’e yakın, çoğu yerde göremediğiniz kadar üstelik oldukça iyi hizmet sunan pastane, kahve evini Sivas’ta bulabilirsiniz. Sivas’ta nereye baksanız tarihin izlerini görebilirsiniz. Kent yönetimi bu yönde yaptığı çalışmalarla kaybolmuş eserleri gün yüzüne çıkarıyor. Tarih kitaplarından tanıdığımız Çifte Minareli Medrese sizi ilk karşılayanlardan. Anadolu Selçukluları döneminde İlhanlı Veziri Sahip Şemseddin Mehmet Cüveyni tarafından 1271’de yaptırılmış, zamanında burada hadis ve tefsir ilimleri okutulmuş. Anadolu’nun en yüksek taç kapısına sahip yapının ön cephesi ve iki minaresi dışındaki tüm duvarları yıkılmış olsa da minarelerdeki taş oymacılığı, figürler ve çini desenler sizi hayran bırakmaya yetiyor.
Çifte Minareli Medrese’nin tam karşısında Şifaiye Medresesi yer alıyor. Selçuklu Sultanı 1. İzzeddin Keykavus tarafından 1217’de yaptırılmış. Anadolu Selçuklu şifahanelerinin en büyüğü olan, zamanında usta hekimlerin ve cerrahların çalıştığı yapı hastane vasfını yitirince Osmanlılar zamanında 1768’de medreseye dönüştürülmüş. Bu yapıların hemen yanında muhteşem taç kapısıyla Buruciye Medresesi yer alıyor. 1271’de Selçuklu Sultanı Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde İran yakınlarındaki Burucerd’den gelme Muzaffer Burucerdi tarafından fizik, kimya, astronomi öğrenimi amacıyla yaptırılmış. Günümüzde ise medresenin kapısından girince canlı bir yaşam sizi karşılıyor. Orta alanda çay içme alanları ve yanlarda yöresel el sanatlarının sergilendiği medrese odaları bulunuyor.
Sivas’a özgü yerel sanatçılar tarafından üretilen kemik tarak, bez bebek, takılar, gümüş, bakır ve ağaç eserler buradaki odalarda sergileniyor ve satışa sunuluyor. Doğrusu her biri el emeği olan ve herkesin bütçesine göre bir şeyler bulabileceği bu el sanatı ürünlerden almadan çıkmak imkânsız. Çocukluğumda evimizde kullandığımız kemik taraklardan yıllar sonra burada tekrar ediniyorum. Dükkân sahibi “saç dökülmesini, kepeği, elektriklenmeyi önleyen bu taraklar plastik malzemelilerden daha sağlıklı” diye de bizi uyarıyor.
Sivas’ta gezdikçe her adımda şaşırtıcı yeni bir yerle karşılaşıyorum. Bunlardan birisi Çerkez’in Kahvesi denilen yer. Kahve sevenler için iyi kahve yapan yer bulmak önemlidir, bulundu mu kulaktan kulağa eşle dostla paylaşılır. Çerkez’in Kahvesi de öyle bir yer. Ünü şehrin dışına taşmış. Hava soğuk olduğu için kahvemizi içeride içmeyi tercih ettik ama dışarıdaki masa sandalye yoğunluğu burasının ne kadar ilgi gördüğünü anlamama yetti. Çerkez’in Kahvesi’nde kahvemizi içip fonda çalan Zeki Müren’i dinlerken etrafı gözlemleyince burasının sadece bir kahve evi olmadığını düşündüm. Gazete okuyanlar, yalnızlığıyla oturanlar, sohbet edenlerle burası bir kültür, sahipleri tarafından duvarlarda sergilenen eski eşyalarsa o kültürün önemli parçalarıydı.
Belki kendisi bile farkında değil ama kültürümüzün geleceğe taşınmasına Sivas’ın epey hizmet ettiğini söyleyebilirim. Şehrin sokaklarında dolaşırken karşımıza Özgün Sahaf adlı kitapçı çıktı. Sahaflar her zaman hazine gibidir ama son zamanlarda epey azaldı. O yüzden burayı bulmuşken kaçırmak istemedim ve kitapların, eski film afişlerinin arasında kayboldum. Sahibi Taşkın Bey’le sohbet esnasında, sık sık açılan kapıyla Sivas’ın gençlerinin buraya gösterdiği ilgiyi görüp mutlu oldum.
Sivas’ta kahve kültürünün ve içilen kahvelerin neden bu kadar iyi olduğunu geziye devam ettikçe öğrendim. Karşıma çıkan ve kapısında kuruluş tarihi 1926 yazan Talas Kahvesi’ni görünce ve aldığım o cezbedici kokuyla kendimi bir anda içerisinde buldum. Henüz fabrikalaşmamış bu tadı tiryakilerinin gelecek yıllarda da bırakacağını sanmıyorum.
Sivas’ın çevresinde yerel yönetimlerin doğayla iç içe oluşturduğu yaşam alanları var. Paşabahçe ve Hafik Gölü bunlardan sadece ikisi. Oldukça bakımlı olan bu alanlarda tesislerde verilen hizmetler de sizi memnun edecek türden. Yürüyüş yapmak, doğada çayınızı yudumlamak, hatta isterseniz mangal yapmak için her türlü alt yapı sağlanmış. Paşabahçe’de gördüğüm ilginç bir yapı vardı ki o da Hobbit Evi. Sivas Belediyesi, “Yüzüklerin Efendisi” ve “Hobbit” filmlerindeki Hobbit karakterlerinin yaşadığı evlerden esinlenerek Paşabahçe’ye dağ içerisine gömülü yamaç evleri yapmış. Yakın zamanda evler konaklamak isteyenlerin hizmetine açılacakmış. 65 metrekarelik evlerde mutfak, banyo, tuvalet ve yatak odası bulunuyor. Özellikle yaratıcı çalışmalar için bu evlerde konaklamak iyi bir esin kaynağı olabilir.
Sivaslı Ozanımız Aşık Veysel’in “Göklerden süzüldüm tertemiz indim/ Yere indim yedi renge boyandım” sözlerini anarak bu şehirden ayrılırken ülkemizin yüzölçümü bakımından ikinci büyük şehri olan Sivas’ı keşfetmeye devam etmek için tekrar gelmeliyim diyorum. Ve adettendir görmeden dönmeyin:
- Çifte Minareli Medrese
- Gök Medrese
- Buruciye Medresesi
- Şifaiye Medresesi
- Ulu Cami
- Sivas Kongre Binası Atatürk ve Etnografya Müzesi
- Sivas Arkeoloji Müzesi
- Çerkez’in Kahvesi
- Özgün Sahaf
- Talas Kahvesi
- Taş Han
- Paşabahçe ve Hobi Evleri
- Hafik Gölü…