Giz dolu sanatın Bursa’daki izleri
Sabrın, dehanın, ustalığın ve büyük bir emeğin ödülü Kündekari… Her köşesi manevi değerlerle dolu Bursa’nın hatıraları Selçukluların Anadolu’ya taşıdığı bu yüzlerce yıllık Türk sanatına ait en kıymetli örnekleriyle bezeli… Giz dol
Bursa’nın dört bir yanında; Ulu Cami’deki, Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sine “Çiçek resimleriyle yazılarını, cihan ressamları toplansa yapamazlar, örneği yoktur.” notunu düştüğü gizem dolu minberde, Muradiye Külliyesi’nde, Yeşil Türbe’nin, Yeşil Cami’nin detaylarında ve restorasyonu geçtiğimiz aylarda tamamlanan Emir Sultan Türbesi’nde Kündekari…
1399’da galaksiyi yeryüzüne indiren sanat
Ulu Cami’deki kim tarafından yapıldığı hala bilinmeyen minberin; doğu yakasında güneş sistemi, batı yakasında galaksi sistemi tasvir ediliyor. Ama Galileo’nun sırf dünyanın döndüğünü iddia ettiği için öldürüldüğü 1633 Avrupa’sından 234 yıl önce yapılmış olması (1399) Ulu Cami’nin büyük bir dehayı ve eşi benzeri olmayan bir şaheseri barındırdığının kanıtı. Sağ kısmında “Devaklı Abdülaziz oğlu Mehmet” işlemesi bulunan minberin bir diğer sırrı da aynı zamanda Kuran-ı Kerim’deki toplam ayet sayısı olan 6666 adet abanoz ağacının birbirine geçmesiyle oluşturulmuş olması. Ulu Cami’nin gizem dolu minberi dışında Yeşil Cami ve Yeşil Türbe’deki bazı detaylar da Kündekari’nin en güzel örnekleriyle bezeli. Geçtiğimiz aylarda restorasyonu tamamlanan Emir Sultan Türbesi ve Muradiye Külliyeleri de kentin bu sanattan nasibini alan diğer değerleri. Emir Sultan Türbesi’nde bulunan ve yine 600 yıl öncesine ait olan Kündekari işlemeleri 5 Kündekari ustasının emekleriyle onarılarak, ilk günkü büyüleyici güzelliklerine kavuştu. Kentin birçok değerinde yer alan bu sanatın bazı örnekleri de Bursa’nın Topkapı’sı olarak adlandırılan Muradiye Külliyeleri’nde. Örneğin burada bulunan Cem Sultan Türbesi’nin oyma çiçek ve yaprak motifleriyle süslü kanatlı kapılarındaki demir kuşaklara ve kabartmalara yine Kündekari sanatının en zarif örnekleri eşlik ediyor.
Kentin, şahit oldukları dönemlerin hatıralarını geleceğe taşıyan manevi miraslarında yaşayan bu eşsiz sanat aslında “dekoratif amaçlı bir doğramacılık tekniği”. Sert ceviz ağacından, hiçbir çivi ya da yapıştırıcı malzeme kullanmadan, geometrik parçaları birbirine geçirerek yapılıyor olması ise onu diğer ahşap sanatlarından ayıran en önemli özelliği.
Estetik açıdan ortaya çıkan güzelliklerinin yanı sıra sağlam oluşu ve yapıldıktan yüzyıllar sonra bile sağlam olarak kalabiliyor olmasının nedeni de ahşap parçaların iç içe geçirilerek yapılıyor olması. Gelişmesi Selçuklu Dönemi’ne dayanıyor ama varlığı çok daha eski tarihlere uzanıyor. Ortadoğu’da başlayan, Selçuklular aracılığı ile Anadolu topraklarına ulaşıp burada zirveye ulaşan Kündekari sanatı sonsuz bir sabrın, emeğin ve akıl almaz bir dehanın ürünü. Sadeliğiyle dikkat çeken Osmanlı Dönemi ahşap işçiliklerinde cami kapıları, minberler, dolap kapakları, vaaz kürsüleri, pencereleri gibi detaylarda bu sanatın etkilerini görmek mümkün.
İç mekânlar için yapılacak olan Kündekari’lerde daha çok ceviz, armut, kiraz gibi ağaçlar ve fildişi, gümüş, sedef ve yakut benzeri değerli malzemeler kullanılırken dış mekânlar için hazırlanan Kündekari’ler daha çok meşe, tik, dişbudak, ireko, maun gibi her türlü hava şartına rağmen dayanıklı ve sağlam ağaçlar tercih ediliyor. Desen olarak ise beşgen, sekizgen, ongen, baklava gibi geometrik şekiller kullanılıyor.
Herhangi bir etki ile değil yalnızca birbirlerine tutunarak, değişen mevsim şartlarından ya da olumsuz bir koşuldan etkilenmeden, zamana yenilmeden bugüne ulaşan tüm eserlerin püf noktalarından biri de birleşme yerlerindeki kanallarda bırakılan hava payları. Bu paylar eseri koruduğu gibi, ahşap işçiliğinde genelde bir süre sonra ortaya çıkan şişme ve çatlaklara da engel oluyor. Böylece asırlar önce yapılan bir eser geleceğe taşınıyor.
Konya, Aksaray, Malatya, Niğde, Siirt, Kayseri, Ankara, Amasya, Kastamonu da, Bursa dışında Kündekari’nin en güzel ve büyüleyici örneklerinin görülebileceği illerden bazıları. Kendi içinde “hakiki”, “taklit”, “kabartma”, “tamamen çakma ve yapıştırma”, “tamamen kabartmalı” olarak türlere ayrılan ve sağlamlığıyla günümüze kadar gelmeyi başaran Kündekari sanatı oluşana kadar türlü evrelerden geçiyor.
En büyüleyici Kündekari örneklerinden birini taşıyan Ulu Cami minberindeki gibi gökyüzündeki yıldızları, gezegenleri yeryüzüne, bir parça ahşabın üzerine indirmeyi başaran bu sanat bugün ilk yıllarındaki ilgiyi göremese de, geçmişten kalan izleriyle büyülemeye devam ediyor.
* Kündekari kelimesinin kökeni Farsça’daki “kendekari”ye dayanıyor ve Osmanlı dilinde “tutma, yakalama, kavrama” anlamına geliyor. Osmanlı’da daha çok “Kalemkari” olarak anılan bu ahşap sanatının ustasına ise “Kündekar” deniyor.