“Yine gel” diyen güzel İtalya
Dünyayı gezmeyi çok seviyorum, çocuklarla gezmeyi daha çok seviyorum. Onların bu geziler sırasındaki gözlemleri, şaşkınlıkları, keşifleri, hayalleri en büyük motivasyonum.
İki oğlumuz var. Seyahatlerde “Büyük Gezgin” ve “Küçük Gezgin” diyoruz onlara. Gezginlerimizle beraber Türk kültürüne en yakın olduğu düşünülen İtalya’yı seçtik bu sefer kendimize. Doyamadık güzel İtalya’ya. Ayrılırken “Yine Gel” diye sesleniyordu arkamızdan adeta.
Popülaritesi günden güne artan Como ilk durağımız oldu. Kendi halinde, sakin, suyun verdiği pozitif enerjiyi en derinlerde hissettiğiniz huzurlu bir yer Como. Arnavut kaldırımı taşlı daracık daracık sokakları ve samimi cafelerinin olduğu adımbaşı meydanlarıyla gel buraya yerleş dedi adeta bize.
Bu arada ilk pili icat eden Alessandro Volta’nın da Como’da yaşadığını öğrenince, geziye başlar başlamaz yeni birşey öğrendim diye çok sevindi büyük gezgin. Elektrik gerilimine “volt” denilmesi de yaptığı önemli buluş sebebiyle Alessandro Volta’dan geliyormuş.
Tekne turuyla Como’nun küçük bir yerleşim merkezi olan Torno’ya geldik. Burası hem daha sakin hem de sokakları daha da dar. Bazı yerlerde yan yollar göle kadar uzanıyor. Sokakla gölün birleşme noktasında güneşlenenler ve sohbet edenler gölün keyfini en çok çıkaranlardı bence. Bizim gezginler yer yer sıkıldı ama göle taş atarak, bazı kenar bölgelerdeki ördekleri besleyerek onların da keyifli vakit geçirmesini sağlamış olduk.
Trenle Venedik’e geçtik ve adım attığımız ilk andan itibaren büyüledi bizi Venedik. Sanki bir film setine girmiş gibi hissettik kendimizi. Her şey farklıydı ve ezber bozuyordu. Ahşap kazıklar üzerine oturtulmuş ve yüzyıllardır duran binaları, bir kulaç genişliğindeki sokakları, her biri birbirinden güzel maskeleri, ulaşım aracı olarak kullanılan orijinal gondolları, 118 adası, 170 kanalı, bir adadan diğerine geçmek için adım başı karşımıza çıkan güzel köprüleri ve kanal kenarlarında ayaklarını kanala uzatıp sohbet eden insanları… Bunların hiçbiri, sürekli görmeye alışkın olmadığımız şeylerdi.
Bu kadar farklılığın olduğu yerde çocukları eğlendirmek daha kolay oldu bizim için. Sadece köprülerde bebek arabasına ayrı bir yol olmaması sebebiyle köprülerde bebek arabasını kaldırmak belimizi biraz zorladı. Küçük gezgin harita elinde gondollara el sallayıp durdu, görenler kendisini Venedik elçisi sanmış olabilirler. Her girdiğimiz dükkânda maskeleri denemek hem çocukları hem de bizi oldukça eğlendirdi, kendimizi maskelerden zor aldık. Bir Venedik klasiği olan Gondol turunu herkesin denemesini tavsiye ederim. Çünkü 11 metrelik gondolları o kadar daracık kanallarda başarılı bir şekilde süren gondol sürücülerinin performansına hayran kalıyorsunuz. Venedik’i “S” şeklinde ortadan ikiye bölen 4 km uzunluğundaki Büyük Kanal’ın etrafında 200’ü aşkın saray var. Şehir içi ulaşımı sağlayan vaporetto larla kanal boyunca ilerlerken ne tarafa bakacağınızı şaşırıyorsunuz. Venedik, orijinalliğiyle büyüledi bizi. Her yeri keşfetmek isteyenler, en az 2 gün ayırmalılar film setinden fırlama bir şehir olan Venedik’e.
Napolyon’un Avrupa’nın Salonu dediği San Marco Meydanı oldukça büyük bir alan. Meydanın gerçek sahibi ise güvercinler. Bizim gezginler başta biraz korktu güvercinlerden ama sonra bayıldılar. Her yerde kanalların olduğu Venedik’te böyle kocaman bir meydan için alan bulunması çok ilgimizi çekti. Meydandaki başlıca eserler; Ayasofya’dan esinlenerek yapıldığı düşünülen San Marco Bazilikası ve Çan Kulesi, 15. yüzyılda inşaatı tamamlandıktan sonra kopyalanmasın diye yapan işçilerin gözleri oyulan Torre dell’Orologio Saat Kulesi ve Palazzo Ducale, Dükler Sarayı’dır. Büyük Gezgin’in en çok ilgisini çeken ise Ahlar Köprüsü (Ponte Dei Sospiri) oldu. Hikâyeye göre mahkumlar hapse götürülürken son kez buradan bakıp iç geçirirlermiş. Bu sebeple Ahlar Köprüsü denmiş.
Son durağımız Pisa Şehri oldu. En önemli gezilecek yeri Mucizeler Meydanı’ndaki Pisa Katedrali ve Pisa Kulesi olduğu için buraya günübirlik gelinebilir. Şehrin çan kulesi olarak yapılan ama zemindeki kayma sebebiyle yıkılma tehlikesi olan Pisa Kulesi bir dizi destek işlemlerinden geçirilerek sağlamlaştırılmıştır. Pisa Kulesi tam anlamıyla şehrin sembolü olmuştur. Her taraf kuleyle ilginç görüntü yakalamaya çalışan turistle doludur. Biz ise çocukların sıkılma kredisi çabuk dolduğundan en standart görüntüyü yakalamakla yetindik. Mucizeler Meydanı’nın Yemyeşil bahçesinde parende atan çocuklar, koşturan köpekler, dinlenirken uyuyakalmış insanlar gibi çok doğal görüntüler vardı. Bizim gezginler de Mucizeler Meydanı’nın güzel bahçesinin hakkını verdiler.
Pisa demişken modern fiziğin ve teleskobik astronominin kurucusu Galileo Galilei’nin de Pisa’da yaşadığını söyleyince uygulamalı genel kültür eğitimini tamamlamış olduk Büyük Gezgin’in.
İtalya seyahatinin en rahat tarafı yemek kısmı oldu. Büyük Gezgin spagettiye Küçük Gezgin de lazanyaya doydu. Biz de Büyük Gezgin’in kapak koleksiyonu sebebiyle farklı farklı içecekler denedik tüm seyahat boyunca. İtalya’yı çok sevdik. Hem korunmuş tarihi güzellikleri hem de insani kendi evinde hissettiren bir rahatlığı var. Bu rahatlığın temelinde Akdeniz ülkesi olmasının da çok büyük etkisi var tabi. Bizim ülkemize benzerliği sebebiyle çok ertelemişim İtalya gezisini. Keşke daha önce yapsaymışız bu turu. Tek sefer de bitirilemeyecek kadar zengin tarihi olan güzel İtalya’ya tekrar yolumuz düşecek gibi görünüyor.
Gülsüm Ekmekçi
http://canimincektigi.blogspot.com.tr/