Farklı dönemlerin efsane okçuları
Biri, tek amacı zengin ve fakir arasındaki adaleti sağlamak olan masum bir haydut; diğeri canı pahasına inandıklarından vazgeçmeyen, oğlunun hayatını hiçe sayan kralı öldürmeyi göze alacak kadar cesur ve dürüst bir kahraman. Heykelleri dikilip efsaneleştirilen bu ikili arasındaki en belirgin fark; birinin hayallerde diğerinin gerçek hayatta yaşamış olması. Ortak noktaları ise hedefi daima “12”den vurmalarıydı…
Zenginden alıp fakire vermesiyle ünlü Robin Hood; 10. yüzyılda İngiliz halk hikâyelerinde ortaya çıktığı bilinen, aslında hayali olan ama gerçek olması umulan bir efsane… William Tell ise 13. yüzyıl ile 14. yüzyıl arasında yaşamış olan, oğlunun başı üzerindeki elmayı vurmasıyla efsaneleşmiş İsviçreli bir kahraman. İkisi de, hakkında anlatılan hikâyeleri dinleyen, konu oldukları filmleri izleyen, onlar hakkında yazılan kitapları okuyan insanlarca, hayal ve gerçek arasında gidip gelen üstün okçuluk yeteneğine sahip halk kahramanları… Hikâyeleri farklı ama “dava”ları aynı; halkın adil bir düzen içinde, özgürce yaşaması… İkisinin de okları asla yolundan şaşmıyor ve hedefe varıyordu. İkisi de gözünü para ve hırs bürümüş zenginlerin, halkına zulmeden sözde asil kralların hedefindeydi.
Gerçek ya da hayali varlığına dair anlatılan hikâyeleri, William Tell’den daha öncelere dayanan Robin Hood hakkında yazılı eserler 14. yüzyıla kadar uzanıyor. Efsaneye göre Robin Hood 10. yüzyılda Kral John’a isyan edip ormanda kendi krallığını kuran bir Norman soylusu… Filmlere, kitaplara konu olan hikâyesine göre ise Aslan Yürekli İngiltere Kralı olarak anılan Kral Richard’ın kardeşi John’un, halk üzerindeki baskısına karşı halkın savunucusu ve koruyucusu olma görevini üstlenmiş bir haydut. Anlatılan, yazılan, filmi, TV dizisi hatta çizgi filmi yapılan Robin Hood’un mekânı ise Sherwood Ormanı…
Bu ormanda kurduğu haydut çetesinin her bir üyesi farklı bir yeteneğe sahip ama amaçları ortak; halkın refahını kendi yöntemlerine, kendi adalet anlayışlarına göre sağlamak ve zengin ile fakir arasındaki eşitsizliğe bir son vermek. Will Scarlet, Küçük John, Friar Tuck gibi isimlerden oluşan çetenin en enteresan karakterlerinden biri ise çeteye iddialı bir giriş yapan Will Scarlet, nam-ı diğer Genç Will… Ve tabi gerçek ya da hayali her kahramanın olduğu gibi Robin Hood’un da kalbini kaptırdığı biri vardı. Robin Hood’un aslında Norman Prensesi olan biricik aşkı Maid Marian, aşkı uğruna Sherwood Ormanı’na gelerek, sevdiği adamın çetesine de katıldı. Robin Hood ile ilgili kitaplarda, filmlerde, onu anlatan her şeyde hikâyesini ve silah arkadaşlarını farklı şekillerde okumak ya da izlemek mümkün. Hatta Robin Hood’un kendini bile. Ne de olsa tüm kanıtlar onun hayali bir kahraman olduğu konusunda birleşiyor ve bu durum da onu yoruma açık hale getiriyor. Herkes kendi hayalindeki, çocukluğundaki, izlediği, dinlediği yayınlardaki Robin Hood’u kabul edip, onu görmek istediği şekilde görüyor ve anlatıyor. Bu evrenselleşmiş kahraman, çetesiyle birlikte yüzyıllardır, kitaplarda, beyazperdede ya da televizyon ekranlarında adalet ve özgürlük için savaşıyor.
Robin Hood beyazperdede ilk kez 1922 yılında görüldü. 30’lu yıllarda henüz 28 yaşındayken onu canlandıran Errol Flynn bu rolüyle özdeşleşerek hafızalara kazındı. Daha sonra Sean Connery, Kevin Kostner, Russell Crowe gibi isimlerle devam eden Robin Hood furyası, farklı yönetmenlerin ve senaristlerin bakış açılarıyla harmanlanan türlü versiyonlarıyla sinema tarihinde yaklaşık 80 yıllık bir döneme ve büyük prodüksiyonlu filmlere de damgasını vurmuş oldu. Beyazperde ve televizyon ekranları Robin Hood maceralarıyla dolup taştı. Herkesin çok iyi tanıdığı ama hiç kimsenin asıl hikâyesini hatta gerçek olup olmadığını bile bilmediği biriydi Robin Hood… Küçük büyük herkesin hayatına bir anda girip bağımlılık yapan bir kahraman… Tıpkı filmlerinde kendinden önce sahneye giren ve her zaman tam yerine isabet eden okları gibi…
William Tell ya da onun efsanesinden esinlenen İtalyan besteci Gioacchino Rossini’nin 4 perdelik operasında Giyom Tell olarak işlediği, Almanca adıyla Wilhelm Tell… Tell’in hikâyesi kraldan esirgediği bir selamla efsaneleşti. Hikâyeye göre iktidarın gücünü reddeden, eşitliğin ve özgürlüğün peşinden giden bu asi ve milli kahraman Habsburg Hanedanı adına ülkesini yöneten Gessler’i selamlamayı reddedince, oğlunun hayatını riske atan bir cezaya çarptırıldı. Ceza oğlunun başına yerleştirilen elmayı vurmasıydı. Tell her ne kadar usta bir okçu olsa da işin içinde oğlunun hayatı vardı. Onu dünya çapında bir üne kavuşturacak olan an işte tam da bu an oldu. Oğlunun başındaki elmayı ustalıkla vurmuştu ama bu durum onun savunduğu fikirlerinden vazgeçmesi için yeterli olmadı. Oku atarken elinde tuttuğu diğer ok kralın dikkatini çekti ve ona nedenini sordu.
Tell’in cevabı ise onurundan asla taviz vermeyeceğinin bir göstergesiydi: “Eğer birinci ok oğluma isabet etseydi, ikinci okla seni vuracaktım.” Elbette bu cevap Gessler’i son derece kızdırdı ve Tell’in hapse atılma kararıyla sonuçlandı. Zaten Tell’in usta nişancılığından ve gideceği yeri asla şaşmayan oklarının gazabından korkan Gessler, onu bir yere kapatmak için fırsat kolluyordu. Ancak şansı yaver giden Tell’e gemiyle hapsedileceği yere götürülürken çıkan fırtına yardım etti.
Tell, fırtınayla oluşan karmaşadan yararlanarak gemiden atladı ve uzunca bir süre kaçarak dağlara saklandı. Artık savaşı daha da büyümüştü. İsviçre’nin bağımsızlığını tek başına üstlenmiş, Gessler’i öldürmesiyle İsviçrelilere ayaklanmaları için cesaret vermişti. Milliyetçiliğin var olmaya başladığı yıllarda gelişen olaylar ve Friedrich von Schiller’in 1804 yılında yazdığı piyes ile adını tüm dünya duymuştu. Belki yürekten inanılan, peşinden gidilen bu efsane yalnızca uydurma bir hikâyeydi ama bir şekilde işe yaramış, halka cesaret vererek görülecek güzel günlere olan umudun diri tutulmasını sağlamıştı.
Kahramanlıkları, usta nişancılığı ve cesaretiyle nam salan William Tell de Robin Hood gibi birçok esere konu; beyazperdeye ve televizyon ekranlarına defalarca konuk edildi. 80’li yıllarda, o yılları bilenlerin hafızasında müziğiyle yer etmiş olan William Tell, TV dizisi olarak yayınlanmıştı. 2012’de IMBD listesinde yer alan 3D filmde ise yeni Tell, Brendan Fraser olarak belirlendi. Onun oğlunun başındaki elmayı vurduğu mizansen yüzlerce yıl konuşulacak, kullanılacak, anlatılacak ve defalarca farklı şekillerde ortaya çıkacak ölümsüz bir an haline geldi. Hatta bu anı gerçek hayata uyarlamaya çalışanlar ve bu eylemlerin olumsuz sonuçları da oldu. Bunlar arasında en bilineni ise bir gezide bu sahneyi karısıyla canlandırmayı denerken yanlışlıkla onu vuran Amerikalı yazar William Burroughs’tu.
Hedefleri bir dönemleri farklı iki kahraman Robin Hood ve William Tell bir gün bile gerçek hayatta yaşamamış hayali kahramanlardır belki. İkisi de birer hayalden ibarettir. Hani bir gün herkesin eşit, adil, özgür bir düzen içinde, mutlu, huzurlu, kavgasız, savaşsız yaşadığı bir dünyanın hayalini kuranların; umutla, bıkmadan usanmadan anlattığı hikâyelerde yaşayan kahramanlardandır onlar da… Kim bilir?
Yazı: Ferhan Petek