Arabeskten caza yolculuk… Buse Türker

“Tamam, her şey güzeldi, hoştu, hatta rüya gibiydi ama bir eksik vardı. Bana göre en önemli şey eksikti; eğitim. Henüz çok küçüktüm ve 13 yaşında, 13 şarkılık bir arabesk albümü olan, kanun çalabilen bir çocuktum ama eğer müzik yapacaksam, bir alanda gerçekten başarılı olmak istiyorsam önce o alanda eğitim almalıydım.”

Bursalı müzisyen Buse Türker’in 9 yaşında başlayan müzik serüveni siyah-beyaz bir Türk filmini andırıyor. Çocukken keşfedilmesi, ona albüm yapmak için peşinde koşan yapımcılar, klipler, televizyon programları, yaldızlı ve ışıltılı bir hayat… Çocukluk hayalini gerçeğe dönüştürmek için yıllarca bekleyişi, gösterdiği bu sabrın yapmak istediği işi en iyi şekilde, profesyonelce yapabilmek için oluşu… Sözü ve müziği Nazan Öncel’e ait olan yeni bir şarkı ile ilk single albümünü çıkarmaya hazırlanan Buse Türker ile bu filmin kamera arkasını, müzik aşkını, “çocuk şarkıcı” yıllarını, arabeskten caza geçişini, bugününü ve gelecek planlarını konuştuk.

Buse Türker

Müzik serüveniniz nasıl başladı?

Aslında her şey 9 yaşında, ailecek gittiğimiz bir tatil köyünde başladı. Bir gece İbrahim Tatlıses sahne alıyordu ve ben aslında sahneye ona çiçek vermek için çıktım. Bir anda kendimi şarkı söylerken buldum.

 

Kendinizi, müziğe olan ilginizi keşfedişiniz ve keşfedilişiniz de bu şekilde mi oldu?

Evet, hem kendimi ve müziğe olan ilgimi, sevgimi, yeteneğimi keşfettim hem de bir anlamda keşfedildim. O günden sonra birkaç televizyon programına çıktım. Ardından da albüm teklifi geldi. Benim, o zamanlar sevdiğim bir tarzda arabesk / fantezi olarak çıktı albüm. Albümde Selami Şahin, Hüsnü Şenlendirici gibi birçok önemli isim ile birlikte çalıştım.

Ancak o albümden sonra uzun bir ara verdiniz. Bu süreç neden bu şekilde ilerledi?

Her şey filmlerdeki gibi gidiyordu. Hayallerim gerçekleşiyor, sesimi duyuruyor, televizyon programlarına çıkıyordum. Tanınmak, takdir edilmek harika bir duyguydu. Tamam, her şey güzeldi, hoştu, hatta rüya gibiydi ama bir eksik vardı. Bana göre en önemli şey eksikti; eğitim. Henüz çok küçüktüm ve 13 yaşında, 13 şarkılık bir arabesk albümü olan, kanun çalabilen bir çocuktum ama eğer müzik yapacaksam, bir alanda gerçekten başarılı olmak istiyorsam önce o alanda eğitim almalıydım. En azından benim için bu durum böyleydi ve bu kararım 11 sene ara vermeme neden oldu.

Neler yaptınız o arada? 

Eğitimle geçti o dönemim. Bursa Zeki Müren Güzel Sanatlar Lisesi’nde 4 yıllık müzik eğitimi aldım. O eğitimi piyano, armoni solfej gibi özel derslerle pekiştirdim. Benim eğitimlerim devam ederken albümün tanıtımı da devam ediyordu bu arada. Sabah programlarına, akşam programlarına, hafta sonu şovlarına, eğlence programlarına çıkıyordum. Hatta basında bir eleştiri de olmuştu “yaşı küçük, sesi büyük” manşetleriyle haberler yapılıyordu hakkımda. Bir tartışmaya neden olmuştu benim albümüm bir açıdan. Oysa konuşulanların aksine ben çocukluğumu da yaşıyordum, albümümün tanıtımında da yer alıyordum. Benim için müzik yapmak yeterli bir mutluluktu ve gayet sakin, gerçekten mutlu bir süreç yaşadım aslında. Lise bittikten sonra da İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Opera Bölümü’ne başladım. Tarz değişikliği yaşadım. Arabesk albüm yaptığımda, Ebru Gündeş, İbrahim Tatlıses dinlerken aldığım tadı, keyfi şimdi caz, pop, R&B söylerken ya da dinlerken alıyorum. Güzel olan her müziğe kulak veririm ama tarzım çok farklı.

“Her şeyin başı eğitim” diye mi düşünüyorsunuz?

Kesinlikle. Ailemin bu konuda desteğini yok sayamam. Her şeyden önce eğitim almamı istediler. Çocukken yalnızca kulak dolgunluğuyla kanun çalıyordum mesela. Ama bir şeyin yolunu yordamını bilmeden, eğitimini almadan profesyonel olarak yapamazsınız. Benim de amacım profesyonel olarak bu işi yapmak olduğundan önceliğimde hep eğitim oldu. Bu yüzden okulla da yetinmedim özel dersler aldım. Kendimi müzik konusunda her açıdan besledim. Türkiye’de alaylı oldukları halde çok başarı sağlamış müzisyenlerin varlığını da yadsıyamam elbette. Çünkü müzik eğitimi kişinin tercihidir bana göre. Yeteneği varsa eğitim alır ve bunu daha da geliştirir, kendini anlamak, kendini tanımak için.

Opera bölümüne bu yüzden mi girdiniz?

Aslında amacım sadece bu değildi. Kazandıktan sonra Lynn Trepel Çağlar ile lisans opera ve şan eğitimim başladı. Sesimi geliştirmek için yapmam gerekenin bu olduğuna inandım ve öyle yaptım.

“O Ses Türkiye” programında da gördük sizi.

Evet, oradaydım. Bir yıl Enbe Orkestrası’nda solist olarak görev aldıktan sonra yarışmaya katıldım. Aslında ben değil kardeşim katıldı. Bana sürpriz yapmak istemiş ve benim adıma form doldurmuş ben de gidip bu deneyimi yaşamak istedim ve yaşadım. “Bu Böyle” şarkısını söyleyip Hadise’nin takımına girmiştim. Düello kısmında elendim ama yarışmadan sonra sahne deneyimlerim başladı. Hatta o dönem “küçük şarkıcı O Ses Türkiye’de” diye haber de yapmışlardı.

Bursa ile bağlarınız nasıl?

Bursa benim için yalnızca doğduğum şehir değil elbette. Ailemi, dostlarımı, anılarımı saklayan, sık sık ondan ayrılsam da her geri dönüşümde beni sıcacık kucaklayan bir yuva benim için Bursa. Hem okulum hem işim gereği İstanbul’da yaşıyorum ama bir ayağım sürekli burada. Kalbim de öyle tabi. Kolay kolay da kopabileceğimi sanmıyorum. Ayrıca hem İstanbul’da hem Bursa’da piyano vokal olarak sahne de alıyorum.

Albüm çalışmaları nasıl gidiyor?

Yakın zamanda bir single çıkaracağız. Bu çalışma benim için çok özel çünkü müziğin değerli bir isminin dokunuşu olacak içinde; Nazan Öncel’in bir şarkısıyla çıkacak single. Bu konuda çok heyecanlı ve çok mutluyum.

Geleceğe yönelik çalışmalarınız, hedefleriniz neler?

Her şeyden önce kendi ülkemde daha sonra ise yurt dışında adımı, sesimi duyurmak istiyorum. Amacım yalnızca şarkı söyleyen biri olmak değil, sahnede dans edebilen, enstrüman çalabilen ve kendi has yorumuyla şarkılar söyleyebilen çok yönlü ve özgün bir tarz sahibi olmak.

Örnek aldığınız, takdir ettiğiniz yerli ya da yabancı isimler var mı?

Lady Gaga’nın tarzını ve müziğini çok beğeniyor ve takdir ediyorum. Yenilikçi ve kendine özgü hali beni çok etkiliyor. Onun dışında Amy Winehouse, Whitney Houston, Alicia Keys, Beyonce, Adele, Madonna, Katy Perry’yi çok beğeniyorum. Türkiye’den ise Ajda Pekkan ve Sezen Aksu’nun yeri doldurulamayacak sesler ve karakterler olduklarına inanıyorum. Bu saydığım isimlerin her birinden bir parça taşıdığıma inanıyorum.

Sahne aldığınız zamanlar programınıza nasıl hazırlanıyorsunuz? Sahnede nasıl hissediyorsunuz?

Sahnede rahat olmanın, iyi hissetmeye bağlı olduğuna iyi hissetmenin de sahneye her detayla bir bütün olarak hazırlanmayı gerektirdiğine inanıyorum. Bu yüzden stilimi çok önemsiyorum. Günlük hayatımda nasıl spor ve rahat giyinmeye önem veriyorsam sahnede de sade ama şık, modern bir görüntü vermeye dikkat ediyorum. Piyano başında şarkı söylemek, müzikal ruhumu sesime yansıtarak dinleyenlere ulaşmak benim için harika bir duygu. Bu yüzden sahnede huzurlu, sakin ve mutluyum.

Röportaj: Ferhan Petek

Başa dön tuşu