Gökkuşağının yere düşmüş hali
Tarihin en itinalı dokularından birisine keşfe çıkmak, gizem dolu bir serüven gibi… Antik dönemin Mezopotamya’sından bir hikayeniz olsun istiyorsanız hiç durmayın. Zeugma’da adeta bir gökkuşağından dökülmüş taşlardan oluşan devasa mozaikler var. Binlerce yıl öteden miras, görkemli, belki tılsımlı ve bu toprakların yazgısı olan mozaikler… Gökkuşağının hikayesini dinler, siz de ona sizinkini paylaşırsanız kim bilir size de bir “sır” verebilir.
Sudan zarar gelmez kimseye. Ülkemizin en büyük ırmaklarından Fırat’a kulak verin. Bereketli toprakları, uygun iklim koşulları ile medeniyetlerin beşiği olarak anılan Mezopotamya, tarih boyunca birçok kez istila görmüş. Onlarca kavim ve devlet bu topraklara izler bırakmış. Bugün Irak, Suriye, İran ve Güneydoğu Anadolu bölgemizi kapsayan bu geniş coğrafyadan geçen Fırat’ın suları geçtiği tüm topraklara hayat vermiş binlerce yıldır. Üzerine ışık vuran, su fışkıran her santim toprakta başka bir medeniyet gizli kalmış olabilir. Tıpkı ihtişamlı mozaikleri ile aklınızdan hiç çıkmayacak olan Belkıs nam-ı diğer Zeugma mozaikleri gibi… 4600 yıl önce yine Mezopotamya’da doğmuş olan mozaik sanatı, baş döndüren dokusu ile o dönemin belki de en ihtişamlı dekorasyonlarıydı.
Birecik Barajı Fırat’ın önüne set olunca, Fırat da koruması altına almış bazı tarihi kalıntıları. Gaziantep’teki Zeugma Mozaik Müzesi ise sular altında kalmadan kurtarılan çok değerli mozaikleri ağırlıyor. 1450 metrekarelik iki bin yıllık mozaik koleksiyonu ile artık bu alandaki dünyanın en büyük ve en görülmeye değer müzesi unvanını taşıyor. Mozaikleri ile ünlü Tunus’taki Bardo Müzesi’nin unvanına ortak olan Zeugma Mozaik Müzesi, tam 30 bin metrekare alanda sergileniyor. 2000 yılında Belkıs/Zeugma Antik Kenti, Birecik Barajı’nın yapımı tamamlandığı için su tutulmaya başlanmış ve ortaya çıkarılan eserler hummalı çalışmalar sonucunda kurtarılmış. Müze Eylül 2011’den bu yana ziyaretçi ağırlıyor.
Gaziantep yakınlarındaki Zeugma Arkeolojik Alanı’nda ilk yüzey araştırmaları 1931 yılında başlamış. 1971 yılından bu yana Gaziantep Müze Müdürlüğü ve Gaziantep Valiliği’nin desteğiyle süren çalışmalar ancak 2000 yılında meyvelerini vermiş… O yıl ikiz villalar olarak adlandırılan Poseidon ve Euphrates villaları ortaya çıkarılmış. Bu villalarda gerçekleştirilen kazılarda yüzlerce metrekare taban mozaiği, duvar resmi, Mars heykeli ve pek çok küçük eser bulunmuş ve bu değerli müze insanlık tarihine kazandırılmış…
Zeugma Mozaik Müzesi koleksiyonunda; Roma ve Geç Antik Dönem’e ait 2.248 metrekare mozaik, 140 m² duvar resmi, 4 adet Roma Dönemi çeşmesi, 20 adet sütun, 4 adet kireç taşından yapılmış heykel, bronz Mars Heykeli, mezar stelleri, lahitler ve mimari parçalar restorasyonu yapılarak sergiye konulmuş. Proje tamamlandığında mozaik koleksiyonunun 2.500 m²’ye ulaşması planlanıyor. 3 adet bina topluluğundan oluşan müzede, 5 adet konferans salonu da var.
Müze binası dışarıdan bakılınca mütevazı görünüyor, sade bir tasarıma sahip. Ama içeriye adım attığınızda dünyanın en görülesi mozaik panoları ile karşılaşıyorsunuz… Işıklandırma, sergileme ve bilgilendirme sistemleri oldukça başarılı. Sesli teypler, dokunmatik ekranlar eşliğinde bilgilendiriliyorsunuz. Hemen girişteki video odasında üç boyutlu kısa bir tanıtım filmi izleyerek turunuza başlamak da mümkün. Tabanlara yerleştirilmiş ışık oyunları ve interaktif mozaik panolar da cabası… Yere yansıtılan bir sistemle gölün içinde kaçışan balıklar görülüyor. Mozaik parçalarının boşluklara doldurulmasını öngören dokunmatik oyunlar da dikkat çekici… Dekorasyon oldukça etkileyici. O dönemki insanları, inançlarını, kültürlerini ve günlük yaşamını zihninizde canlandırabiliyorsunuz. Sokaklar, duvar resimleri, sütunlar çeşmeler, havuzlar… Hatta mozaiklerin bulunduğu şekilleriyle sergilenmesi de çok ince bir ayrıntı. Yönleri ve sıraları bulunduklarıyla aynı konumda ve aynı büyüklükte yerleştirilmiş.
Müze koleksiyonların büyük bir kısmının çıkartıldığı Poseidon ve Euphrates villalarıyla başlıyor. Etrafta o dönemden kalma bazı heykeller ve malzemeler var. Müzenin girişine Kommagene Kralı Antiokhos’un hükümranlığını pekiştirmek ve yönetim planını oluşturmak amacıyla yaptırdığı, Herakles ve Helios betimli anlaşma stelleri konulmuş. İki kabartmanın ortasında, Herakles ile Antiokhos’un tokalaşmasını gösteren stelin arkasında bulunan yazıt var. Yazıt bir cam üzerinde, Türkçe ve İngilizce. On üç renk armonisinden oluşan mozaikler yıllar içinde define avcılarının talanıyla eksilmiş. Kalanlar ve kurtarılanlar büyük bir itina ile müzede sergileniyor. Atölye kısmı da Gaziantep Zeugma Mozaik Müzesi’nin önemli bir parçası. Bulunan mozaiklerin tamamlanması ve müze içinde restorasyon gerektiğinde hemen müdahale edilmesi için oluşturulan bölümde pek çok mozaik uzmanı çalışıyor. Camla çevrili atölye ziyaretçiler tarafından da izlenebiliyor.
Müzenin en popüler eseri ise şüphesiz ki hem Zeugma’ya hem de Gaziantep’e simge olmuş hatta çokça Türkiye tanıtımlarında kendine yer edinmiş olan “Çingene Kızı” olarak bilinen Mainad Mozaiği. İkinci katın birinci bölümünde bu mozaik için özel bir oda bulunuyor. Labirent şeklinde tasarlanmış gizemli oda Çingene Kızı’nın buğulu bakışlarını daha da ön plana çıkarıyor. Aynı odanın dış duvarında Çingene Kızı-Mainad Mozaiği’nin bulunduğu ve kaçakçılar tarafından büyük oranda tahrip edilen mozaik yer alıyor. Mozaik içerisinde Mainad’ın yeri gösterilerek tarihi eser kaçakçılarının eserler üzerinde nasıl tahribatlar yaptıkları konusuna dikkat çekilmeye çalışılmış…
Müzenin önemli eserlerinden biri, 2000 yılı kazılarında yine Poseidon villasında bulunan Mars heykeli. Heykelin, M.S. 256 yılındaki Sasani saldırısı sırasında Poseidon villası içinde gizlendiği tahmin ediliyor. Gerçekte bir meydan heykeli olduğu bilinen Mars heykeli, Zeugma’nın koruyucusu ve yine meydan heykeli olarak teşhirde. 1,45 metre yüksekliğindeki heykel, 6,60 m. yüksekliğinde bir sütun ve 30 cm’lik bir bazalt kaide üzerine yerleştirilmiş. Müze içindeki her noktadan görülebiliyor. Karanlıkta üzerine yapılan aydınlatma ile oluşturduğu kızgın görüntü gerçekten dikkat çekici ve karizma. Müzenin bir diğer kıymetlisi Dionysos’un bir bölümü çalınan düğün sahnesi mozaiği. Bu mozaiğin bir bölümü 1997 yılında çalınmış. Çalınan bölümler lazer sistemiyle mozaiğin üzerine görüntü olarak yansıtılıyor. Ayrıca Zeugma Antik Kenti’nin akropolünde yer alan iki tapınaktan biri olan Athena Tapınağı’nın kült heykeli Athena’nın gövdesi Gaziantep Arkeoloji Müzesi’nin bahçesinden, ayaklarının olduğu bölüm ise araziden getirilerek müzenin önündeki alana yerleştirilmiş…
Bu kadar zengin bir koleksiyonun çıktığı Zeugma Antik Kenti’nde de sergilenen, üzerine bina yapılarak kapatılmış bir kazı alanı var. Bu değerli eserlerin nasıl bir ortamdan çıktığını çok güzel bir şekilde özetliyor. Belkıs’ın hikayesi de elbette ki derin ve anlamlı… Müzenin kaynaklarına göre detaylar şu şekilde: “M.Ö. 300 yılında Büyük İskender’in generallerinden I.Seleukos Nikator, Fırat Nehri’nin stratejik ve ticari açıdan önemli olan bir noktasında kendi adıyla anılacak Fırat Seleukeia’sı anlamına gelen ‘Seleukeia Euprates’ şehrini kurar. Şehrin hemen karşısına da eşinin adına Apameia adında yeni bir şehir kurar ve bu iki şehri bir köprü ile birbirine bağlar. Fakat zaman içinde Seleukeia büyüyecek, Apameia önemini giderek yitirecektir. Kommagene Krallığı’nın 4 büyük kentinden biri olan şehir, stratejik konumu nedeniyle Roma İmparatorluğu’na dahil edilir. Bölgeye yerleşen 4. Lejyon’un paralı askerlerinin yaptığı harcamalar ve barış dönemi sonrasında gelişen ticaretin etkisiyle şehrin nüfusu 80.000 kişiye ulaşır. Şehrin adı da ‘Köprü- Geçiş Noktası’ anlamına gelen ‘Zeugma’ olarak değiştirilir. Zeugma, Roma’nın doğu sınırındaki en büyük kentidir. 20.000 dönümlük bir alana yayılan kentin her köşesinde ayrı bir ihtişam göze çarpar. Özellikle konut mimarisi çok görkemli detaylarla süslenmiştir. Zeugma, M.S. 256 yılına kadar bu ihtişamla hayatına devam eder. Fakat sonunda Roma, bölgenin hakimiyetini Sasanilere kaptırır. Şehir yıkılır ve yağmalanır. Daha sonraki dönemlerde yerleşme devam etse de Fırat Nehri üzerindeki bağlantı noktasının Birecik’e kayması ile Zeugma önemini yitirir. Bu büyük ve ihtişamlı şehir yüzyıllarca toprağın altında kalır.”
Yazı ve fotoğraflar: Engin Çakır