Gölyazı
Gölyazı, Bursa’nın en zengin antik yerleşim yerlerinden birisi. Bursa-İzmir karayolunun 35. kilometresinde bulunan yol ayrımından 7 kilometre mesafelik bir yolla ulaşılan ve Uluabat Gölü’nün doğu ucunda, derin bir yarımadanın üzerinde kurulan beldenin tarihi M.Ö. 6. yüzyıla dek uzanıyor. Halk arasında “Deliktaş” olarak anılan ve su kemeri olduğu tahmin edilen bir yapı ile “Taş Kapı” diye adlandırılan antik kale kalıntılarının yanı sıra, Kız Adası’nda bulunan Apollon Tapınağı’nın kalıntıları, antik tiyatro kalıntıları, yarımadanın çevresinde kalıntılarına rastlanan surlar, 19. yüzyılda burada yaşayan Rum azınlık tarafından yaptırılan Hagios Georgios Kilisesi ve Manastır Adası’nda kalıntıları bulunan Hagios Konstantinos Manastırı Kilisesi bölgenin en ilgi çekici tarihi kalıntıları… SİT alanı ilan edilerek koruma altına alınan bölgede ayrıca, yapılış tarihi bilinmeyen tarihi bir cami ve hamam bulunuyor. Bugün “ağlayan çınar” adıyla anılan ve beldenin yarımadayla bağlantısını sağlayan köprünün başında bulunan 400 yıllık çınar da görülmeye değer bir doğa harikası.
Tüm güzellikleri, dünü, bugünü ve yarını Uluabat Gölü’ne yansıyan Gölyazı’yı, efsaneye göre umutsuz bir aşığın kızgın babasına borçluyuz. “Çok çok eski zamanlarda Marmara Denizi’nin güneyindeki Odryes Çayı, Bandırma’dan denize dökülürmüş. Çayın yakınlarındaki Melde Krallığı, bugün Uluabat Gölü’nün olduğu yerde bulunan Apollonia Krallığı ile iki kardeş ülkeymiş. Günlerden bir gün Melde Kralı, Apollonia Kralı’nın kızını oğluna istemiş ancak kız da babası da bu evliliği onaylamamış. Hatta Apollonia Kralı, kızını Melde Kralı’ndan ve oğlundan korumak için bir tepe üzerinde saray yaptırarak kızını buraya saklamış. Bunu duyan Melde Kralı çok sinirlenmiş ve Odryses Çayı’nın yolunu değiştirip, suyun Apollonia kentinin bulunduğu topraklara akmasını sağlamış. Böylece tüm Apollonia sular altında kalmış ancak prensesin bulunduğu saray kurtulmuş ve kent ile birlikte etrafı sularla çevrili bir ada olarak var olmaya devam etmiş.” Zengin tür çeşitliliği ve önemli bir sulak alan olan Uluabat Gölü; Anadolu’ya kuzeybatıdan giren kuşların göç yolları üzerinde bulunuşu, zengin flora ve faunaya sahip oluşuyla 1998 yılında, sulak alanların korunması ve sürdürülebilir kullanımını sağlama amacıyla İran’ın Ramsar şehrinde imzalanan Ramsar Sözleşmesi ile koruma altına alındı. 2001’de ise Dünya Yaşayan Göller Listesi’ne dâhil edildi. Türkiye’nin orta büyüklükteki göllerinden bir tanesi olan ve doğu-batı doğrultusunda uzanan Uluabat Gölü, 24 kilometre uzunluğa ve 10 kilometre genişliğe sahip. En geniş nilüfer yatakları burada bulunuyor ve göl koynunda yaklaşık 21 balık türünü barındırıyor.
Gölyazı hakkında daha fazla bilgi almak için tıklayın