Suyu sıcak, insanları sıcakkanlı: Tiflis

Tiflis, Özgür Çakır

Rotamızı mevsimi en güzel karşılayan coğrafyalardan birine, Kafkasya’ya, kuzeydoğu sınır komşumuzun başkenti Tiflis’e çeviriyoruz.

Özgür Çakır
Özgür Çakır

Gürcistan’ın başkentinde ilk yerleşimin izleri M.Ö. 4000’e dayanıyor. Tiflis şehrinin kuruluşu ise M.S. IV. yüzyılda. Efsaneye göre Gürcü Kral Vahtang Gorgasal vakti zamanında sıkı bir ormanla kaplı olan Somolaki tepesinin eteklerinde ava çıkar. Uçan bir sülünün peşine atmacasını salar. İkisi birden gözden kaybolurlar ve sonrasında Kura nehrine yakın bir noktada ikisi de bir sıcak su birikintisi içinde ölü olarak bulunurlar. Yeni başkentini sıcak su kaynağı olan bu kıyıda kurmaya karar veren kral da şehrin adının “Ilık Su” anlamına gelen “Tbilisi” olmasını emreder.

Kafkasya’nın karışık tarihine girmek niyetinde değilim, ancak Tiflis’in kozmopolit yapısını anlayabilmek için şehrin uzun yüzyıllar boyunca “İpek Yolu” üzerinde yer aldığını ve zaman zaman bağımsız olan Gürcü krallıklarına başkentlik yapmanın dışında bir dönem Osmanlı ve İran arasında el değiştirdiğini belirtmeli. Ve tabii sonrasında gelen Çarlık Rusya’sı ve SSCB dönemi ile Perestroyka’dan da… SSCB döneminde birliğin önemli kültür başkentlerinden biri olan Tiflis özellikle Gürcü asıllı lider Stalin’in de yatırımlarıyla mimari ve gelişmişlik açısından dönemin en güzel kentlerinden biriymiş. Eski Sovyet rejimi yıkılıp birlik dağılmış, Gürcistan ülke politikası olarak yüzünü batıya çevirmiş olsa da şehirde halen Rus kültürünün önemli etkisi bulunduğunu söylemek mümkün. Nüfusun ezici çoğunluğu Gürcü, ancak ülkede yüzden fazla etnik grup bulunduğu belirtiliyor. Sık dillendirilen bir Kafkas inanışına göre Tanrı dünyayı yaratırken kıtalara milletleri sırayla önce özenle yerleştirmiş, sona geldiğinde ise elinde kalan milletleri de Kafkasya’ya şöyle bir saçıvermiş. Güney Kafkasya’nın en önemli kenti olan Tiflis de bu çeşitlilikten payını fazlasıyla almış. Kafkas ırkları dışında neredeyse her milletten çok çeşitli etnik grup ve farklı dinlerin mensuplarına Tiflis’in değişik mahallelerinde rastlamak mümkün.

Çok sayıda havayolu şirketinin başkent Tiflis ile İstanbul arasında haftanın her günü karşılıklı çok sayıda sefer mevcut. Uçuş süresi 2-2,5 saat. Vizeye ihtiyaç yok, hatta pasaporta bile ihtiyaç yok. T.C. vatandaşları için, yapılan anlaşma gereği Gürcistan’a kara ve hava yoluyla geçişlerde kısa süreli turistik ziyaretler için pasaport şartı aranmıyor. Tıpkı KKTC’de olduğu gibi nüfus cüzdanı ile seyahat etme kolaylığını, görece ekonomik uçak biletlerini ve konaklama-yeme-içmenin gerçekten ucuz olduğunu hesaba katınca gezgin ruhlu, seyahati seven biri için gerekli tüm koşullar bir araya gelmiş oluyor… Pek tabii sınır komşumuzdan bahsettiğimize göre hava yolu dışında kara yoluyla da Gürcistan’a geçiş mümkün. Kars ve Artvin iki alternatif. Sarp sınır kapısından Batum’a 15 dakikalık bir seyahat ve sonrasında Batum’dan Tiflis’e yaklaşık 5 saatlik bir kara yolculuğuyla ulaşmak mümkün. Bu yolu seçenlerin ekstrası Stalin Müzesi’nin olduğu memleketi Gori ve eski başkent Mskheta. Direkt Tiflis uçuşunun önemli bir alternatifi olabilir Batum-Gori-Mskheta-Tiflis şeklinde bir rota.

Ülkenin para birimi Lari (GEL). Yaklaşık olarak TL ile bir eşitlik durumundan bahsedilebilir. Bu açıdan da kafa karıştırıcı bir ülke değil Gürcistan. Gördüğünüz fiyat etiketlerini TL karşılığı düşünmek mümkün. Asıl kafanızı karıştıracak olan ise Gürcü alfabesi. Güney Kafkas dillerinden olan Gürcüce Kral Parvanas tarafından geliştirildiği kabul edilen, kıvrıntılı, uzun kuyruklu küçük harflerle görsel açıdan çok estetik duran, özgün, ama sizin için hiçbir şey ifade etmeyecek bir alfabe ile yazılmakta. Tabelalar ve metroda çoğunlukla Latin harfleri de kullanılmış. Turizmin henüz ön plana çıkmadığı şehirde İngilizce bilen insan sayısı genç nüfus da dahil olmak üzere çok fazla değil. Rusça bilenler bir adım öne çıksın. Bilmeyenleri için şehirdeki Azeri nüfusu ve Gürcü halkın önemli bir kısmının sıklıkla Türkiye seyahati gerçekleştirdiğini göz önünde bulundurunca şansınızı Türkçe ile denemek daha akıllıca. Çok çaresiz kalırsanız işaret dili ve Tarzanca imdadınıza yetişebilir. Her şeye rağmen haklarını verelim, Gürcüler sıcakkanlı ve yardımsever bir halk ve bir şekilde iletişim kurmak mümkün.

Tiflis’te sizi tanıdık bir isim karşılayacak. Şehir merkezine 17 km uzaklıktaki havalimanını TAV işletiyor. Şehir merkezine ulaşım için tren bir alternatif olabilir. Oldukça seyrek olan bu trenlerden birine denk gelirseniz 20 dakikada şehir merkezinde olabilirsiniz. Diğer bir seçenek ise otobüsü kullanmak. Havaalanı geliş terminali önünden düzenli olarak kalkan seferleri bulunan belediye otobüslerinden 37 numaralı olanı bir başka ekonomik alternatif. Birkaç kişilik gruplar ya da daha konforlu bir seyahati tercih edenler ilk Gürcü taksi şoförü temaslarını havaalanında yapabilirler. Çoğunlukla taksimetre bulunmayan taksilerde fiyat pazarlığa tabi. Havaalanından Tiflis’e sıkı bir pazarlıkla “25 Gel” maliyetle ulaşmak mümkün. Şehir içinde ise daha kısa mesafeler için “5 Lari”den fazlasını vermemenizi öneririm. Şehir içinde ise toplu taşıma için otobüs ve minibüslerde Gürcü alfabesi sorunu yaşayacaksınız. Bu yüzden taksi ilk tercihiniz olacak. Alternatif olarak İngilizce durak isimlerini görebileceğiniz metro kullanılabilir. 1966’da faaliyete geçen Tiflis metrosu Sovyetler Birliği döneminin dördüncü metrosu. Tüm Sovyet metrolarında olduğu üzere karakteristik özelliği olan derin ve süslü istasyonlar görülmeye değer. Hazır yeraltından bahsetmişken önemli bir noktaya da temas etmek lazım. Büyük cadde ve bulvarlarda karşıdan karşıya geçerken -çok risk almamak kaydıyla- yer altı geçitlerinden uzak durmanın burun direğinizin sağlığı açısından önemli olduğunu da belirtmeli. Tiflis ile ilgili belki de bahsedilebilecek herkesin hemfikir olacağı tek olumsuz yön de bu aslında.

Yolculuğunuz akşamüstü saatlerinde ve şehre girişiniz havanın kararmaya başladığı bir ana geldiyse eğer -muhtemelen beklentinizin de çok yüksek olmadığını göz önünde bulundurursak- önemli yapıtlar, heykeller, kiliseler ve surların aydınlatması ile şehrin gösterişi sizi şaşırtmayı başaracak. Otele yerleştikten sonra ilk işiniz kendinizi sokağa atmak olmalı. Artık bir teras mı olur, nehir kıyısına mı inersiniz ya da tepelerden birine mi çıkarsınız bilemem ama güzel bir noktadan şehrin gece manzarasının tadını çıkarın. Alt geçitler ne kadar ihmal edilmiş ise Tiflis Belediyesi ya da Gürcü Devleti başkentin aydınlatmasına o kadar özen göstermiş. Takdim edeyim: şehri ortadan ikiye bölen Kura Nehri’ni karşınıza alıp sırtınızı -eski şehrin eteklerine yerleşmiş olduğu- tepeye verdiğinizde sağda Narikala Kalesi’nin kalıntıları ve Kartlis Deda Heykeli tepede sizi selamlıyor olacak. Karşı kıyıdaki devasa katedral ise Sameba Katedrali. Sol tarafta nehrin üzerinde yuvarlak elipsoid hatları, modern mimarisi ve kafesli görünümüyle dikkati çeken köprü Barış Köprüsü. Sol tarafta Özgürlük Meydanı ve diğer tepede Mtatsminda Parkı’nda yer alan devasa kule ise şehrin bir diğer sembol yapılarından biri haline gelen devasa radyo-TV vericisi.  Tiflis’e merhaba deyip, Biraz da adapte olup genel bir fikir sahibi olduğumuza göre halen elinizde bir kadeh tutuşturulmadıysa yol yorgunluğunu atmak üzere Rustaveli Caddesi veya “Old Town” bölgesinde Bambis Rigi, Chardin ya da Erekle II sokaklarından birinde dünyaca ünlü Gürcü şaraplarının tadına bakmak üzere bir kafe ya da restoranın yolunu tutabiliriz.
Tiflis küçük bir şehir. Bu yüzden tabanvay marifetiyle gezmesi -arada yokuşlar ve zorlu parkurlar olsa da- çok keyifli. Birkaç gün, hatta bir hafta sonunu bile ayırmanız yeterli. Özellikle kiremit kendine has ahşap unsurları ve mimari özellikleri ile eski Tiflis evleri, dar sokaklar, şehrin her yerine serpiştirilmiş heykeller, katedraller, sinagog ve camisi ile, eski ile yeninin, zenginlik ile yoksulluğun oluşturduğu tezat görüntülerle oldukça karakteristik, bir gezginin beklentilerini karşılayabilecek nitelikte ilginç bir şehir Tiflis.

Tiflis, Özgür Çakır

Sanırım eski şehri arşınlamaya başlamak için en doğru nokta Barataşvili Caddesi. Bu caddeyi kontrastların birlikteliği diye adlandırmak mümkün. Geçmiş ve gelecek, yeni ile eski hep bir arada. Sağ kolda modern binalar, solda ise dantel gibi işlenmiş ahşap balkonlar ve balkonlardan taşan çiçekleriyle eski Gürcü evleri. Barataşvili Caddesi üstünde eski şehir surlarının bir kısmı halen ayakta. Surla eklemleşmiş görünümdeki üst üste yığılı gibi duran kırmızı çatılı ahşap binalar ve surlara eşlik eden parkın başlangıcındaki oyuncak müzesi bu cadde üzerinde kaçırılmaması gerekenlerden. Tiflis’in sembollerinden biri haline gelmiş olan, el ele tutuşmuş neşeyle dans eden insanları tasvir eden ve Gürcü folklorunu simgeleyen Berikaoba Heykeli de tam bu noktada. Barataşvili Caddesi’nin devamındaki aynı isimli köprü üzerindeki heykeller de görülmeye ve fotoğraflamaya değer. Bu köprü halk arasında üzerinde bulunan öpüşen çift heykeli sebebiyle “Aşk Köprüsü” olarak biliniyor. Şehir “Aşk” ve “Barış” isimli iki köprüye sahip, daha ne olsun?

Barataşvili Köprüsü’nü geçmeden nehrin sağ tarafında, karşınıza çıkacak olan Erekle II Caddesi’nde güneye doğru bir yürüyüşe çıkmalı ve yol boyunca kıvrımlı bir sokak olan Bambis Rigi’ye dek yol almalı. Yol üstünde yine harika, çoğunluğu restore edilmiş eski Tiflis evleri, Litim Gorji Heykeli ve meşhur Sioni Kilisesi’ni görmek mümkün. Ortaçağ’dan kalma kilisenin biraz ilerisinde ise ultramodern görünümde, sadece kiliseyle değil şehrin geneliyle de büyük kontrast oluşturan meşhur Barış Köprüsü fotoğraflarınıza fon olmak üzere sizi bekliyor olacak. Bambis Rigi’nin sonunda kanat takmış göbekli Sergei Parajanov Heykeli’ni gördüyseniz Gorgasali Meydanı’na yakınsınız demektir. Meydanın ilerisi Abanotubani isimli, kaplıcaların ve eski Selçuklu caminin bulunduğu bölge. Azeriler de şehrin bu bölgesinde ikamet ediyor. Şehrin ismini aldığı efsane de muhtemelen buralarda bir yerde cereyan etmiş olmalı. Hummalı bir restorasyon çalışması olsa da özellikle bu bölgedeki dar sokaklarda sıralanmış birbirinden güzel kırmızı çatılı, olağanüstü vitray ve ahşap işçiliklerini barındıran evler mutlaka görülmeli. Hatta evleri sadece dışarıdan görmekle yetinmeyin. Çoğunluğu avlulu olan bu evlerin kapılarından ilk adımı atmaktan çekinmezseniz eğer gerçekten samimi ve sıcakkanlı olan Tiflislilerle tanışma şansı yakalayacaksınız. Özel bir mülke izinsiz giriş yapmış bir yabancı ancak bu kadar iyi karşılanabilir. Gürcü geleneklerine göre sizi hemen misafir sayıp önünüze vodka dolu bir “shot” bardağı koymaları an meselesi. Bir taneyle de yetinmeyecekler, benden söylemesi. İlki bitince “tek ayakla dolaşılmaz” diyerek ikinciyi içmenizi isteyecekler, ikinci bitince de “iki tane kendin için içtin, bir tane de benim için”. Yani her ev ziyaretinizde minimum üç vodka “shot” yapmak durumunda kalabilirsiniz. Bazı evlerde hanımlar sanki davetli gitmişsiniz de onlar bir hazırlık yapmamış gibi bir telaşa kapılacaklar. Birden kendinizi hiç tanımadığınız yabancı insanların en özel anlarına ve hatıralarına tanıklık ederken bulacaksınız. Ve işte o andan itibaren Tiflis sizin de olacak.

Abano Tubani bölgesinin karşısında yer alan Tiflis’in bir diğer ünlüsü Metekhi Kilisesi XIII. yüzyılda inşa edilmiş ve daha sonra dönem birçok kez onarım görmüş. Sovyet Rusya döneminde kilise işlevine son verilen yapı yıkılmak istense de Gürcülerin güçlü bir direnişi ile karşılaşmış ve bu sayede korunabilmiş. 1961’de kilisenin önüne yerleştirilmiş olan Kral Vakhtang I Gorgasal’ın heykeli “Mother of Georgia” yani Kartlis Deda’ya selam duruyor. Nehrin kenarındaki uçurum üzerinde olan bu eski kilise ve çevresindeki yerleşim alanı da kesinlikle görülmeye değer. Kilisenin biraz solunda yer alan meydan Avrupa Meydanı. Meydandan kıvrılarak yukarıya doğru uzanan cadde ise Şarap Yokuşu olarak adlandırılıyor. Başınızı kaldırdığınızda ilerlerden mutlaka size göz kırpacak olan devasa yapı ise yapımı 2003 yılında tamamlanan ve Ortodoks dünyasının önemli yapıları arasına şimdiden girmiş olan Sameba Katedrali. Önündeki meydan, çan kuleleri ve 101 metre yüksekliğe ulaşan devasa cüssesi ile öne çıkıyor ve ziyareti hak ediyor. Diğer yamaçtan dönüş yolunda nehir kıyısına doğru ilerlerken Tiflis’in günlük hayatına karışmak ve gözlem yapmak için bir başka ideal rotada olacaksınız. Kendine güvenenler bu bölgedeki açık hava satranç parkında bir işçi emeklisi ile kapışarak şansını deneyebilir. Eski popülaritesini bizde yitirmiş olan domino nostaljisi yapmak isteyenler için de bu parklarda haddinden fazla meraklı ve rakip var. Genç hanımlar için makyaj tazeleme zamanı. Çünkü bu parklardaki orta yaş üstü Gürcü erkekler sohbet ve hatıra fotoğrafı çektirmek konusunda bir hayli ısrarcı benden hatırlatması.

Nehir kıyısına ulaştıysanız Barış Köprüsü’ne yakın bir noktadan kalkan teleferikle Narikala Hisarı’na doğru havalı bir yolculuğuna hazırlanın. Narikala turu elbette ki turistlerin vazgeçilmez güzergahlarından. Yükseklik korkusu olanlar ile akciğerlerine ve bacaklarının gücüne güvenenler Botanik Bahçesi’nden geçip yukarıya doğru tırmanarak da 1,5 km sonunda hisara ulaşabilir. Narikala Hisarı 3. yüzyıldan kalma ve şehrin ayakta kalan en eski yapısı. Aslında yakınına gidince pek bir şey kalmadığı anlaşılıyor, ancak özellikle gece ışıklandırmasıyla Tiflis manzarasına katkısı yadsınamaz. Bu bölgede Solalaki Tepesi’nde şehrin kuruluşunun 1500. yılı anısına 1958 yılında inşa edilmiş olan Kartlis Deda heykeli yani “Mother of Georgia” uzaktan anlamayanlar için yakından görünce net bir mesaj veriyor: Sağ elinde düşmanlar için kılıç, sol elinde de dostları karşılamak için bir kase şarap. Tembellik ederek tepeye teleferikle çıktık madem dönüşte yürüyelim. Bu bölgede de büyük kısmı ciddi restorasyon ihtiyacı olsa da neredeyse tamamında insanların yaşadığı nefis Tiflis evleri ve insan hikayeleri sizi bekliyor olacak. Promilin yükselmesine hazırlıklı olmak lazım.

Bu kadar gezdik, dolaştık, henüz bir şey yemedik diye aklından geçirenler bir not; yemek beklentiniz yüksek olmasın. Belki kişisel bir yorum ama Gürcistan mutfağının biraz zayıf ve yemeklerin lezzetinin de ilginç bir şekilde bize uzak olduğunu söylemek mümkün. En meşhur Gürcü yemeği Haçapuri, bir tür peynirli pide. Bir diğer meşhur Gürcü yemeği ise Khinkali. Bu da bir başka hamur işi. Bizim Kayseri mantısının Çin mantısı büyüklüğünde bir kaşığa bir tane sığanından ve hatta sığmayıp taşanından düşünün. Çoğunlukla kıymalı olsa da mantarlı ve patatesli de yapılıyor. Denemeli ama doymak için tercih edilmemeli kanaatindeyim. Bunun dışında Gürcü mutfağında ceviz ve sarımsağın yoğun kullanıldığı et yemekleri mevcut. Mutfağın bu zafiyetini Gürcü şaraplarının dengelediğini söylemek mümkün. Nitekim Gürcüler de şaraplarıyla çok gurur duyuyorlar. Tiflis’in kozmopolit yapısı gereği şehirde dünya mutfaklarından birçok lezzet bulmak da mümkün. Gürcü şarabının yanına İtalyan pizzası iyi gider diyerek Erekle II Sokağında bulunan Prego isimli İtalyan restoranını önermek mümkün. Aslında bu sokakta ve biraz ilerisindeki Bambis Rigi ve Chardin sokaklarında çok sayıda kafe, restoran ve bar mevcut. Prego’nun karşısındaki KGB Sovyet döneminin sembolleriyle süslenmiş bir mekan alternatif tercihler arasında. Afişlerden objelere Sovyetler’i özleyenler için tam bir nostalji cenneti ve akşam saatlerinde bir hayli hareketli. Yine bu bölgeye yer alan Kukla Tiyatrosunun postmodern saat kulesi çevresinde yer alan mekanlar da oldukça hareketli. Canlı müzik isteyenler için Akhvlediani sokakta yer alan Dublin isimli tipik İrlanda “pub”ı ve Barış Köprüsü’ne yakın nehrin sol kıyısında yer alan dünyaca ünlü Buddha Bar’ın Tiflis şubesini de alternatifler içerisinde saymalı.

Ertesi sabah temiz hava ve güzel bir manzara ile ayılmak için şehrin bir diğer tepesine, Mtatsminda Parkı’na doğru rotamız. Şehrin sembollerinden olan radyo-tv vericisinin bulunduğu bu park özellikle çocuklu gezginlerin ilgisini çekebilir. Çünkü Mtatsminda’da büyük bir eğlence parkı ve dönme dolap mevcut. Old Town bölgesinin biraz üst kesiminde yer alan Vilnius Parkı’nın bulunduğu Daniel Chongadze Caddesi’ndeki funiküler ile ulaşmak mümkün. Diğer yakadaki Sameba Katedrali’nin tam karşısındaki funiküler hattı inişte ve çıkışta yolcularına bir başka açıdan harika Tiflis panoraması vaat ediyor. Parkta ve aslında şehrin önemli kısmında açık alanlarda “Tibilisi Loves You” adıyla ücretsiz kablosuz internet bulunmakta. Her saat diliminde yarım saat boyunca ücretsiz kullanım hakkı veren Tiflis “I Love You, Too”yu hak ediyor.

Dönüşte artık şehrin ana damarı olan Rustaveli Bulvarı’na doğru yönelebiliriz. Rustaveli yalnızca barındırdığı mimari unsurlar için bile özel olarak gezilmeli. Yan yana sıralanmış muhteşem binalar tam bir görsel şölen. Cadde Tavisupleva, yani Özgürlük Meydanı’ndan Cumhuriyet Meydanı’na doğru uzanıyor. Özgürlük Meydanı SSCB döneminde Lenin Meydanı olarak adlandırılırmış. 1991’de Lenin heykeli sembolik olarak yıkılmış, 2006’da ise devasa bir sütun üzerinde Aziz George’un bir draganu öldürmesinin sahnelendiği heykel Lenin’in yerini almış. Rustaveli, politik gösteriler ve protestoların gerçekleştiği kentin ana caddesi. Cadde boyunca Parlamento binası, Kashveti Kilisesi, Ulusal Gürcü Müzesi, Tiflis Opera ve Bale Salonu, Rustaveli Devlet Tiyatrosu, Rustaveli Müzesi, Gürcistan Bilimler Akademisi ve Sovyet İşgali Müzesi’nin resmi geçidi var. Bir çoğu Rus mimarisinin önemli örnekleri olan binalar. Ön cepheleri çoğunlukla restorasyon ve makyaj görmüş olan binaların bazılarının arka cepheleri şaşırtıcı bir kontrast oluşturacak şekilde fazlaca bakımsız kalmış. Cadde üstündeki Kashveti Kilisesi iç mekandaki Pazan sembolleri ile benzerlerinden ayrışan bir kilise. Güzel Sanatlar Müzesi’ndeki özellikle Kraliyet Hazinesi bölümü de görülmeye değer… Ve pek tabii yol boyunca çok sayıda heykel göreceksiniz. Sadece buraya özel değil tüm Tiflis’te şehrin her köşesinde heykeller mevcut.

Sovyet Rusya döneminin kültür başkentlerinden biri olan Tiflis’te 33 tane tiyatro binası ve onlarca müze mevcut. Kafkaslarının işçiliğinin Rus sanatıyla buluştuğu sanat noktalarından birindeyiz. Özellikle resim galerileri şehrin her yerinde. Klasik eserler dışında çağdaş sanatçılar da meraklıları için onlarca galeride sanatseverleri bekliyor. Alışveriş için Türkiye’ye kıyasla oldukça uygun fiyatlara üst düzey işler satın alma ihtimalinin olduğunu belirtmeli. Hediyelik eşya düşünenler için Gürcü şarabı dışında işporta tezgahlarda satılan Sovyet döneminden kalma harika tablolar, antikalar veya daha birçok eşya önemli alternatif olabilir.

Belki de en iyi geçindiğimiz komşumuz Gürcistan’ın bu mütevazi başkenti çok kültürlü yapısı, tarihi, mimarisi ve sıcakkanlı insanlarıyla ziyaretçilerini bekliyor. Uzaktakini yakın yapmak aslında o kadar kolay ki. Hadi durma, kap kimliğini. Tiflis şuracıkta. “Ne işim var Tiflis’te evladım, dizlerim ağrıyor şuradan şuraya gidemiyorum” diyen bey amca, suyu ılık Tiflis’in sülfür kaplıcaları romatizmaya da çok iyi geliyormuş, benden söylemesi.

Başa dön tuşu