Bursa’da bir Çengiç kızı

Çengiç kızı Leyla İlova

Osmanlı döneminde, görevde oldukları kuşaklar boyu nice başarılara, kahramanlıklara imza atmış Çengiçler’in, ölümsüz bir aşkı da barındıran kahramanlık öyküsü ve onları hem anlattıklarıyla, hem paylaştıklarıyla yaşatmaya devam eden bir Çengiç kızının varlığı, Bursa’nın manevi değerlerine bir yenisini daha ekliyor. Bursa Kent Müzesi’ndeki, Çengiçler’in son temsilcisi Leyla İlova’nın yıllarca özenle sakladığı eşyalarla hazırlanan “Bosna’dan Bursa’ya Çengiç Beyleri” sergisi, Bursalıları 600 yıllık bir zaman yolculuğuna çıkarıyor.

“Sizi bir odaya kapatıyorlar, içinde her şey olan ve istediğinizi yapabileceğiniz bir odaya. Tek şart var: O odadan çıkmamak. Zamanı gelene dek o odada beklemek zorundasınız. Odada geçirmek zorunda olduğunuz zamanı nasıl değerlendireceğiniz ise size bağlı. İster hem kendiniz hem çevrenizdekiler için bir zindana çevirirsiniz; ister dolu dolu yaşar, renklendirir, tadına varırsınız. Hayat o odadır işte.” Kendi sözleriyle tanımladığı hayatı, kendi inandıklarına göre yaşamış; “oda”sını, kurduğu dünyasının renklerine boyamış, örnek alınacak, hayran olunacak bir hayatın sahibi, Bursalı bir Çengiç kızı Leyla İlova…

Çengiç kızı Leyla İlova, Engin Çakır

Doğduğu, büyüdüğü ve hâlâ yaşamaya devam ettiği konakta, ailesinden kalan manevi mirasın yegâne bekçisi Leyla Hanım filmlere, kitaplara ilham verecek bir hayat yaşadı. Eğitimini Ankara Hukuk Fakültesi’ni kazanana kadar Bursa’da sürdürdü. Ancak bir yıl sonra İstanbul Üniversitesi Psikoloji bölümünü kazandı bir yandan da Gazetecilik Enstitüsü’ne devam etti. Babasının kanser hastalığı döneminde, tedavi için onunla birlikte Londra’ya giderek eğitimine ara verse de babasının 1966 yılında ölümünden sonra gazetecilik bölümünden mezun oldu. Şu an da dahil olmak üzere, hayatının her dönemini üreterek yaşayan ve olduğu yerde duramayan Leyla İlova, öğrencilik yıllarında kendinin hazırlayıp sunduğu “Gençlik Saati” adında bir radyo programı yaptı. İyi derecede İngilizce ve Boşnakça bilmesinin ve profesyonel rehberlik sertifikasına sahip olmasının, Turizm Bakanlığı Tanıtma Bürosu’nda şube müdürlüğü yaptığı dönemde son derece faydasını gördü. Bir süre Çelik Palas Oteli’nde de çalıştı. Her zaman faydalı işler peşinde koşan, zamanını en verimli şekilde değerlendirmeyi başaran Leyla Hanım, var olduğu sürece etkin ve hareketli biri olduğu kadar son derece hassas ve zarif bir kadın. Gönül gözüyle gülebiliyor, karşısındaki insanı ilgiyle dinliyor ve etrafına tarif edilemez bir sıcaklık saçıyor olması, belki de aşk dolu bir evde doğmuş ve büyümüş olmasıyla açıklanabilir. Aşkın hayatın merkezinde bulunduğunu, yaşamı olduğundan daha anlamlı kıldığını düşünüyor. Ölmek için önce yaşamak gerektiğine inanıyor. Gerçekten yaşamak gerektiğine. Hiç evlenmemiş olmasını, örnek aldığı ve hala imrenerek andığı İsmet Paşa ile Mevhibe Hanım ve annesi ile babası arasındaki aşkı hissedememiş olmasıyla açıklıyor. Babası gibi sevdalinkalar söylüyor, kimine göre “alaycı” olan tavrıyla karşılıyor hayatın zorluklarını. Kendi tabiriyle “hüngür dünya”da ağlanacak yeterince şey var, o halde yaşayabilmek ve yaşamın hakkını verebilmek için gülmek gerektiğine inanıyor.

Çengiç kızı Leyla İlova, Engin Çakır

Hala dün gibi hatırlıyor geçmişi. Hem Osmanlı’nın Balkanlar’daki temsilcileri Çengiçzadeler’i hem de şahit olduğu büyük aşkı yaşatıyor anlattıklarıyla. Bursa Kent Müzesi’ne bağışladığı yaklaşık 250 parça eşya ile, 600 yıllık bir kahramanlık öyküsüyle birlikte, annesiyle babasının aşkını da bugüne taşıyor. Leyla Hanım’ın anılarından ve ailesinin manevi mirasından yola çıkarak detaylı bir çalışma ile özenle hazırlanan sergide Bursalılar; Osmanlı’nın Balkanlar tarihi ile özdeşleşen köklü bir ailenin, Bosna’dan Bursa’ya destansı geçmişine şahitlik ediyor. 1354 yılında Osmanlı’nın Balkanlar dönemini başlatan Rumeli göçü, aynı zamanda serginin içeriğini ve Leyla İlova’nın hayat ağacını oluşturan Çengiçler’in de tarih sahnesindeki rolünün başlangıcı olma özelliği taşıyor.

Çengiç kızı Leyla İlova, Engin Çakır

Bugün Kent Müzesi’ne sergilenmesi için verdiği Çengiçzade’lere ait parçalarla 600 yıllık bir tarihin aydınlatmasına vesile olan Leyla İlova’nın ataları müzede, eldeki bilgilere göre hikâyelendirilmiş olarak karşımıza çıkıyor. Çengiç Beyleri’nin cesur yürekli gözü kara paşaları sergide kronolojik bir sıralama ile anlatılıyor. Ömrü Balkanlar’da geçen, savaşlardaki kahramanlıkları ile tanındığı kadar ticaret alanında adını duyuran ve 1664 yılında Otaçaç Kalesi civarında kurulan pusu sonucu ölen Ali Paşa, Osmanlı Devleti için üstlendiği bir yıl süren ve en önemli görevi olan, 16 yaşındaki oğlu Osman Bey’in esir düştüğü Özi Kalesi Muharebesi’nde şehit düşen Bekir Paşa, Bosna Beylerbeyi Vekilliği görevini üstlenen Cafer Paşa, İlovalar’ın atası olan İsmail Ağa Çengiç, hayırseverliği ve başına geçtiği ordulara kazandırdığı zaferiyle bilinen Derviş Salih Paşa… Her birinin hayatı görev aşkı uğruna, sayısız kahramanlıklarla dolu. Osmanlı’nın gurur duyduğu kadar güvendiği İsmail Ağa ise aynı zamanda Çengiçler’in reisi kabul ediliyor. Atalarının ilk yerleştiği topraklar olan Yelaç’ta doğup, Mlyetiçak’ta tuzağa düşürülerek şehit edilene kadar Osmanlı Devleti’nin gözdesi olan ve verdiği hizmetlerle hem devletin hem de halkın sonsuz güveninin kazanan İsmail Ağa… Ondan geriye kalan maddi ve manevi mirasın şu an ki sahibi ise torunu ve bugün Çengiçzade’lerin şanlı geçmişine yapabildiğimiz zaman yolculuğunu borçlu olduğumuz Leyla İlova. Ailenin “Bosna’dan Bursa’ya” uzanan hikâyeleri, İsmail Ağa’nın 7 oğlundan biri olan Haydar Bey’in, ailesini Balkanlar’dan Bursa’ya taşımasıyla başladı. İki padişah tarafından nişanlarla onurlandırılan Haydar Paşa, Karadağlılar’ın teklif ettiği prens unvanını reddedip önce Osmanlı’nın başkenti olduğu dönemde İstanbul’a, burada annesi ve kızının ölmesinden sonra oğlu İsmail Yümnî Bey’i de alarak Bursa’ya yerleşti. Atıcılar’da Bosna tarzında yaptırılan konakta doğduğu bilinen Leyla Hanım’ın babası Rıza İlova 9 yaşına geldiğinde babası İsmail Bey’i kaybederek, annesiyle birlikte bugün Leyla Hanım’ın oturduğu Nalbantoğlu’ndaki köşke taşındı.

Çengiç kızı Leyla İlova, Engin Çakır

Leyla Hanım’ın sesinden hissedilen bir sevgiyle anlattığı babası Rıza Bey son derece donanımlı biriydi. Yaşam tarzı, genel kültürü, geçmişine olan bağlılığı onu tanıyan herkesi kendine hayran bırakıyor; yalnızca kurduğu ilişkilerle değil, siyasetten sosyal sorumluluklara her konuda başarılı işlere imza atıyordu. 1937 yılında Setbaşı’nda Hathas müteahhitlik firmasını kurarak Türkiye’nin ilk asfalt karayolu olan Bursa-Mudanya karayolunu asfalt kaplamasının yapılmasını sağladı. Muradiye’deki dokuma baskıları yapan marina fabrikasının işletmesinde yer aldı. İsmet Paşa ile yakınlığı ve Atatürk’e olan derin bağlılığı Cumhuriyet Halk Partisi’ne katılarak, partinin yönetiminde önemli görevler üstlenmesine vesile oldu. 1945 – 1950 yıllarında dönemin valisi olan Haşim İşcan’a vekillik yaptı. Bursa Eski Eserleri Sevenler Kurumu’nda Kazım Baykal ile birlikte çalışarak, Süleyman Çelebi Türbesi’nin inşa edilmesine katkıda bulundu. Bursa Avcılar Kulübü’nden Musiki Cemiyeti’ne, Çocuk Esirgeme Kurumu’ndan Kızılay’a kadar birçok kurumda etkinlikler gerçekleştirdi. Hatta tarihsel çınarların korunmasına dair yaptığı çalışmalarla uzun süre “Çınarların Babası” olarak anıldı.

Çengiç kızı Leyla İlova, Engin Çakır

“Küçük Asyalı gelin hoşgeldin”

Rıza Bey hayatının her döneminde, her alanda başarılar sergiledi, her anını dolu dolu yaşadı ama hep bir boşluk hissediyor hayatındaki o büyük eksiğin yerini hiçbir şeyle dolduramıyordu. 1922 yılında Bosna’ya gitmeden önce İnegöl’e yaptığı akraba ziyareti ise tüm hayatını baştan aşağı değiştirerek, ona ölümsüz bir aşkın kapısını açacak olan kadınla tanışmasına sebep oldu. Rıza Bey’in aynı zamanda akrabası da olan Eşref Hanım, Rıza Bey’i ilk gördüğü anda beğenerek, saf duygularını bir kağıda döküp bu kağıdı fark ettirmeden Rıza Bey’in cebine sıkıştırıverdi. Sevdalinkalar söyleyen, dinleyenleri güzel sesiyle etkisi altına alan, birçok kadının rüyalarını süsleyen bu romantik adam, önce bu aşk kokan mektubu çok umursamasa da, daha fazla yalnız kalmak istemediğini ve zamana inat her geçen gün biraz daha gençleşmediğinin farkındaydı. Çevresinin de evlenmesine dair yaptığı baskılara dayanamayıp Bosna’dan İnegöl’e bir mektup gönderdi ve Eşref Hanım’a talip olduğunu bildirdi. Eşref Hanım’ın bekletmeden gönderdiği evet cevabı, ömür boyu sürecek mutlu ve huzur bir yuvaya atılan ilk adım oldu. Gelin almak için gidilen 4 kişilik ekipte Saraybosna Belediye Başkanı’da vardı. Dönüş yolunda ise Eşref Hanım’ı karşılamak için bekleyen Rıza Bey ile birlikte 80 araçlık konvoy, heyecanlı bir kalabalık ve sergide yer alan parçalar arasında bulunan “Küçük Asyalı gelin Hoşgeldin” yazılı bir bez vardı. 1930 yılında Çengiçzade ailesine yakışan bir görkemle evlenen genç aşıklar, bu büyük törende ölümsüz aşkları için bağlılık yemini ettiler. Aşklarını güzeller güzel bir kız çocuğu ile taçlandırarak aile olan çift, ilk kızları Selma doğduktan 3 yıl sonra Bursa’ya döndü. Rıza Bey ve Lakşiç ailesine mensup Eşref Hanım, Çengiçzadeler’den bize kalan en kıymetli miras olan Leyla İlova’nın doğduğu ve büyüdüğü konakta hayatlarının en güzel, en aşk dolu günlerini geçirdi. 1936 yılında eşi, kızı ve kayınvalidesiyle Nalbantoğlu’ndaki konağa yerleşen Eşref Hanım iki yıl sonra ikinci kızını, bugün Leyla Hanım’ın hala uyuduğu yatakta dünyaya getirdi. Afilli delikanlı, romantik hovarda Rıza Bey’in 1966 yılında ölümüne dek son durağı olan bu konak bugün, hayatını aşkına ve ailesine adayan Eşref Hanım’ın 90 yıllık hayatından kalan mutlu anların izlerini, ve aşık bir adamın ruhunu barındırıyor. 1995 yılında ölen Eşref Hanım, kızı Leyla Hanım tarafından mezar taşına yazdırıldığı gibi “iyi bir eş ve iyi bir anne” olarak yaşadı ve öyle öldü. Asil bir baba ve hanımefendi bir annenin yetiştirdiği çocuklar da tabi ki kendilerine ve ailelerine yakışır bir hayat sürecek ve Çengiçzade kanına, bu soylu ailenin şanına uygun şekilde anılacaklardı. Öyle de oldu. Ölümsüz aşkın ilk meyvesi Leyla İlova’nın ablası Selma Hanım, Bursa’da geçirdiği çocukluk ve gençlik yıllarından sonra BOSSA tekstil fabrikasının kurucu ortaklarından olan Bosnalı Salih Efendi’nin oğlu ile evlenerek Adana’ya yerleşti. Bir yıl arayla dünyaya gelen iki kızının doğumlarından sonra İstanbul’da yaşamaya başladılar ve Sinan Bosna’nın siyasi çalışmaları nedeniyle kısa bir süreliğine Ankara’ya gitseler de son nefeslerine kadar İstanbul’da yaşadılar.

Çengiç kızı Leyla İlova, Engin Çakır

Bugün Kent Müzesi’nde kurulan sergiye verdiği eşyalarla, Osmanlı’nın kıymetlisi, devlete büyük hizmetlerde bulunmuş bir aile hakkında birçok bilgiye ulaşabilmemizi sağlayan küçük kızları Leyla İlova da ailesine layık bir hayat sürdü. Bursa’da, Bursa için çok şey yapmış ve hala yapmaya devam eden bir Çengiç kızının her anının tadına varmaya devam ederek yaşadığı hayatı ve edindiği tecrübeleri paylaşıyor olması Bursa için büyük bir ödül.

Çengiç kızı Leyla İlova, Engin Çakır

Bosna’dan Bursa’ya Çengiç Beyleri

Osmanlı’nın devlet niteliği kazandığı süreçte Rumeli’ye yerleşip Balkanlar’a 56 paşa vermiş olan Çengiçler, Bosna-Hersek sancak beyliği görevini üstlenerek; yüzyıllar boyunca kuşaktan kuşağa devam eden bir geleneği sürdürdüler. Anadolu ve Balkan halklarının, arasındaki kültürel ve tarihi bağı da borçlu olduğu Çengiç Beyleri, tarihte ilk olarak yer aldıkları 1498 yılından önce Mardin ve Diyarbakır bölgelerinde yaşıyorlardı. Bu dönemde Mardin – Hasankeyf bölgesinde bulunan Akkoyunlular başında Uzun Hasan Bey’in torunu Sultan Ebu Muzaffer Kasım vardı. Kasım Bey’in en büyük desteği ise her türlü savaş ve yönetim konusunda donanımlı olan, Çengiçler’in atası İsfendiyar Bey’di. Yavuz Sultan Selim’in 1514 yılında çıktığı Doğu Seferi’nde Şah İsmail’i yenilgiye uğrattıktan sonra, Çengiçler’i Anadolu Beylerbeyliği’ne bağlı bir sancak olan Çankırı’ya atadı. Çengiçler’in Çankırı’dan Bosna’ya gidişleri ise, Belgrat’ın 1521 yılında Sultan 1. Süleyman tarafından fethedilmesiyle oldu. Kurulan Bosna ilinde “Hersek Sancağı” oluşturuldu ve Çengiç ailesinin Bosna’daki görevleri başladı. Çengiçler, ilk olarak kendilerine verilen Yelaç bölgesinde barınırlarken; devlet için özveriyle yerine getirdikleri görevlerindeki başarılar sonucunda, yaşam alanları Adriyatik yakınlarındaki Gabela’dan Saraybosna’ya kadar genişletildi. Çengiçler emanet aldıkları ve sorumlu tutuldukları bölgelerde yıllar boyunca düzeni koruyup, bu bölgeleri saldırılara karşı kahramanca savunarak, her an hazır oldukları fermanlar geldiğinde Osmanlı ordusuna katılarak devlet için canları pahasına savaştılar. Dört asır boyunca Bosna – Hersek yurtları oldu Çengiçler’in. Her görev aldıkları bölgeyi sahiplendiler, korudular. Balkanlar’daki kültür ve tarih elçisi olmalarının yanında, gittikleri her yerde halk ile bütünleştiler.

Yazı: Ferhan Petek Fotoğraflar: Engin Çakır, Bursa Büyükşehir Belediyesi arşivi

 

Başa dön tuşu