Ben ne zaman bir yazı yazmak istesem, sen gelip oturuyorsun masama.
Perdeyi havalandıran şu rüzgar mısın sen, sahur vakti hala açılmamış oruç mu, niyetine girilmiş bir cinayet, iki ucu keskin ve kendime saplamaya hazırlandığım kararlı bıçak, içtikçe susadığım su musun, söyledikçe anlatamadığım söz, sustukça çoğalan kelimelerim misin?
Bir çocuk başını kaldırıp bakıyorsa göğe merakla, havada kuşlar bir yerden bir yere müjdeler götürüyorsa, minareler birazdan ışıklarını yakacaksa, sokaklar zaman geçtikçe boşalıyor, boşaldıkça güzelleşiyorsa, çiçekler mis kokuyorsa mesela, ay küçük çocuklara dede masalları anlatıyorsa hala, savaşlar duruyorsa mermiler bitmeden, varoşlar kendi hüznünün isyan sularına dalıp şifalar çıkarıyorsa olur olmadık ve iftar sofraları aile sıcaklığı sarıp sarmalıyorsa; seninle bir ilgisi olmalı tüm bunların.
Beni bilirsin.
Her istasyonda duran, her istasyonda biraz daha yorulan; sonra yorgunluğunu unutup yola tekrar düşen, düşünce dizini yaralayan, uff deyip geçiren, annesine öptüren; sana her istasyona uğraya uğraya gelen…
Bizim bahçede nar ağaçları çiçeğe durdu.
Düşünsene, kışın hazırlığını şimdiden yapıyorlar.
Mevsim bahar, hava sıcak, pikeler neredeyse kalın gelecek şehrin insanına, damlarda yatan uzak bir Doğu’nun çocukları yüzyıllardır damlardan düşüp yaralıyorlar kendilerini. Yine de uyuyorlar sineklerin işgali ve ama bir hafif rüzgar altında.
Nar ağaçlarının da seninle bir ilgisi olmalı.
Serin, hafif uzak Doğu rüzgarlarının.
Her gün yeni bebekler geliyor dünyamıza. Ben bir hastanede çalıştığımdan, pembe ellerine, sudan yapılma tenlerine, kokusu seninkine benzer kokularına, açılmamış gözlerinin gördüğüne emin olduğum mucizelere, küçük ağızlarının kenarından sızan bebek salyalarına, annelerinin kucağında nasıl uyuduklarına, dokunuyorum bazen.
Durup şimdi burada, yazı yazmak isteyip seni bulurken masamda, şaşırıp kalıyorum, bu bebeklerin seninle ne ilgisi olduğuna.
Birazdan başlayacak ezan.
Birazdan son yudum çaylarını içecekler, son lokmalarını ağızlarına atıp, belki son sigaralarını arkalarına yaslanarak ama hep tetikçe telaşla tellendirecekler.
İstasyonların kanatlarına kuşlar konuyor, rüzgarın orucu hiç açılmadı ne zamandır, ayın masalı dede çocuklara küçük geliyor artık, nar çiçeklerinin kalbi kırılıyor damlardan düşünce geceleri, sinekler işgal ediyor yeni doğan her bebeği, küçük ağızların son sigaraları akıtıyor bebek salyaları..
Birazdan yazı bitecek.
Birazdan gideceksin sen.
…
Ben ne zaman bir yazı yazmak istesem, sen gelip oturuyorsun masama.
Sahi, kimsin sen?
Yazı: C.S.