İtalyan alevi: Monica Bellucci
Güzel, ateşli, seksi, tutkulu, egzotik, havalı, her erkek için ideal hatta bazıları için uğruna ölünecek bir kadın. Ama aslında o sadece “olduğu gibi” biri… Bazen tutkulu bir aşık bazen masum bir çocuk gibi bakabilen gözleri ve kusursuz vücut hatlarının yanı sıra sahip olduğu oyunculuk yeteneği ile tüm dünyanın hayran olduğu ateşli bir Akdeniz kadını.
Erkeklerin, yanında; kadınların, yerinde olmak istediği Monica Bellucci, avukat olacakken kendini önce podyumlarda daha sonra kamera önünde buldu. Kısa süre içinde tüm dünyanın ilgi odağı haline geldi, attığı her adım herkes tarafından takip edilir oldu. Aslında amacı sansasyonel açıklamalar yapıp sürekli gündemde olmak değildi ama ona göre “sıradan” olan şeyler başka insanlara “enteresan” gelebiliyordu. Çocuklarının oyuncu babası Vincent Cassel ile 14 yıllık evlilikleri boyunca, ilişkileri “rutinleşmesin” diye ayrı yaşıyor olmaları konusunda yaptığı açıklama gibi…
Tam adı Monica Anna Maria Bellucci olan 1964 İtalya doğumlu oyuncu ve eski modelin, avukat olmak için girdiği okulda modellikle tanışması birçok şeyin de başlangıcı oldu. Yalnızca okul masraflarını çıkartmak için başladığı modellik, Bellucci’ye cazip gelince kariyerini bu alanda ilerletmeye karar verdi ve Avrupa’nın gözde moda merkezlerinden Milano’ya giderek orada yaşamaya başladı.
Uzun boyu, düzgün hatları ve hiç konuşmadan duygularını aktarabildiği yüzü ile dikkat çekerek kısa zamanda aranan kişi haline geldi. Önce Paris’te daha sonra New York’ta tanınan Bellucci, ünlü markaların reklam yüzü; dergilerin, peşinde koştuğu kapak yıldızı oldu. 80’li yılların sonuna kadar yalnızca modellik kariyerinde hızlı adımlar atan Bellucci, 1989 yılında içten içe ilgi duyduğu sinemaya adım atabilmek için oyunculuk dersleri almaya başladı. 90’ların başlarında rol aldığı birkaç televizyon filmi ve dizilerde küçük roller aldı ama bu kıvılcımlar içindeki sinema ateşi için yeterli değildi. Nihayet 1992 yılında ilk büyük rolünü aldığı ve başrollerini Gary Oldman, Keenu Reeves, Winona Ryder, Anthony Hopkins’in paylaştığı “Bram Stoker’s Drakula” isimli filmde, karşımıza Dracula’nın gelini rolüyle çıkan Bellucci, sinema dünyasına etkili bir adım atmış oldu.
Bir yıl içinde birçok filmde rol almasının ardından, adının uzun süre filmdeki ismiyle anılmasını sağlayan “Malena” filminde başrol oynadı. Bu rol onun için bir dönüm noktası oldu ve ardından teklifler yapılmaya başlandı. Yapımcılar, yönetmenler filmlerinde onunla çalışmak istiyor, izleyiciler beyaz perdede onu görmek istiyordu. Hatta bazı sinema severler için, neredeyse “Bellucci’nin filmde olması o filmi izlemek için yeterli” hale gelmeye başladı. O artık her zaman örnek aldığını söylediği İtalyan oyuncular Sophia Loren ve Claudia Cardinale’nin izinden giden başarılı bir sinema oyuncusuydu.
Erken yaşta ekonomik özgürlüğünü eline almış olmasından mutluluk duyduğunu her fırsatta dile getiren Bellucci, “bu yüzden mantık değil, aşk evliliği yaptım” dediği kocasıyla birlikte, olaylı sahnesi yıllarca konuşulan “Dönüş Yok” filminde oynadı. Matrix üçlemesinin son iki filminde, filme bambaşka bir hava getiren Persephone karakterine hayat veren oyuncu, 2003 yılında “Güneşin Gözyaşları” filminde Bruce Willes ile başrolü paylaştı bir yıl sonra Mel Gibson’un yönettiği “Tutku” isimli filmde Magdalalı Meryem olarak karşımıza çıktı. Bellucci, adını dünyaya duyuran ilk filmlerinden sonra, yönetmenlerin ısrarla istediği ve ilk olarak tercih ettiği isim oldu. Dünyaca ünlü dergilerin, markaların düzenlediği anketlerde her zaman “Dünyanın En Seksi Kadını”, “Dünyanın En Güzel Kadını” gibi unvanlarla anıldı.
Aradan yıllar geçti ve kendine göre o artık yaşını almış bir kadın ama onun dışında hiç kimse böyle düşünmüyor. Belki doğallığından, belki onunla çalışan, etrafında olan herkesin söylemeden duramadığı mütevazılığından; belki de her zaman sadece “kendi gibi” olduğu için. Hollywood’da en çok tercih edilen oyunculardan olması nedeniyle, Amerika’da yaşaması teklif edildiğinde buna karşı çıktı. Oradaki insanların, gençlik ve güzellik saplantısı yüzünden doğallıktan uzaklaştığını, onunsa bütün bunlarla değil sadece yaşamakla, hayatın her anının tadını çıkarmakla ilgilendiğini söylemişti.
2012 yapımı, İranlı yönetmen Bahman Gobadi’nin yazıp yönettiği “Gergedan Mevsimi” isimli filmde Bellucci, yıllarca aşkına sadık kalmış bir kadını canlandırıyor. Çekimlerin bir kısmının, Bellucci’nin “prensesler gibi ağırlandım” dediği ülkemizde geçtiği bu ortak yapımın bir özelliği daha var: Bellucci filmde başrolleri Yılmaz Erdoğan, Beren Saat, Caner Cindoruk, Belçim Bilgin gibi Türk oyuncularla paylaşıyor. Filmde yaşlandırılmış olmasına rağmen güzelliğinden hiçbir şey kaybetmeyen Bellucci, onun dışında herkesin buna yürekten inanmasına karşın artık yaşını seksi bir kadın yakıştırması yapılması için geçtiğini savunuyor.
Güzelliğin hayatta bazı şeyleri kolaylaştırdığını inkar etmediği gibi, dış güzelliğine ve zamanın bedeninde oluşturduğu izlere saygı duyuyor Bellucci. Belki de yaşlanmaktan korkmadığı için korkmuyor. Onu “ateşli kadın” tanımlamasına bu kadar uygun yapan özelliği aslında “ateşli” ve “seksi” olmak için hiçbir çaba göstermiyor olması. Güzellikle birlikte gelen ön yargıları yeteneğini ön plana çıkararak yıkabilmiş, yaşadığı ana ve sezgilerine göre hareket ederek ayakta kalmayı başarmış olan Bellucci sanki, ismini daha çok uzun yıllar duyacağımızı kulağımıza fısıldıyor.