Ateşle büyüyen şehir
Tarihi boyunca çok felaket yaşadı Bursa. En büyük hasarları da yangınlarda gördü. Kentin mimarisi, kontrolden çıkan alevlerle defalarca yeniden şekillendi. Bugünkü itfaiye teşkilatının kahraman erleri ve onların temelini oluşturan mangal yürekli tulumbacılar, geçmişten günümüze tarihi yangınların izleriyle dolu bu kentte, ateşle canları pahasına mücadele ettiler.
Ev sahipliği yaptığı medeniyetlerin kültürlerini kendi içinde harmanlayıp bambaşka anlamlar, değerler kattı kendine Bursa. Kazandıkları, zaman içinde ilerlerken nice felaketlerle yok olsa da hiç pes etmedi. Bir anlık ihmal, bir kaza, ya da herhangi bir sebebi kendine bahane edip aniden ortaya çıkıveren küçük bir kıvılcım, kentin adıyla özdeşleşmiş lodosundan aldığı cesaretle kısa süre içinde öfkeli alevler saçan dev bir ejderhaya dönüştü her seferinde. Her yangında biraz daha değişti Bursa. Alevlerden arta kalan acılarla her defasında biraz daha olgunlaştı. Nice sanat eseri, maddi ve manevi değeri kül oldu. Hanlar, hamamlar, evler, dükkanlar, çarşılar, anıtlar… Gezginlerin hayranlıkla tasvir ettiği, kentin tüm kültürel ve ekonomik birikiminin büyük bir bölümünü alevler yuttu. Hepsi yıllar içinde tarihe gömüldü.
Tarihi boyunca alevlerle savaşan Bursa’da en bilinen yangınlardan biri olan 1491 Fidan Han yangınından 2 yıl sonra Çırapazarı, Çakırhamam ve Ulu Cami’yi kapsayan bir yangın çıktı. 1512’den 1772 yılına kadar Tuz Pazarı, Kayhan, Kapalı Çarşı ve Setbaşı Irgandı Köprüsü altındaki Ermeni mahallesinde çıkan yangınlar Bursa’da 25 mahallenin tamamıyla yanması ve Sipahi Pazarı, Geyve Hanı Çıra Pazarı ve Saraçhane ile birlikte birçok anıt yapının tahrip olmasıyla sonuçlandı. Emir Han’ın kuzey bitişiğinde bulunan ve o dönemde Aktarlar Çarşısı adıyla bilinen bölümde çıkarak 30 dükkan ve Emir Han’ın bazı bölümlerine zarar veren 1584 yangını, Bursa’yı basan haydutların Kapalı Çarşı’da çıkardığı 1608 yangını; Kazzashane, Sipahi Çarşısı ve Saraçhane bölgelerini etkileyen 1755 yangını ve Bakırcılar Çarşısı’na kalıcı hasarlar bırakan 1760 yangını bunlardan sadece birkaç tanesi. 1800’lü yıllara kadar halk artık irili ufaklı olarak değerlendirdiği yangınlara alışır hale gelmişti. Ancak 1801’de çıkan yangında, Bursa’nın üçte ikisi, bir günde tamamen yandı ve çok ciddi kayıplar verildi. Ardından gelen 7.5 şiddetindeki deprem ise henüz yaraları tam olarak sarılamayan şehre en büyük darbeyi vurdu. 1854 yılındaki “küçük kıyamet” olarak da bilinen bu deprem, şehrin yarısından fazlasının yıkılmasına sebep olduğu gibi, büyük yangın felaketlerini de beraberinde getirdi. 1863 yılında Setbaşı ve 1870’de çıkan Kayhan yangını da Bursa’nın ve Bursalıların belini ciddi şekilde büktü. 1889 yılında Ulu Cami’nin o dönem ahşap olan külahının tamamen yandığı batı tarafında çıkan yangının kıvılcımları, doğu minaresine kadar uzandı. Aynı yıl Belediye civarındaki yangından sonra 1904 yılında Pirinç Han civarı ve Kayhan’ı yeniden alevler sardı. Lodos ya da deprem gibi doğaya bağlı sebepler dışında gerçekleşen yangınlardan da çekti Bursa. Yunanlılar 11 Eylül 1922 gecesi şehirden kaçarken, arkalarında bugün Zafer Meydanı’nın bulunduğu bölgede alevler bırakıp, hatırı sayılır bir yangın çıkardılar. 1927’de yaşanan büyük çarşı yangınında ise Kapalı Çarşı’daki Kaza Hanı ve Tuz Pazarı arasındaki bölümü tamamen yandı.
İşgaller, yağmalar, depremler… Ateş, kentin üzerine her seferinde başka bir bahaneyle çöküyordu. O saldırırken Bursa’nın yaman yiğitleri de boş durmuyor, sırtlarında tulumbalarıyla dev alevlere meydan okuyorlardı. Bursa’da yangınlar, 1876 yılında kurulan ilk tulumbacı teşkilatından 1923 yılına kadar Çekirge, Muradiye, Tahtakale, Mesken, Çatalfırın, Zindankapı, Demirkapı, Mollaarap, Veledi Şemsettin, Setbaşı, Kuzgunluk, Kayhan semtlerinde, döneminin şartlarına göre 12 kişilik gruplardan oluşan mahalle tulumbacılarından sorulurdu. Bugüne kadar çıkan yangınlarda şehri neredeyse baştan başa değiştiren ateş birçok değeri yok etti. İnsanın dev alevlere karşı verdiği mücadele yolunda üretilen “emme-basma” icat, yerini 26 kişilik dolma tekerlekli arazözlerden oluşan itfaiye örgütüne bıraktı. 1926 yılının kasım ayında çıkan ve sonucunda 500’den fazla dükkanı yok eden Uzun Çarşı yangınından sonra, İtalya’dan 2 arazöz ile 1 motopomp tahsis edildi ve eğitimli personel sayısı yükseltildi. 1934 yılında Zafer Meydanı’nda bir itfaiye binası inşa edildi. 1953 yılına dek kaliteyi arttırmak için yurt dışından malzemeler getirtildi, eğitimli personel sayısı sürekli arttırıldı. Bursa’da çıkan her yangın felaketinin sonucunda başka bir eksik fark edildi ve bu eksikler doğrultusunda sürekli geliştirilerek modernize edilen teşkilat bugünkü son halini aldı.
Kentin yaşanan en büyük felaketlerinden biri de 1958 yılında gerçekleşen, 1450 dükkan ve evi içindeki eşyalarla birlikte yok eden Kapalı Çarşı yangını oldu. Suların en kıt olduğu mevsimde, 24 Ağustos Pazar günü öğleden sonra gerçekleşen yangın, Sahaflar Çarşısı’nda bir esnafın dükkanındaki gaz ocağının devrilmesiyle çıktığı biliniyor. Birkaç dakika içinde çarşıyı saran alevler Bursa itfaiyesi tarafından 6 arazöz, 2 motopomp ve 34 personel ile yangın yerine gelen itfaiye ekibinin anında müdahalesine rağmen uzun süre kontrol altına alınamadı. Alevler büyüdükçe etrafındaki her şey onu tetikledi ve ancak sabaha karşı saat 05:00’a doğru söndürülebilen yangının ertesinde Sahaflar Çarşısı, Aynalı Çarşı, Kuyumcular Çarşısı, Gelincik Çarşısı, Köfüncüler Çarşısı, Bakırcılar Çarşısı, Emir Han, Fidan Han, Ticaret Borsası, Yorgancılar, Arakiyeciler, Bedesten, Saraçhane, Şekercilerbaşı, Çırapazarı, Taşçılar, Koza Birliği, Müftülük binası, Doruk Tütün Deposu, Dernekler Birliği, Ziraat Bankası, İpekli Sanayi İstihlak Kooperatifi, Pirinç Hanı Cami, Tavuk Pazarı Cami, Vakıflar Müdürlüğü binası, itfaiye binası, bir gazete binası ve bir otel tamamen yandı. Dönemin gazetelerindeki manşetlerde de geçtiği gibi bu “Bursa kurulduğundan beri görülen en büyük yangın”dı. Bu büyük facia, halkın Bursa itfaiyesine olan güvenini ve aralarındaki bağı daha da arttırmıştı ama tarihi ve kültürel değerlerin yanı sıra birçok geçim kaynağı da bir gecede yok olmuştu. Yangın başladıktan yarım saat sonra artık Kapalı Çarşı yoktu. O gece sanki yeryüzünde cehennem yaşanıyor, hissedilen sıcaklık dereceleri zorluyordu. Tüm Bursalılar, göğe yükselen alevler altında toplanmıştı. Herkes bir şeyler yapmaya çalışıyor, kimi bilinçsizce oraya buraya koşturuyor kimi de sadece göz yaşları için dua ediyordu. 10 saat devam eden yangında Ulu Cami 3, 4 kez yanma tehlikesi altında kaldı. Gece yarısına gelmeden alevler içinde kalan Pirinç Han, bir saat içinde tamamen yok oldu. Esnafın maddi zarar bir şekilde devlet tarafından karşılansa da, yitirilenlere oranla bugün küçük bir kısmı kalan nice mimari değerin külleri o gece gökyüzüne savruldu. şehir
1978 yılında yine bir ağustos günü gerçekleşen Santral Garaj yangınından sonra, itfaiye teşkilatının yetersizliğine önlem olarak yeni gruplar oluşturuldu, personel ve arazöz sayısı arttırıldı. Bunun üzerine 1964 yılında Yıldırım İtfaiye Grubu, 1982 yılında Işıklar İtfaiye Grubu, 1989 yılında Genç Osman İtfaiye Grubu, 1994 yılında İhsaniye İtfaiye Grubu, 1996 yılında da Mimar Sinan İtfaiye Grubu açıldı. 1999 yılına dek İtfaiye Müdürlüğü olarak hizmet veren kurum, bu tarihten itibaren İtfaiye Daire Başkanlığı’na dönüştürüldü. Bursa itfaiye teşkilatı şu anda 17 istasyonda 46 kişiden oluşan KBRN (Kimyasal, Biyolojik, Radyolojik ve Nükleer) ekibi, 10 kişilik dağcı kurtarma ekibi ve 21 kişilik cankurtaran ekibi; Avrupa standartlarında toplam 73 aracı, tüm modern ve teknolojik tesisatıyla 24 saat ateşle savaşmaya hazır bulunuyor.
Bursa’nın tarihi boyunca başından eksik olmayan alevler, bugünün teknolojisiyle belki daha çabuk kontrol altına alınır belki de en başından hiç var olmazdı. Belki de kentin yangınlardan arta kalan hali, günümüze kadar ulaşabilmiş, bilinen değerleri bile yeterince ilgi çekiciyken; yok olup giden, ateşe yenik düşen güzellikleri, Bursa’ya şimdi sahip olduğundan bile daha fazla anlam katardı. Her şeye rağmen hep ayakta kalmayı başaran Bursa, her seferinde küllerinden yeniden doğdu.