Öze dönüş
“Özü bulmak için köz olmayı göze alabilmektir hayat.”
Ateşin ne olduğundan habersiz dört arkadaşın deneyimiyle özetlenir en güzel bu söz. Uzakta yanmakta olan ateşin kıvılcımları, sarı, kırmızı ışıkları ile dikkatleri çekilen ateşten bihaber bu güzel insanlardan biri heyecanla atılır; “karşımızdaki çok güzel bir şey” diyerek ateşe yaklaşır, ışığı gözlerini alır. Geri döndüğünde gururla ben artık biliyorum, “o aydınlatandır” der. İkincisi aynı heyecanla ışığı görmeye gider biraz daha yaklaşır ve geri dönerken “o ısıtandır” der. Üçüncü arkadaşları hem aydınlatan hem ısıtan bu belirsizliği daha da merak ederek biraz daha yaklaşmayı dener. Teninde bir acı ve yanma hissiyle geri döner “o yakıcı” olandır der. Geriye en sakin olanları kalmıştır, arkadaşlarının yargılarını kendince yorumlamış, aydınlatan, ısıtan ve hatta yakan bu ışık cümbüşünün bambaşka bir yanı olduğuna inanmıştır. Sıra bende diyerek ateşe yaklaşır; yüzü önce aydınlanır, sonra ısınır ve yavaş yavaş yanmaya başlar, yandıkça ateşin içine giren bu güzel insan köz olur, ateşin özünü keşfetmek için. Geri dönmediğinden kimse bilmez ateşin özünü ancak bu öyküden rivayetle öğrenilir ki, hayat denilen 3 günlük dünyada köz olmanın korkusu ile kaçırdığımız nice özler vardır bihaber yaşadığımız.
Gündelik hayatlarımız içinde teğet geçtiğimiz güzellikler, bakıp, görmediğimiz gerçeklikler ve farkına varamadığımız nice detaylar var ki özümüzü bulma çabasına düştüğümüz vakit karşımıza çıkarlar. Nefes almak değildir hayat, nefesimizi kesen zamanların toplamından oluşur der bir bilge; eğer gerçeği buysa yaşam denilen zaman diliminin nefes kesen daha nice “an” yakalamak gerekir ki yaşamış olmayı yaşlanmış olmaktan bağımsız sürebilmemiz için.
Nice ateşler görüyoruz her an hayat içerisinde; kimimiz ışığını, kimimiz sıcağını bilecek kadar yaklaşıp geri dönüyoruz başladığımız noktaya. Ne zaman ki bütünleşebilecek kadar içine girebilmeyi göze alır, özümüzü onunla buluşturmak istersek; işte o vakit gerçeğin keşfi ile bir olmayı öğreneceğiz. Henüz kendimizi tanımazken başka bir öze karışmak elbette mümkün değil, bu sebeple asıl kişinin kendini keşfi ile başlar yolculuklar. Ne kadar tanırsa kendini ve keşfederse güzelliklerini; yaşamında onca değer artar varlığına sebep ve yaşamına anlam olan…
Modernizmin dayatmalarına inat kendini bilir ve kendi gibi kalabilirse zaman onun için akıp giden bir kayıp değil, çağlayan bir güzellik olur. Özünü buldukça yaşamı anlam kazanan insan, kendi içinde varlığını keşfettiği her an, dünyaya güzellikler katacağı için; sadece kendine değil, varlığıyla evrene anlam katacaktır. Bunun için belki de değişim kişinin özünde ve tüm gerçeklik sadece bir bireyin değişmesiyle başlayacaktır. Yeter ki özünü bulmak uğruna köz olmayı göze alabilecek kadar kendine inansın bu can.
Yazı : Dilek Şen