Sabırsız güzel
Erguvan
Sabırsız güzel
Sabırsızdır ama nazlıdır. Süslüdür ve naziktir. Alacalıdır fakat akılda kalan kendine has rengidir. Doğa bahar cümbüşüne hazırlanırken assolist erguvandır Bursa’da. Çünkü geçmişteki unvanına renk katandır bu şehrin. Baharın geldiğini bize müjdeleyen odur “Erguvanlar Şehri”nde…
Bursa’da günbatımlarının ayak izleri erguvandır, iyi düşünün. Şehrin batısında beliren renk erguvan değil de nedir? Kızarmış bir şeker pembeliği ile mandalina kızılının alacalı bir cümbüşü olmaz mı o mavi saatlerde?
Çokça şarap kırmızısı, pek az çivit mavisi ve bolca beyazın harmanı ile oluşan fevkalade zengin bir renk erguvan. Peki ya çiçeği? Pembe midir, gülkurusu mu? Vişne midir, mor mudur, lila mıdır yoksa şarap kırmızısı mı? Aşağı yukarı pembedir. Hafiften mavimsi. Ama öyle herhangi bir mavi de değil; çivit mavisi vardır ya bildiğimiz, işte o maviye çalar gizlice.
Bahar geldiğine göre şimdi uyanma vakti… Bursa Ovası’ndaki ve Uludağ yamaçlarındaki tüm koruluklar, sırtlar, erguvan çiçekleriyle ya boyanmış ya da boyanmak üzere. Renk cümbüşü her yerde. Keyif zamanı. Erguvan sanki ışığın içerisinden geliyor bize. Renk almış bir buğu gibi zamanda kaybolmayı bekliyor. Altı üstü 15-20 gün bizimle… Ona sahip olmak da kaybetmek de anlam taşıyor böyle olunca. Yeniden doğuşu simgeliyor. Aynı zamanda yağmurun gelmesiyle düşen tohumlarıyla beraber yok oluşu…
Erguvanın en gösterişli vakti Mayıs… Gel gelelim Nisan başlarından itibaren sunmaya başlıyor güzelliğini. Baharı müjdelemek için sabırsız bir çiçek. Daha yapraklarını vermeden son derece cömert bir tutumla çiçek tohumlarını açıveriyor. Bu çiçekler ne yazık ki çok kısa ömürlü. Yaprakları en geç bir ay içinde yağmurlarla birlikte toprağa geri dönüyor; bereketin, kardeşliğin, paylaşımın simgesi Erguvan’ın…
Erguvan ağacının Farsça olan adını aldığı renk ise doğal yollarla üretilen en zor renk olma özelliğine sahip. Bu yüzden Bizans hükümdarlarının kıyafetlerinde kullanılmış ve bu yönüyle bir zenginlik, güç, asalet simgesi olarak kabul edilmiş. Öyle ki imparatorlar, krallar dışında bu rengi giymek yasakmış. Bazı asiller, asaletlerini belirtebilmek için kanlarının dahi bu renkte aktığını iddia ederlermiş. Tarihteki yeri İsa zamanına uzanan erguvan, Filistin’de İsa’nın havarilerinden Yahuda’nın onu 30 gümüş karşılığında ihbar ettikten sonra duyduğu pişmanlığın da simgesi. Yahuda’nın kendini astığı erguvan ağacının önceden beyaz olan çiçekleri efsaneye göre, bu utancı kaldıramayarak böyle bir ihanetin yükünü dallarında taşıdığı için utancından kızarmış. Hristiyanların erguvan ağacına “Yahuda (Juda) Ağacı” demeleri de bu yüzdenmiş.
Osmanlı zamanında güçlü dalları, baston yapımında kullanılmış erguvanın. Rengi ve güzelliğiyle bir dönem yemekleri de süslemiş. Kaynatılan kabuklarıyla hastalıklara şifa olmuş. Yazar Ramis Dara’nın “Erguvan Zamanı” isimli kitabında erguvanın Osmanlı kültüründeki özel yeri şöyle anlatılıyor. “Yüzyılın başında Bursa’da “Erguvan Bayramı” kutlanıyordu. Bu bayramın öyküsü şöyle: Buharalı bir çömlekçinin oğlu olan Seyyid Ali (Seyyid Şemseddin Muhammed bin Ali el- Hüseyni el Buhari) Medine’deyken rüyasına Hz. Muhammed girer ve ona, “Anadolu’ya gidip hizmetini orada sürdür” der. Seyyid Ali bunun üzerine tasını tarağını toplayıp yola çıkar. Bursa’da yerleşmeye karar verir. Kısa sürede tanınır, Bursalılar onun ziyaretine koşar. Henüz 22 yaşındaki Seyyid Ali, “Emir Sultan” diye anılmaya başlanır. Emir Sultan bir süre sonra, Sultan Yıldırım Bayezid’in kızı Hundi Hatun’la evlenip saraya damat olur. Herkes tarafından çok sevilen Emir Sultan 1429’da vefat eder. O tarihten itibaren bahar başlangıcında, erguvanlar çiçeğe bezenince, Türkiye’nin dört bir yanından gelen müritleri, Emir Sultan’ın türbesini ziyaret eder. Kalabalıkların Bursa’da buluştuğu bu dönem, “Erguvan Cemiyeti, Erguvan Faslı, Erguvan Bayramı” diye anılmaya başlanır.” 14. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar erguvan adına şenlikler hatta bayramlar düzenlendi Bursa’da. 1855 Bursa depreminden sonra ise büyük bir kısmı yıkılan şehir kendini toplamaya çalışırken, şehir halkı bayramlarını ve panayırlarını unuttu. Zaman içinde unutulduysa da 2000’den bu yana yapılan hareketlendirme çalışmalarının en somut kanıtı “Erguvan Bayramları”nın yeniden kutlanmaya başlamış olması. Kardeşlik, sevgi ve paylaşımın ne demek olduğunu anlatan bir tema etrafında toplanan bu bayramlarda; doğayı, onun bereketini ve güzelliğini anlatmak için yapılan şenlikler düzenleniyor. Bu şenlikler kapsamında çeşitli sergiler açılıyor, paneller düzenlenip, söyleşiler yapılıyor. Erguvan dikme günleri ile erguvan severler ortak paydada buluşturuluyor.
Yazarlara, şairlere ilham vermiş erguvan tarih boyunca. Baki “Dürr ü yakut ile nahl-i murassa sandım / Erguvan üzre dökülmüş katarat-ı emtâr” yani “Erguvan üzerindeki çiğ damlalarını görünce / yakut ve mercanla süslü bir fidan sandım.” Böyle anlatmış Baki erguvana olan hayranlığını. Hilmi Yavuz “Erguvan Sözler”de “Zamandır seni sardığım kumaş. Bekledin örtünsün ki yavaş yavaş Erguvandın, kayboldun dile gelişlerde…” demiş onun için. Evliya Çelebi “Erguvan Cemiyeti Faslı” yazısında Bursa’daki erguvan sohbetlerinden bahsetmiş. Aslında erguvanla özdeşleşmiş bir şehir daha var. İstanbul’u ve özellikle boğazı kendine has rengine bürüyen erguvan ağacı, İstanbul’un da önemli simgelerinden kabul ediliyor. Hatta İstanbul’un erguvan zamanı kurulmaya başlandığı da rivayetler arasında. İstanbullu erguvan âşıkları da bu nadide ağaç için yaşatma ve koruma derneklerinde, kulüplerde Bursa’dakilerle benzer organizasyonlar düzenliyorlar. Şehrin köşe bucağında ne kadar erguvan ağacı varsa tek tek bulunup, koruma altına alınıyor. Haritaları çizilip, olağan durumlara karşı zayiatı için engelleyici çalışmalar yapılıyor. Yeni ağaçlar dikiliyor. Ne kadar çok ağaç olduğunu vakti gelince; Mudanya’dan Tirilye’ye, Güzelyalı’dan Kurşunlu’ya, Gemlik’ten Yalova’ya giderken kolayca anlayabilirsiniz.
İsmine paneller, söyleşiler yapılan, bayramlar ilân edilen kaç ağaç var ki? Ağacının yaprakları ve çiçeği üzerine düşen çiğ damlalarıyla eşsiz bir mücevher gibi… Soğuğa ve sert rüzgârlara karşı dayanıksız, Bursa’nın zarif, narin, alacalı erguvanı.
Yazı ve fotoğraflar / Text and Photos: Engin Çakır
Impatient beauty
Impatient but wayward. Fancy and polite. Mottled but what remains in the mind is its own unique color. Redbud is the headliner in Bursa as nature prepares for the festivity of spring. Because it is what adds color to how the city was known in the past. It is what heralds us the coming of spring in the “City of Redbuds”…
Redbuds are the footprints of sunsets in Bursa. Think of it, isn’t the color that appears to the west of the city a purplish red? Doesn’t the sky light up with a mixture of reddish candy pink and mottled crimson of tangerine?
Lots of wine red, a little indigo blue and plenty of white mixed in to form the rich hue of redbud. What about its flower? Pink or violet-pink? Maroon, purple, lilac or wine red? Something like pink. Slightly bluish. But not some regular blue; it secretly resembles indigo blue.
Time to wake up now since spring is here… All coppice forests on the Bursa Plain and the foothills of Uludağ are about to be covered in redbuds. There is color everywhere. Time to enjoy. It’s as if the color reaches us from inside the light. Waiting to get lost in time like some colored mist. Here with us only for about 15-20 days… And so it is meaningful for us to have it and lose it. It symbolizes rebirth. And also disappearance with its seeds that fall with the coming rain…
May is the most spectacular time for redbuds… However, they start to show off their beauty starting from the beginning of April. It is an impatient flower to herald the coming of spring. It spreads out its seeds generously before it even comes into leaf. And unfortunately all these flowers are very short-lived. The leaves of redbuds symbolizing fertility, fellowship and sharing fall back to the soil in at most a month with the coming of the rain…
The color of redbuds with its origins in Farsi is the most difficult color to produce naturally. That is why it has been used in the clothes of Byzantine emperors thereby symbolizing wealth, power and nobility. So much so that, it was forbidden to wear this color save for kings. Some aristocrats claimed that their bloods were of this color. The place of redbuds in history dates back to the time of Jesus which symbolizes the remorse that Judas felt after denouncing Him for the price of 30 silver coins. Legend has it that the flowers of the redbud tree which were once white in color transformed into red out of shame after Judas hung himself on its branch. This is why Christians also call the redbud tree as the “Judas Tree”.
The strong branches of redbuds were used to make walking canes during the Ottoman era. It also adorned different foods with its color and beauty. It was used to heal diseases with its boiled barks. Author Ramis Dara tells of the significance of redbuds in Ottoman culture in his book entitled “Erguvan Zamanı” as such: “There was an ‘Erguvan (Redbud) Feast in Bursa at the turn of the century. This is how the story goes: Seyyid Ali (Seyyid Şemseddin Muhammed bin Ali el- Hüseyni el Buhari) the son of a Bukharan potter dreams of the Prophet Mohammad one night in Medina who says to him: “Go to Anatolia and continue your services there”. So Seyyid Ali packs up and hits the road. He decides to settle down in Bursa. He gets well known in a short period of time. The locals of Bursa run to visit him. The 22 year old Seyyid Ali gets to be known as “Emir Sultan”. Soon after, Emir Sultan marries Hundi Hatun, daughter of Sultan Yıldırım Bayezid thus becoming the groom of the palace. Emir Sultan loved dearly by everyone passes away in 1429. From that time onwards, his followers come to visit his tomb at the beginning of spring when rosebuds start flowering. This period of time when crowds come together in Bursa starts to be known as, “Erguvan Cemiyeti, Erguvan Faslı, and Erguvan Bayramı”. Large festivals were organized in Bursa for redbuds starting from the 14th century until the 19th century. After the 1855 Bursa earthquake, when the city was trying to rebuild itself, the local public forgot all such festivities and fairs. Over time, it was completely forgotten but the “Rosebud Festivals” that have started to be organized since 2000 is proof of these efforts for revitalization. Festivities for depicting nature, its abundance and beauty are organized during these festivals built around a main theme depicting fraternity, love and sharing. Various exhibitions, panels and interviews are organized. Rosebud lovers meet on common grounds on rosebud planting days.
Redbuds have inspired authors and poems throughout history. Baki has written, “Dürr ü yakut ile nahl-i murassa sandım / Erguvan üzre dökülmüş katarat-ı emtâr” meaning “When I saw the dewdrops on redbuds / I thought it was a sapling covered in rubies and corals.” This is how Baki has put in words his awe for redbuds. In “Erguvan Sözler”, Hilmi Yavuz wrote, “Time is the fabric I wrap you in. You waited some time to cover up, you were a redbud, lost among utterances…”. Evliya Çelebi mentioned the redbud conversations in Bursa in his article entitled, “Erguvan Cemiyeti Faslı”. Actually there is another city that is identified with redbuds. The redbud tree that covers up Istanbul and the Bosporus in its unique color is accepted as one of the symbols of Istanbul. It is also rumored that Istanbul was founded during the time of redbuds. Redbud lovers of Istanbul arrange organizations to protect and preserve this rare tree in their clubs much like those in Bursa. They find whichever redbud tree they can find all over the city and take them under protection. They draw maps and carry out protective works to prevent any damage to these trees. New trees are also planted. You can easily realize how many trees there are when driving from Mudanya to Tirilye, Güzelyalı to Kurşunlu, and Gemlik to Yalova during the redbud season.
How many trees have panels, meetings and festivals organized in their name? It resembles a unique jewel with dewdrops on its leaves and flowers… The elegant, weak and mottled redbud of Bursa fragile against harsh winds and cold weather.