Twitter eyaleti
İnsan çoğu zaman dertlerini, anlatacaklarını kısa sürede en az kelime ile anlatmayı sever. İnsanın en kısa halde içindekini yazıya dökme isteği üşengeçlik olarak sayılabildiği gibi pratiklik ve gereksiz cümle curcunasından sakınma olarak da kabul edilebilir. Cep telefonlarının ilk yıllarında ki SMS çılgınlığı bu rahat ve pratik iletişim kurma yönteminin cazibesinden dolayıdır.
2006 yılında Jack Dorsey “tvit” kelimesinden şimdiki microblogların babası diyebileceğimiz ve bizim birkaç sene önce ülkece sıklıkla kullanmaya başladığımız Twitter isimli bir site yarattı ki “tvit” kelimesi anlamını yitirip “twit”e dönüştü. Muhtemelendir ki İngilizce konuşanlar için tvit deyince akla gelen ilk şey “kuş cıvıltısı” yerine “paylaşım”dır…
Şimdi şu gezegenin internet deryasında bulunan Twitter eyaletinde birbirini tanıyan veya tanımayan artık milyon ile ifade edebileceğiniz sayıda kişi saniye denilen zaman kavramında bile dudak uçuklatacak kadar çok twit’ler paylaşıyor. Twitter “gürce akan bir nehir” edası ile hiç durmadan akarken, sevgili sitenin serverlarında bulunan ufacık bir harddisk üzerinde saklanan kb seviyesinde olan bir bilgi paylaşımının nasıl sınırsız bir kişi yoğunluğuna ulaşabileceğini ve aslında 140 kelime ile oldukça fazla şey anlatılabileceğini biz kullanıcılarına ispat etmeye devam ediyor. Twitter günümüz internet insanları tarafından birçok amaçla kullanılıyor; milyonlarca blog yazarı her gün bloguna kısa güncellemeler geçmek yerine yazacakları ufak paylaşımları, linkleri, fotoğrafları, videoları ve daha birçok ayrıntıyı 140 kelime kalıbına sığdırıyor ve yayınlayıp, bloglarına daha uzun metinlerini saklıyorlar.
Twitter’da sadece blog yazarları paylaşımda bulunmuyor elbette paylaşımı seven her insan evladının sevdiği-seveceği bir mecra. Birçok firma güncelleme kutusunu reklam aracı olarak kullandığı gibi yazılı ve görsel medya son dakika haberlerini twit olarak geçerken aynı zamanda takip ettikleri sosyal medya insanlarının paylaşımlarından haberler yaratıyorlar. Bazen gönderilen bir cümle o kadar geniş kitleleri uyandırıyor, meraklandırıyor, sevindiriyor ki insanın şaşması elde değil. Her ne kadar az bir rolü olduğunu düşünsem de Twitter’ın Arap devrimi konusunda oynadığı rol yadsınamayan bir örnek olarak da öylece orada duruyor. Bir deprem sırasında hiçbir haber kaynağında depremin şiddeti ve yeri hakkında bilgi alınamazken yine insanlar öğrendikleri ilk bilgiyi Twitter üzerinden geçiyor.
Elbette “şu an mutfakta yemek yiyorum, otobüs çok kalabalık, yeni saç şeklimi fotoğrafta paylaşıyorum, babamla kavga ettik” gibi kişisel hayat güncellemeleri de olmuyor değil ki olmaması zaten garip olurdu ve zaten paylaşım sınırı olmayan bir nehirden geçecek olan balıkların şekil ve boyutlarına da sizin karar veremeyeceğiniz gibi başka nehirlere gitme özgürlüğü de yine cebinizde “bonus” olarak saklı duruyor…
Ahmet Yılmaz