Geleceğe mektup

Çizim, Gökay Öngör

Her mektup geleceğe yazılır, geleceğe gönderilir. Her fotoğraf, gelecekte bir gün bakıp hüzünlenmek için çekilir. “Hey gidi, yıllar ne çabuk geçmiş!” demek içindir hepsi.  

Kafenin yüksek pencerelerinin buğusundan zorlukla görünen caddede, insanlar birer siyah siluet halinde yürüyor, sokak lambalarının ışığında kar taneleri ağır ağır yere düşüyordu. Tam şu anda, içinin huzurla ve mutlulukla dolduğunu hissediyordu genç adam. Sanki, daha önce yaşadığı ve tadını hala hatırladığı bir akşamı tekrar yaşıyordu. Yalnızca bir nostaljiydi belki bu.Çizim, Gökay Öngör

Genç adam çocukluğunda, canı sıkıldığında evdeki çekmeceleri karıştırırdı. Uzun süredir görmediği, veya arayıp bulamadığı eşyalarını bulur, mutlu olurdu. Daha da heyecan verici olanı şuydu ki, bebeklik fotoğraflarına, anne-babasının gençlik fotoğraflarına rastlardı bazen. Bu fotoğraflara bakmak, herkese olduğu gibi ona da hüzünle karışık bir keyif verirdi. Anne-babası değişmiş, kendisi ve kardeşleri büyümüşlerdi. Artık onlar o eski “onlar” değillerdi. Yine de seviyordu bu “zamanda yolculukları.”Çizim, Gökay ÖngörYaşlanabilirse şayet, genç adam yaşlılık günlerinin birinde gençlik fotoğraflarına bakacak, karmakarışık duygularla bugünlerin hızla ve sessizce geçip gittiğini düşünecekti. Hüzün, özlem ve belki pişmanlık duyguları birbirine karışacaktı yüreğinde. Bazıları, gençliğin büyülü bir şey olduğunu söylüyorlardı. O ise galiba bu en güzel yıllarının önünden öylece geçip gidişini sadece seyrediyordu. Bilemiyordu ki gençlik nasıl yaşanmalı! Kendine ne kadar kızarsa kızsın bundan başka türlü de olamıyordu. Şu anda göze alamadığı riskler, cesaretle atılamadığı şeyler için bir gün kendine kızacaktı belki. Varsın yaşlı hali, genç haline kızsındı. O böyleydi, başka türlü de olamıyordu.

Çizim, Gökay Öngör

Birden adımları yavaşladı. Sonra hepten durdu genç adam. Gördüğü manzara karşısında şaşkına dönmüştü. Kafenin bahçesinde ne bir masa ne bir sandalye vardı. Tabelalar bile sökülüp götürülmüştü. Bahçede yalnızca, yapraklarını uzun zaman önce döken çıplak ve ıslak ağaçlar vardı. Üşümüşler gibi gövdelerini eğmişlerdi hepsi. Belki de bahçenin insanlarla dolacağı günleri bekliyorlardı. Üzülmüştü genç adam. Tek kelimeyle “üzüldüğünü” hissetmişti. Hani bir gece, kar yağıyor, caddedeki sokak lambalarının ışığında kar taneleri ağır ağır süzülüyorlardı ya, işte o geceyi hiç unutmamıştı genç adam.  Kafenin o geceki tenhalığını, camların buğusunu, hatta beyaz boğazlı kazak giyen, dalgalı siyah saçlarıyla ötedeki masada oturan genç kızı da anımsıyordu. Hafızasını zorlasa belki kafede oturduğu her geceyi bir bir anımsayacaktı. Ama yine de burada geçirdiği saatlerin birer nostaljiye dönüşmesini istemiyordu henüz. Yıllar sonra olabilirdi belki ama bugün henüz çok erkendi…

Yazı ve Çizimler : Gökay Öngör

Bu da ilginizi çekebilir
Kapalı
Başa dön tuşu