Doğadan ışık dolu izlenimler
Bir rüyanın izlenimlerini yansıtıyordu tuvaline. Vanilla gökyüzünü yaparken yıllar sonra filminin yapılacağını bilemezdi. Kendi algısıyla doğayı irdeledi Monet. Hissettiği her duyguyu yansıttı resimlerine. Kendine özgü fırça kullanımı, renklere olan aşkı, doğayı algılayışı, ışıkla olan ilişkisi mükemmel bir rüyanın parçaları gibiydi. Aslında rüya olan Monet’in ta kendisiydi…
Onu en kısa yoldan “izlenimci ressam” olarak tanımlamak mümkün… Öyle ki izlenimcilik terimi dahi Monet’in “izlenim” diğer adıyla “gün doğumu” isimli resminden geliyordu. O gün için yaptıkları büyük bir devrim anlamı taşıyordu çünkü çağının resim sanatındaki en radikal değişimler sergileniyordu. Fırça darbeleriyle yakaladığı renkleri ve doğadan aldığı izlenimleri ışığın da etkisiyle birlikte resimlerine yansıtıyordu.
“Vanilla Sky / Vanilya Gökyüzü” filmini izleyenler bilirler. Tom Cruise bu filmde trafik kazası geçiriyor ve filme adını veren “Vanilya Gökyüzü”nü arıyordu. Tom Cruise kendine mutlu olacağı sanal bir hayat hazırlamaya çalışıyordu. Aradığıysa Monet resimlerindeki gökyüzü rengiydi… Monet’in resimlerindeki manzaralar da rüyalardaki hayatları simgeliyor bir bakıma. Monet’in yaptığı gözüne ilişenleri resmetmekti başka bir deyişle…
Babası onun aile mesleği olan bakkallığa devam etmesini istemişti fakat annesi şarkıcı olan Claude sanatçı olmak istiyordu. Gençliğinde sattığı karakalem karikatürleriyle çevresinde hayli tanındı. İlk çizgi derslerini ise Jacques-Louis David’in öğrencisi olan Jacques-Francois Ochard’dan aldı. Bu dönemde tanıştığı Boudin, Monet’e yağlı boya kullanmayı ve açık ortamlarda resim tekniğini öğretti. Monet geçirdiği her evrede kendisine ve resim tekniğine bir şeyler katıyordu. Louvre’u ziyaret etmek için Paris’e geldiğinde ise, pek çok ressamın eski ustaları taklit ettiğine tanık oldu. Monet, bir pencerenin yanına oturup gördüklerini resmetmektense, gereçlerini yanına alıp dışarıda resim yapmayı tercih ediyordu.
Monet Haziran 1861’de, yedi yıllık bir sözleşmeyle orduya katıldı, fakat görevinin ikinci yılında teyzesi Madame Lecadre sözleşmesinin feshedilmesini sağladı. Ancak Madame Lecadre’in bir şartı vardı: Monet’nin üniversitede sanat eğitimi alması. Bu isteği kabul etti fakat Charles Gleyre’in öğrencisiyken, üniversitedeki geleneksel resim anlayışı Monet’de hayal kırıklığı yarattı. Bu dönemde Pierre-Auguste Renoir, Frederic Bazille ve Alfred Sisley ile tanıştı. Birlikte resme yeni yaklaşımlarını paylaştılar, ışığın açık havada yarattığı etkiyi resme parçalanmış renkler ve seri fırça darbeleriyle aktardılar. Bu daha sonraları empresyonizm olarak adlandırıldı. İzlenimcilik, belki de sanat akımları arasında en demokratik akımın ismiydi. Fikirlerin, reçetelerin ve renklerin paylaşımı üzerine kuruluydu… Hatta bazı resimleri birkaç ressam beraber yapmışlardı. Daha sonra bu akım görsel sanatların tümüne hatta müziğe dahi sıçramıştı.
Doğadan ışık dolu izlenimler
Monet’in resimlerine ilk baktığınızda fırça darbelerini görürsünüz. Fakat bu darbelerin içinden nilüferleri, saman yığınlarını, katedralleri veya kayalara vuran dalgaları kolayca seçebilirsiniz. “Resimlerim ve çiçeklerim dışında hiçbir şey beni ilgilendirmiyor” dediği rivayet ediliyor. Etrafındakilere karşı ilgisiz olduğu da söylenenler arasında. Sevgililerini, karısını, çocuklarını sürekli ihmal etmiş hatta bazen beş parasız bırakıp, çekip bir yerlere kaçmış bir kişi de olmuş. Bu durumu ancak sanatına olan aşkı açıklıyor. 78 yaşına dek sürekli sinir krizleri geçirmiş, birçok resmini yakmış, parçalamış bu büyük üstat, yaptığı çoğu şeyden de memnun kalmamış. Etrafındaki herkese bu yüzden ne kadar büyük acılar içinde olduğunu anlatıp durmuş. Bu tatminsizliği ise ortaya yüzlerce şaheser çıkartmış…
Manzara resimlerinde, Monet için en önemli etken ışıktı. Sürekli, geçmekte olan bir anı yakalamaya çalışıyordu. Aynı konuyu farklı ışık koşullarında ve günün farklı zamanlarında tekrar tekrar ele alıyordu. Böylece, aynı konunun farklı ışıklar altında, farklı renkli çeşitlerinden oluşan seriler ortaya çıkarıyordu. Monet’nin tanınmasını sağlayan ise 1866 tarihli Camille ya da Yeşil Elbiseli Kadın (La Femme à la Robe Verte) isimli eseri… Gelecekteki eşi Camille Doncieux’nun Monet tarafından yapılan pek çok resminden biriydi bu eser. Kısa süre sonra Doncieux hamile kaldı ve ilk çocukları Jean dünyaya geldi. 1870’de Monet ve Doncieux evlendiler.
oğadan ışık dolu izlenimler
Fransa Prusya Savaşı süresince (1870–1871) Monet İngiltere’ye sığındı. Orada, John Constable ve Joseph Mallord William Turner’ın resimleri üzerinde çalıştı. Her ikisi de renk kullanımında Monet’in yenilikçi buluşlarına ilham kaynağı olmuşlardı. 1871–1878 yılları arasında Monet, Fransa’ya geri döndü. Önce çocukluğunun geçtiği La Havre kentine gitti. Le Havre’dan bir manzarayı yansıtan -İzlenim, Gün doğumu-(Impression, soleil levant) tablosu burada hayata geldi. 1874’te ilk empresyonist sergide yer alan bu resim günümüzde Paris’te Musée Marmottan-Monet’te yer alıyor.
1873’te Paris yakınlarında ve Seine nehri kıyısında bir köy olan Argenteuil’e yerleşerek eşi Camille ile birlikte altı yıl yaşadı. 1874 yılında Manet, Degas, Renoir, Cezanne, Pissaro, Sisley ile beraber açtıkları sergi başarısız olunca ekonomik şartları iyice kötüledi. Ancak Manet’in yardımıyla Argueille’de kalmayı sürdürebiliyordu. Bu dönemde resimleri hayatının başka hiç bir döneminde olmadığı kadar koyulaştı, kasvetli bir hal aldı.
Monet, 1876’da Ernest and Alice Hoschedé çifti ile tanıştı. İş adamı ve koleksiyoncu Ernest Hoschedé, evi için dekoratif paneller sipariş etmişti. 1877’de iflas etmesi, empresyonist sanatçılar için ama özellikle Monet için büyük bir darbeydi. Vétheuil’de bir Ernest ve Alice Hoschedé çiftinin evine yaz boyu beraber kalmak üzere Monet ve hasta eşi Camille çocuklarıyla beraber yerleşti ancak orada uzun süre kaldılar. Ernest Hoschedé zamanının büyük bölümünü Paris’te geçiriyordu. 1878’de ise Belçika’ya kaçtı.
i.z..lenimler Doğadan ışık dolu izlenimler
Claude ve Camille’in ikinci çocukları Michael, 17 Mart 1878’de doğmuştu. Doğum ile iyice zayıf düşen Madam Monet 5 Eylül 1879’da tüberküloz sebebiyle hayata gözlerini yumdu. Monet, onu ölüm yatağında resmetti. Camille’in ölümünden sonra Monet, Alice ile Vétheuil’de yaşamaya devam etti. Alice, kendi altı çocuğuyla birlikte Monet’in çocukları Jean ve Michael’e da bakıyordu. 1891’de eşi Ernest’in ölümünden sonra Monet ile evlenmeyi kabul etti. 1892 yılının Temmuz ayında evlendiler. Camille’in ölümünden sonra yas içindeki Monet, bir daha asla yoksulluk batağına düşmeme kararını vermişti ve en güzel eserlerini yaratmak üzere çaba harcamaya başladı. 1883–1908 yılları arasında, Akdeniz’i dolaştı ve pek çok doğa resmi yaptı. Önemli bir resim serisini İtalya Venedik’te yaptı. Ayrıca Londra’da iki önemli serisi olan Parlamento ve Charing Cross Köprüsü resimlerini hazırladı.
Alice ve Claude Monet çocuklarıyla beraber 1881’de Poissy’e, 1883’te Vernon’a taşındılar ve son olarak Mayıs 1883’te Paris’e 80 km mesafedeki Giverny’e yerleştiler. Monet, burada bir ev ve bahçe kiraladı. Geri kalan ömrünün büyük kısmını sonradan satın aldığı bu yerde yeşerttiği bahçeyi resmederek geçirdi. İlk önce ot yığınları serisini yaptı. Farklı yönlerden ve günün farklı saatlerinde ot yığınlarını resmetti. Son olarak da zambaklar serisini hazırladı. İkinci eşi Alice 1911’de, oğlu Jean ise 1914’de öldü. Monet, 1923’te katarakt sebebiyle iki kez ameliyat oldu. Katarakt olduğu süreçte yaptığı resimlerinde kırmızı tonlar hâkimdi. Katarakt hastalarının görüş biçiminin karakteristiği olan bu renk Monet’in sanatına da yön verdi. 86 yaşındayken akciğer kanserine yakalandı ve bir akımın dehası son nefesini verdi. Herkesin izlenimi ise büyük bir üstadın aramızdan ayrıldığı oldu.