“Yolu sevgiden geçenlere”

Yazı: Özgür Akkaya Erdemol

Bakış açısı aslında, hayatı nasıl yaşadığımızı belirleyen şey. Belki çok klişe ama yarısı dolu bir bardağa bakıp yarısını boş görmek de mümkün. Aynı şekilde çevremize bakıp mucizelere tanık olmak da sıradanlığın içinde kaybolmak da seçenekler arasında. Hayata karşı duruşumuz hayatımızın sınırlarını çizen.

Teoman Unal

Varoluşumuzun başlı başına sihir olduğuna inananlardanım. Bir kısmı bilimle açıklanabilen bir sihir. Dünyanın kendi etrafında dönmesi de, bir bebeğin doğması da, denizde dalgaların olması da bilim tarafından kolayca açıklanabilen olgular. Bu yine de günbatımındaki kızıllığın sarhoş edici etkisini, yeni doğmuş bir bebeğin masum uykusunun meşgul zihinlerdeki sessizleştirici etkisini ya da dalgaların kıyıya vurduğunda çıkardıkları sesin nefes kesici olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Açıklayabilmek bütün bunları daha az sihirli kılmıyor. Bütün bunları görüp geçmek de bir seçenek, gördüğü her şeyde Tanrı’nın varlığını hissetmek ve şükretmek de bir seçenek.

Yoga
Yoga eğitimimin devamı için bir kez daha geldiğim Hindistan’da kafamda bu düşüncelerle seyahat ettiğim üç haftanın sonunda soluğu Asram’da aldım. Bu bin bir renkle, farklı dinlerle ve dillerle bezeli kocaman ülkede ucu bucağı olmayan duygularda gezindim. Olanı olduğu gibi kabul etme düsturuyla çıktığım yolda âşık oldum bir kez daha bu topraklara, insanlara. Fark ettim ki aşka tutulası varsa insanın nerde ne yaptığı önemli değil. Aşk içinde yürüyünce gördüğümüz her şey güzel, her şey sihirli. Aşk varsa gerisi teferruat.

Özgür Akkaya Erdemol
İşte Bhakti Yoga tam da bundan bahsediyor. Bhakti adanmışlık demek, Bhakti Tanrı’ya ve Tanrı’ya dair her şeye derin bir sevgi ve bağlılık duymak demek. Bhakti Yoga hissettiğimiz bütün duyguları sevgide harmanlayıp Tanrı’ya yönlendirmeyi salık veriyor. Bu yolla yaşadığımız o ayrılık hissini ve egoizmi ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Bireyi zihin oyunlarından arındırıp evrensel bilinçle, Tanrı bilinciyle dolduruyor. Dinlerden, dillerden, ırklardan bağımsız hepimizin bir olduğu, aynı Tanrı’nın farklı suretleri olduğumuz bilincini yerleştiriyor. Koşulsuz teslimiyetten bahsediyor, egonun ve bireyselliğin Tanrı’ya teslim edilmesinden. Koşulsuz teslimiyet beraberinde koşulsuz kabulü getiriyor. Önce kendimizi, sonra çevremizdekileri yargılamadan, sınıflara, kalıplara koymadan oldukları gibi kabul etmek koşulsuz teslimiyetin bir parçası… Tanrı’ya koşulsuz teslimiyet bütün yoga felsefelerinin en önemli unsurlarından biri. Olan her şeyin Tanrı’nın iradesinde olduğunun ve her ne olursa olsun güvende olduğumuzun kabulü.

Özgür Akkaya Erdemol
İlk defa Güney Hindistan’da ortaya çıkan Bahkti Yoga felsefesi toplumu sınıflara bölen, ayrıştıran kast sistemine karşı çıkarak, kati kurallarla belirlenen dini ritüellere karşılık edebiyat, müzik ve dansla örülü yeni bir ibadet yöntemiyle Hindistan’daki spirituellige yeni bir anlayış getirmiş. En popüler ibadet yöntemlerinden biri de en kaba tanımıyla Tanrı’nın övüldüğü, Tanrı’ya şükredilen şarkılar olan kirtanlarin söylenmesi. Zaman içerisinde Bhakti Yoga Hindu tanrılarından Krisna’nin takipçileri arasında gittikçe popüler hale gelerek kuzeye doğru yayılarak bütün ülkeyi etkisi altına almış. Unlu yogik metin Bhagavad Gita’da Lord Krisna’nin Prens Arjun’a aydınlanma yolunda tavsiye ettiği en önemli yöntemlerden biri Bhakti Yoga. Lord Krisna diyor ki “Bütün varlıkların iyiliğini düşünen, kalplerini bana adayan herkesi tekrarlayan olum ve doğum döngüsünden kurtaracağım.” Reenkarnasyona inanan bir kültürde bu döngüden kurtulmak tekâmül etmek anlamına geliyor. Bu sadece Bhagavad Gita’nin mesajı değil, bütün dinler sevgiden bahsediyor, Tanrı’ya ve birbirimize karşı duyduğumuz sevgiden. Aydınlanma yolunda atılacak en büyük adim sevgi.

Özgür Akkaya Erdemol

Evrendeki her varlık Tanrı’nın tezahürü değil mi, hepimiz Tanrı’nın nefesi değil miyiz, hepimiz aynı kaynaktan akan damlalar değil miyiz, hepimiz aynı yerden geldik ve aynı yere dönmeyecek miyiz? O zaman nedir alıp veremediğimiz birbirimizle, neyi paylaşamıyoruz ki? Neden yaradılanı sevemiyoruz yaradandan ötürü? Ormandaki ağaç da, havadaki kuş da, denizdeki balık da, kapı komşumuz da, okyanusun ötesindeki balıkçı da aynı, yok birbirimizden farkımız. Olanları, kişileri, iyi ya da kötü diye etiketlemeden, olduğu gibi kabul etsek ve kendimizi teslim etsek koşulsuzca akışa, Tanrı’ya. Açsak kalbimizi ve bassak bağrımıza etrafımızdakileri. Bütün duygularımız erise bir kapta ve sevgi olarak aksa karşımızdakine. Sevgi frekansında yaratıma geçsek. Düşüncelerimiz sevgi odaklı olsa, titreşimimiz yükselse ve kendimize yarattığımız gerçeklik de buna paralel olarak hep pozitif, hep sevgi çerçevesinde olsa hayat daha farklı olmaz mıydı? Swami Satyananda’nin dediği gibi “Bütün dünya Tanrı’nın görkemiyle bezenmiş. Aziz de günahkâr da, erdemli de zalim de, insan da hayvan da, iyi de kötü de Tanrı’nın farklı şekillerdeki tezahürü. O halde zihin bunlara karşı nasıl ilahi olmayan bir şekilde durabilir ki?”
Tek ihtiyacımız olan sevgi. Sevgi bizi dengede tutacak olan, sevgi bizi hissettiğimiz yalnızlık hissinden kurtaracak olan, sevgi karşımızdakinde olumsuzu değil olumluyu görmemizi sağlayacak olan, sevgi bütün yaralarımızı saracak olan. Sevgi düşüncelerimizi dönüştürecek önce, sonra da hayatımızı. Dilimiz, dinimiz, inancımız, ten rengimiz farklı olsa ne fark eder. Sevgide kaldığımız sürece Tanrı’yı göreceğiz baktığımız her yerde. Birbirimizi severek başlayacak bu yolculuk. Sevgi yaklaştıracak bizi birbirimize ve Tanrı’ya. Tek ihtiyacımız bir tutam koşulsuz sevgi. O zaman damlalar birleşip okyanus olacak. Hindistan’dan sevgilerle.

Başa dön tuşu