“Bir ümit işte”
Kısa ve net bir şekilde, derginin bu ayki teması “umut” diyorum ve ekliyorum. Bilen var mı acaba, neden umut denince aklımıza hemen “umutsuz yaşanmaz” demek geliyor? Çok oyalamadan açıklayayım ve editor notumu düşerek sözlerime son vereyim.
Önce kısa bir tanımlama yapmak faydalı olabilir. Umut ki birçok kişi ona böyle seslenir, ya da ümit insanların yaşamındaki olay ya da durumlarla ilgili “olumlu” sonuçlar çıkabileceği ihtimaline dair duygusal bir inancı temsil eder. Başımız sıkışınca başvurduğumuz Türk Dil Kurumu ise ummaktan doğan güven duygusu olarak tanımlar “ümidi”. Bu duyguyu veren şeyler bizim için ümittir kısaca. Ummak ise bir şeyin olmasını istemek, beklemek, belki de sanmak ya da tahmin etmektir. Bu kadar tanımlama yeter dediğinizi duyar gibiyim. Buna göre umut genellikle iyi bir sanma eyleminin ardından gelen bir “güven”dir aslında. İyi bir sanıya olan inancımız bize güvenme hissiyle birlikte bir huzur da verir bir taraftan. Hemen hızlıca düşünelim. Oğlunuz evlensin istiyorsanız, siz onun için iyi bir şeyler umut ettiğiniz kadar ona güveniyorsunuz da demektir. Platonik aşkınızın sizi fark etmesini ümit ediyorsanız, ona (aslında burada durum biraz karışık, hayalinize diyerek devam etmeli söze) güveniyorsunuz demektir. Örnekler daha çoğaltılabilir ama bu noktada değinilmesi gereken başka bir husus daha var. Umut aslında biraz da sebat etmeyi gerektiriyor. Demek istediğim şu ki belli kanıtlarınız dahi olsa bir durumun muhtemel olduğuna inanabilirsiniz.
Ümit etmenin başkalaşmış şekilleri de var. Bu sayıyı hazırlarken tüm dergi bursa dostları ile sıkça umut üzerine konuştuğum, üzerine okuma yaptığım ve umut etmeyi gerçekten çok sevdiğim için –hayalperest bile sayılabilirim- umudun ne demek olduğuna epeyce yaklaştım. Bazı dinlerde umut bir erdem sayılıyor. Tersten düşünecek olursak yani umutsuzluk, tanrıya veya tanrılara karşı bir isyan olarak ifade edilebilir. Aslında bu durum semavi dinlerde de böyle. Bu dinlerde inanç ile umut birlikte anılır. Her zaman ahirete dair umut edilmesi istenir. Kişi hiçbir zaman tanrıdan umudunu kesmemelidir. Alın size büyük bir umut.
Mitolojilerde bulabildiğim kadarıyla –bir yazarımızın bu konuya girdiğim için bana kızacağını biliyorum ama- umut kavramı farklı hikayelerle açıklanıyor. Çoğu mitolojide umut belirli bir tanrı veya tanrıça ile özdeşleştirilmiş durumda. Örneğin, Yunan mitolojisinde umut kavramı Elpis olarak vücuda gelmiş. Mitolojideki diğer umut tanımlaması ise Pandora’nın Kutusu ile ilgili. Fakat bu konuya dergi içeriğindeki bir yazıdan ötürü girmiyorum. Roma mitolojisinde ise umut son tanrıça olan Spestir.
Umudun diğer bir anlamı ise bence günlük ilişkilerimizde saklı. Umut, hayatın sillesini yemiş, dayanacak fazla dalı kalmamış insanların tek dayanağı, tek sığınağı olarak bilinir. En basit ifadesi ile “umut fakirin ekmeği”dir… Umut ettiğin sürece yaşarsın gibi cümlelere aslında benim bir isyanım var. Zaten bu konuyu yazma sebebim de tam olarak bu. “Umutsuz yaşanmaz” demek bence büyük bir çaresizliği gösterir. Ağzımıza sakız ettiğimiz bu söz derbeder bir ifadeden öteye gidemeyen, hatta bence neredeyse anlamsız ve umut kelimesinin gerçek anlamıyla yan yana bile gelmemesi gereken bir söz. Sanki denizde boğulan birisi bir dal parçasına uzanıyor gibi. Bunun yerine “çıkmadık candan umut kesilmez” çok daha onurlu bir söz dizesi olabilir benim için.
Umutsuz yaşanmaz öyle mi? Geleceğe –ki bu da bir yazı konusu- karşı umudunuz yoksa yaşam ne kadar anlamlı? Hayır. Umut kelimesinin yakınında “olumsuz” bir ifade olmamalı… “Bence başaracak” demeli mesela. Hayatı akışına bırakırken bir yandan onunla barış çubuğu tüttürüp diğer yandan yakındığımız onca acımızı biraz olsun hafifletebiliriz.
Bu arada, sizce umut nedir? Yazarsanız biraz sohbet edebiliriz.
Editör Notu: Unutmadan bu sayıda ne mi var? Bu kez beni affedin. İpucu vermeden size kalan sayfaları okumanız için umut aşılamalıyım. Siz iyisi mi “umudu diğer sayfalara taşıyın.”