A’dan Z’ye her melodi

İnternette tıklanma rekorları kıran bir videoyla bir anda ortaya çıktığında, hem sempatisi hem kendine has sesiyle hafızalara kazınmıştı. Oysa gerçek, göründüğünden farklıydı. Hedefi müziğiyle dünyayı değiştirmek olan Zaz, tek bir şarkıyla tanınmadan önce daha çok küçük yaşlardan itibaren müzikle iç içe yaşamaya başlamış, geçen zaman boyunca sahnelere çoktan alışmıştı bile…

ZAZ

Onu dinledikten sonra kimileri Fransızların yeni “kaldırım serçesi”ni bulduğuna inanmış ve onu Edith Piaf’tan kalan tahta oturtmuş; kimileri bir anda tek bir şarkıyla tanınan bu kızın kim olduğunu merak etmişti. Zaz söylediği bu tek şarkıyla onu dinleyen herkesi büyülemiş; kısa süre içinde tüm dünyayı kendine hayran bırakmayı başarmıştı. Onun için önemli olan sokakta ya da sahnede bir şekilde müziğini yapmak, şarkılarını söylemek ve birilerine hayatın tüm güzelliklerini şarkılarıyla anlatmaktı.

ZAZ Bursa konseri
ZAZ Bursa konseri

Özel hayatı ile müzik hayatını, kendi bulduğu simetrik sahne adıyla ikiye bölen, müziğin muzip kızı Zaz’ın çocukken belirlediği hedefi ise dünyayı değiştirmekti. Bu hedefini de ancak müziğiyle yapabileceğine inandı. Onunla özdeşleşen şarkılarındaki gibi baktı her zaman hayata… Pahalı mücevherlerin, lüks arabaların, bolca paranın değil; sanatın, müziğinin, sevginin ve gerçek aşkın peşine düşmeyi tercih etti.

Zaz
Zaz

Onu ilk kez Paris’te bir sokakta, bir gitar ve bir kontrbas eşliğinde, çıplak sesiyle şarkı söylerken tanıdık. Hayattan beklentilerini dile getirdiği için kendiyle özdeşleştirdiği bir şarkıyı, kalbini ortaya koyup özgürce söylüyor olmanın mutluluğunu gördük gözlerinde…

ZAZ Bursa konseri
ZAZ Bursa konseri

Bu gerçekliği samimi tavırlarıyla birleşince, hiç tanımadığımız bir sokak müzisyeni bir anda evimizin kızı oluverdi. Biz onu bağrımıza bastık, o da bu sevgiye, söylediği her şarkıyla elimizden tutup kalbinin derinliklerine götürerek karşılık verdi.

ZAZ Bursa konseri
ZAZ Bursa konseri

Ama o aslında bir sokak şarkıcısı değildi. Küçük yaşta müziğe olan ilgisini keşfedip bir daha bırakmamak üzere bu aşka sıkı sıkı sarılmıştı. Biz onunla karşılaşana, ruhumuzun derinliklerine inen sesiyle şarkılar söylediğini duyana dek hayatında hep müzik olmuştu. “Zaz” bir hayaldi aslında… 1 Mayıs 1980’de, öğretmen bir anne ile elektrik şirketinde çalışan bir babanın kızı olarak Fransa’da dünyaya gelen Isabelle Geffroy’un müzikle tanıştığı yıllarda olmayı hedeflediği yerdeki, sahnedeki adıydı Zaz… Özel hayatını ve sahne hayatını birbirine karıştırmadan yaşamak için kendine bir isim bulmaya karar vermiş, simetriye olan düşkünlüğü nedeniyle de alfabenin ilk ve son harflerinden oluşturduğu ismi aynı harfle başlayıp aynı harfle bitirmişti.

ZAZ
ZAZ

5 yaşından 11 yaşına kadar kardeşleriyle birlikte konservatuara gitti, kurslara katılarak müzik teorisi, keman, piyano, gitar, koro şarkıcılığı dersleri aldı. Bu, onun için müzik hayatının başlangıcı demekti. Temellerini küçük yaşında atmaya başladığı müzik hayatı, daha sonra taşındığı Bordeaux’ta “Fifty Fingers” isimli blues grubuna katılıp ilk sahne deneyimini yaşamasıyla devam etti. Caz türünde şarkılar söyleyerek başlayan sahne hayatını, 2009 yılında Paris’te yapılan bir yarışmada birincilik kazanması ve bir yıl sonra kendi yazdığı şarkılardan oluşan ve kendi adını taşıyan ilk albümü izledi.

ZAZ
ZAZ

Bu albüm onun müzik hayatında bir dönüm noktasıydı. İnternetin de gücüyle çok kısa bir süre içinde tanınmış, söylediği şarkılar dillere dolanmış, bir anda internetin en çok tıklanan müzik videosunda görülen bu sevimli kız hafızalara kazınmıştı. Radyo programları, televizyon programları, dergi ve gazete röportajları, konserler, turneler derken Zaz artık dünyaca ünlü bir isimdi. Daha sonra dünya turnesi başladı. Japonya, Almanya, İsviçre, Kanada, Sırbistan, Türkiye… O artık bugünün Edith Piaf’ı, Fransa’nın yeni “kaldırım serçesi”ydi. Bu benzetmeden her zaman gurur duyduğunu belirtse de Zaz’ın asıl hedefi bu değildi. O yalnızca şarkılarını söylemek, ruhu ve duygularıyla beslediği sesi aracılığıyla dinleyen herkesle paylaşmak istiyordu. Çünkü dünyayı ancak bu şekilde değiştirebilecek ve daha yaşanılası, güzel bir yer haline getirebilecekti.

ZAZ
ZAZ

Müzik hayatı boyunca idol gördüğü Ella Fitzgerald, Enrico Menas, Richard Bona, Bobby McFerrin gibi isimlerin etkisini de kattı müziğine… Yalnızca Fransız müziğinden değil, müzik kariyerinin başlangıcı sayılan caz, blues, Afro, Latin müziklerinin etkisinden de faydalandı. Gerisi zaten şarkı söylemek için ağzını açtığı anda geliyor, doğallığı sesine de yansıyor ve şarkı söylediği her yer, sokak ya da bir stadyum fark etmeden sahneye dönüşüveriyordu. Ülkesinde 2010 yılının “En İyi Müzisyeni” seçilen Zaz, insanın doğallığa duyduğu hasreti gidermesinde de yardımcı oluyor.

ZAZ
ZAZ

Sahnede ya da sokakta, şarkılarını söylerken belki içindeki Isabelle’ye sesleniyor, tüm enerjisini müzikle tanıştığı ilk yıllardaki yaşından alıyordur kim bilir? Konserlerinde, canlı performanslarında bir an bile yerinde durmuyor oluşu, sonsuz bir enerjiyle dans edişi ve izleyenleri bir nevi hipnotize edişi başka nasıl açıklanabilir ki? Onun albümlerini dinlemek ya da canlı performanslarını izlemek, onun rehberliğinde bir yolculuğa çıkmak gibi… Şarkıya başladığında dinleyenleri alıp melodilerden oluşan bir diyara götürüyor, şarkı bitince aldığı yere geri bırakıyor sanki… Hareketli bir şarkıda dinleyenlere kendilerini dünyanın en mutlu ve en enerjik insanı gibi hissettirirken, kırık bir kalbin hikâyesini, sesindeki gözyaşlarını hissettirerek söylüyor. Onu dinlerken; neşesi bir anda içinize doluyor ya da verdiği hüzün sizin engel olamadığınız bir hassasiyetle, kederlere sürüklüyor.

Yazı: Ferhan Petek

Bu da ilginizi çekebilir
Kapalı
Başa dön tuşu