Aşkın “su” hali

Ne başı belli ne sonu, zamansız seninle serüvenim. Balıkçıların efsaneleri mi, yaşlı deniz fenerinin hikayeleri mi? Yoksa genzimi yakan yosun kokusu mu bağladı sana beni?

Kuşlar, Engin Çakır
Kuşlar, Engin Çakır

Ne zaman yelkenimi açsam sana doğru, doldurdun rüzgarınla. Özgürlüğünle tanıştırdın. Dans ederken dalgalarınla ufuk çizgindeki renklere büründü dünyam. Hani hayallerim vardı yıldızlardan bile çok. Sen o hayallerime ulaşacak yolu gösterdin. Cesaretim oldun. Biz direnmeyi, zamana karşı yarışmayı severiz, o yüzden yenik düştük çoğu zaman. Sen gibi olmayı, “su” gibi akmayı bilemeyiz fazla. Oysa ne güzeldir senin kendi yolunu buluşun.

Keşifler yaşandı kıyılarında ve keşfedilen topraklar uğruna savaşlar. Anlam veremedin üzerine bulanan kana, ama biz savaşı da severiz gördüğün gibi. Durgun sularındaki huzurun gibi barışı da öğreneceğiz bir gün. Bazen ay ışığı ile yıkanacağız gecelerinde, bazen en şiddetli fırtınalarına şahit olacağız.  

Önceleri korktum senden tıpkı aşık olmaktan korktuğum gibi. Bebek halimle senin kucağına bırakıldığım an çırpındıkça sarmaladın kollarında. Bak kızım; deniz dediler. martılar vardı hatırladığım.. Gemilerin çığlık çığlığa çalan düdüklerine eşlik ediyorlardı,  üzerinde süzülen sadık martıların. Gördüğüm en güzel, en büyülü renk senin mavindi. Hala gülümsetiyor ve umut veriyor bana.

Asıl serüvenim senin içinde gizliymiş oysa. Yıllar sonra anladım. Derinlerine daldığımda buyur ettin beni mercanlarına giyinmiş amforalarına, büyülü dünyana. Kayalarından örülmüş yuvalara saklamış korumuşsun en değerli hazinelerini. Süzüldüm içine, tek duyduğum kendi nefesim, gördüğüm ise senin cennetindi. Kırmızı küçük bir balık korktu önce benden, sonra saklandığı kayanın ardından usulca çıktı, baktı. Zamanla daha da yakınlaştı, eşlik etti bir süre, sonra kayboldu. Gizemli batıkların her biri yuva olmuş, yosunlarla süslenmiş bekliyordu hikayelerini anlatmak için. Bir hiç olduğumu anladım derinlerinde. Egolarımdan arınmayı, dengeyi öğrendim. Huzuru buldum yeniden kollarında. O kayıp balığa aslında nasıl canavar olduğumuzu, dünyasını zehirleyerek yavaş yavaş yok ettiğimizi anlatamadım. Affet diyemedim.

Limanlarında en tutkulu aşk öykülerini dinledim. Deniz sevdalısı gemiciler ve onlara sevdalı kadınları. Deniz almadan vermez derler. Sahi öyle mi? Pencerenin arkasında mevsimlerce erkeğini bekleyen o kadın gibi kıskanır mısın? Ama hiçbir aşk seninkine benzemez. Tuzuna bulanan, rüzgarına yüzünü değdiren kimse iflah olmaz bir daha. Dalga seslerinin vurduğu kıyıların, sessizce seni dinleyenlerle, teknede bir beşik gibi sallanıp hayallere dalanlarla dolu. Efsanelerini yeniden yazar mıyız birlikte? Şarkıların, şiirlerin baş aktörü, keşiflerin, bilinmezlerin kaynağısın. Özgürlüğüm, cesaretim, tutkum, aşkımın “su”  halisin.

Başa dön tuşu