Aslı Tohumcu / Taş Uykusu

Taş uykundan uyan kalbim

Uyansa, uyanıp kendine gelse, bakınca gördüklerini anlayacak zihin açıklığı verse evren ona, belki de çok şey değişecek. Taş uykusundaki kalbimize normal gelenler, taş uykusundaki aklımızca kabul edilenler belki kalbimizden başlayarak bizi önce deliye döndürecek, sonra da ‘uyuyarak’ geçen onca zamanın dinlenmişliğiyle diriltecek bizi. Tabii nasıl uyanalım? Hava sıcak, yerler pis, buzdolabı boş, evde huzur yok, mahallede önümüzü kesiyorlar, dizler hep yara içinde, havlulardaki lekeler çıkmıyor, kirpiklerimiz kısa, sakızımız sigara paketinin üstünde kurumuş, yağlar hep zift olmuş ocağın üstünde, sokağın ışığını kafasına göre yanıp sönüyor, apartman boşluğundan çaresizliğe hapsedilerek öldürülmüş ruhların ceset kokuları geliyor zehir gibi… Nasıl uyanalım? Taş gibi uyursak belki hayat kendi kendine geçip gider ve bizi hiç yormaz belki.

Aslı Tohumcu - Taş Uykusu

Diyelim bir otobüstesin, belediye otobüsünde. Neden hayatta olduğunu, tanrının ve evrenin ondan tam olarak ne istediğini ara ara kendisine sorsa da tam o sırada devreden lotonun toplam ikramiyesini hatırlayınca bu soruyu unutan genç adamların ömrünün geçtiği belediye otobüsünde. Kocasının dayağından sıtkı sıyrılmışsa da Sıtkıcığını yine de yere göğe sığdıramayan ablaların ömrünün geçtiği belediye otobüsünde. Yazın en kavurucu sıcağında temiz pak kuşanıp çarşıya gitmek için yollara düşen ve yanına oturan adamın terle karışık toz toprak kokusu yüzünden neredeyse yaşama isteğini yitirecek kadar keyfi kaçan teyzelerin ömrünün geçtiği otobüste. Şoföre verilsin diye uzatılan akbilleri cebine indirmeyi kendine eğlence bellemiş heriflerin ömrünün geçtiği otobüste. Otobüste 59 kişi var seninle beraber. Diyelim keyfin de yerinde, diyelim herkesi duyasın var, diyelim çocuklar kâinatın derinlerinde bin yıldır uyuyan bütün yaratıkları uyandıracak kadar yırtınarak bağırsalar da sinirin bozulmayacak kadar iyisin bugün, diyelim dünyanın bütün derdini yaşamısın da hiç üşenmeden hayatını baştan sona temize çekmişsin ve bir belediye otobüsündesin. Karamsarlığın prensesi olduğu söylenen, Bukowski olma yolunda sakin sakin yürüdüğü düşünülen, gerçekçiliğin dibine ayak basmayı başarabilmiş birisi olarak işaret edilen Aslı Tohumcu, seni elinden tutmuş ve o otobüse bindirmiş diyelim.

Sabah ayakkabılarının üstüne basarken aslında kadersizliğini ezerek yürüyen ve dosdoğru köşedeki tekel bayiine gidip geceden kalma ağzına sigarayı bir nefes borusu gibi uzatan ergenin hali neyse, otobüsteki havanın hali de o.

Abis’te ve Şeytan Geçti’de de insanı yorganı kafasının üstüne çekip uykuya kaçmaya koşullandıracak bir ‘olmaz olsun’luklar zinciriyle bağlayan Aslı Tohumcu, Taş Uykusu’nda şok edici ama aslında bakmaktan körleştiğimiz bir fotoğraf çekmiş, bir insan haritası çizmiş.

Sokak aralarındaki, yol kenarlarındaki, köprü altlarındaki, cami bahçelerindeki, köy kahvelerindeki, yerin altına bilmem kaç basamakla inilen kokuşmuş bilardocularındaki, vitrini beş karış toz tutmuş tuhafiye dükkânlarındaki, ağda yapılan odalarından incecik çığlıkların sızdığı kuaför salonlarındaki, bin yıldır aynı poğaçayı pişiren ve bin yıl daha aynı uyuzlukla bunu yapmayı sürdürmeye razı unlu mamulcülerindeki hikayelerine bol keseden acı döken ve insanlarını umutsuzluğun vardığı boş verme eşiğinde tutmak için türlü çeşit numaralar çeviren bir ülkenin 59 çeşit insanı işte bu otobüstekiler. Onların içlerinden geçeni de, birbirlerine söylediklerini de, telefonda kahrederek anlattıklarını da, kendi kendilerine mırıldandıklarını da duymaya ve bundan sonra o duyduklarınızla yaşamaya hazırsanız; hadi. Bursa’da büyümüş Aslı Tohumcu. Onun metnini Bursa da büyütmüş ziyadesiyle. O otobüse Bursa’dan binenler de vardır belki.

Başa dön tuşu