Ayağıma batan bir aşk var

Aşk uğruna vazgeçmeyi bilecek kadar sevebilmek midir, modernizmin sahip olma baskısıyla “ya benimsin, ya toprağın” demek midir? Çok okumakla bilinmez çok şey, çok yaşamak da yetmez aslında, gezmek, görmek bir yere kadar. Aldıklarınla verdiklerinle ilişkinin muhasebesini tutmak değil, aşk hesapsız olmak belki de.

Kitaplar yazıldı; aşka kalıplar çizildi, ömürler biçildi ama nedense bir aşk ötekine hiç benzemediğinden belki çok satıp, az okundu. Oysa bundan on yıllar önce Anadolu’nun ortalarında küçücük bir köyde, güneş yavaş yavaş batmaya, hava kararmaya başlar, zamanla karanlık iyice çöker köyün üzerine. Evlerden birinde bir kadın ve adam yatma hazırlığı yapmaktadır. Erken yatıp yarın sabaha, güneş ışığına erken uyanılacaktır. Adam üzerini değiştirir, yatağına yönelir. Evin penceresinden, karanlık bahçeye vuran ışıkta, ağaçların arasında bir gölge belirir. Kadın pencereden dışarı bakar ve gülümser. Kadının sevgilisi bahçededir… Tam sözleştikleri gibi, sözleştikleri saatte ve yerde adam onu beklemektedir. Kadın kocasının uyumasından emin olunca sessizce yataktan kalkar, üstünü giyer,  pencereden aşağıya atlar. Başka bir adam için, kocasını terk eder… Koşarlar iki sevgili, kaçarlar…  Tarlaları, ovaları aşarlar… Anadolu’da bir köy nasıl koşmasınlar ki, arkalarından onları kovalayacak onca şey vardır; namus belası, töre cinayetleri, yoksulluk, cefa, korku… Arkalarında bunlar varken nasıl durabilirler… Köyden uzaklaştıklarına iyice emin olunca soluklanmak için dururlar… Kadın duraksamayı fırsat bilip nefes nefese der ki; “Evden çıktığımdan beri, ayakkabımın içinde bir şey var beni rahatsız ediyor…” Çıkartıp bakarlar ki, ayakkabısının içinde bir tomar para! Kocası her şeyin farkında, biliyor ki gidecek… “Beni terk edecek ama bunca yıl çorbasını içtim, çamaşırlarımı yıkadı, ütüledi. Bana emeği geçti…” der.

Yaban elde muhtaç olmasın diye bütün parasını; başka bir adam için kendisini terk eden karısının, giderek kendinden uzaklaşan adımlarını attığı ayakkabısının içine koydu Aşık Veysel. O güzel insan… O onurlu davranışı sergileyen, terk edilen adam oydu… O; gönül gözüyle görüp, aşkı en güzel anlatan candı. O; insanca yaşamış, insanca sevmiş, çok okumamış, hatta gözleri ona okuma şansını hiç vermemiş birisiydi… Çok gezememişti, yoksul ve biçareliğinden. Ama o emeği bilmiş, insanca aşkını yaşamıştı. Gerçek aşk nedir dersek yüzlerce cevap alabiliriz belki ama hiçbiri bu kadar net özetleyemez aşkı. Aşk, kimisi için ayakkabıda saklı bir para işte…

Yazı: Dilek Şen

Bu da ilginizi çekebilir
Kapalı
Başa dön tuşu