Bir nefes “hiç”

Hakan-Hayat,-23.05.2008

 İnsanın ruhuna üflenen bir yaradılış nefesi… Neyzen Tevfik’in hayatı boyunca peşinde koştuğu “hiç”liğin sesi…

“Velilik ve delilik arasında bir hiç” diyorlar Neyzen Tevfik için. Hiçlik peşinde âlemi gezerken her şey olan, Bursa’ya geldiğinde Arap Şükrü Sokağı’na uğramadan dönmeyen, Müzeyyen Senar ile aynı sofrayı paylaşan, Atatürk ile dostluk eden, uyumak için tabutu tercih eden Neyzen Tevfik… O, Bektaşi’nin nefesi, neyinin sesi ise onun susturulamayan sözüydü. “Hiç” olmaya çalışırken neyin büyülü nağmelerine eş hiciv dolu şiirleriyle, kulaktan kulağa dolanan anılarıyla, kendinden sonraki nesillere örnek hayat görüşüyle ardında yüzyıllar boyu yetecek nefes bırakmış bir ney üstadı…

Karabaş-i Veli Kültür Merkezi
Karabaş-i Veli Kültür Merkezi

Özdemir Asaf “Bütün metrelerin ve santimlerin, bütün kiloların ve gramların, bütün rakıların ürktüğü adam” diye tanımlamıştı onu. Boynundan hiç çıkarmadığı kolyesinde yazan “hiç”liği ararken “akıl hastanesinde bir deli, meyhanede bir veli, mezhepte Bektaşi, dergâhta Mevlevi, Abdülhamit’e karşı bir küfürbaz, Atatürk’ün sofrasında bir Diyojen, sokaklarda kimsesiz bir çocuk, han odasında bir derbeder, Crotona’da Pisagor, Kahire’de Kaygusuz Abdal, pir yolunda talip, zor yolunda anarşist” oldu. Her şeyi 74 yıllık hayatına sığdırmakla kalmadı, kendi ömründen taştı ve sonsuzluğa ulaşan bir nefes olmayı başardı. Şiirler yazdı, şarkılar besteledi, yüzlerce plak doldurdu; sahne tozu yuttu, oyunculuk yaptı. “Hiç” olmaya çalışırken öyle çok şey oldu ki neyinin sesi ve ölümsüz nefesi, evrenin dört bir yanına dağıldı.

 Neyzen-Tevfik-Kolaylı

Neyzen Tevfik (Kolaylı) – (24 Mart 1879’da Bodrum – 28 Ocak 1953 İstanbul) 

Sadrazam Talat Paşa, bir gün Neyzen Tevfik’e devlet dairelerinin birinde kâtiplik önerdi. Neyzen Tevfik ‘Kâtip olacağım da ne olacak?’ diye sordu. Talat Paşa, başladı memurluk katlarını alttan üste sıralamaya: ‘…vekil, nazır, kim bilir belki de sadrazam…’ Neyzen yine sordu: ‘Ya sonra? Talat Paşa ‘Hiç!’ deyince cevap verdi Neyzen Tevfik: ‘Ben bugün de ‘hiç’im! Sonu hiç olduktan sonra, onca zahmete katlanmaya ne gerek var?”

 _DSC6565

Babasının görevi nedeniyle geldikleri Urla kasabasında geçti Neyzen Tevfik’in çocukluğu. Amatör bir neyzenle tanıştı, ondan öğrendiği nota ve usul bilgilerini kendi kendine geliştirdi. Farsça’yı da kendi öğrendi. Bir dönem İzmir İdadisi’ne girdi ancak bitirmeden ayrıldı. İstanbul’a yerleşmeden önce İzmir Mevlevihanesi’ne başlayan Tevfik daha sonra, Mehmet Akif Ersoy ile tanışmasına vesile olan Galata ve Kasımpaşa mevlevihanelerine girdi. 1900’lü yılların başında Bektaşi dervişi oldu. Bir süreliğine Mısır’a gitti. Ustalıkla “üflediği” neyiyle kendi kurallarını, üslubunu uygular, müzik kurallarının dışına çıkardı. Haksızlıklara başkaldıran, özgürlüğünün peşinde olan, her türlü baskıyı eleştiren yergi ve taşlamaları vardı. Derdi hiçbir zaman tanınmak, bilinmek olmadı. Onun amacı yalnızca doğru bildiklerini söylemekti. Sırtındaki melamet hırkasıyla yürüdüğü yolunda neyi hep dudağında, meyi hep elindeydi.

maxresdefault

“Bir ot idin, kamış oldun, ney oldun. Feryadına karşılık hey hey oldun. Su, kök, filiz, asma, üzüm, mey oldun. Her katreni bana umman edersin.”

Asıl adı Tevfik Kolaylı’ydı. Kolaylı soyadını babasının doğduğu yer olan Samsun’un Bafra ilçesine bağlı Kolay beldesinden alıyordu. Hayatı boyunca en uzun süre kaldığı yer son günlerini geçirdiği İstanbul’du. 1940’lı yıllardan itibaren belli aralıklarla Bakırköy Akıl Hastahanesi’nde kaldı. Hatta 21 numaralı oda ona ayrılmıştı. Neyzen sık sık buraya gelir, bu odayı bir çalışma odası gibi kullanırdı. Hayatı boyunca iki kitap yayınladı. Biri “Hiç (1919)” diğeri ise “Azab-ı Mukaddes (1949).” Küçük yaşta karşılaştığı gezgin dervişler sayesinde tanıştığı neyden bir ömür boyunca hiç ayrılmadı Neyzen Tevfik. Onların üflediği neyin sesi kulaklarından, zamanla ustalaştığı neyi dudağından hiç uzaklaşmadı bir daha. İlk kez duyduğu andan itibaren o sesin yanıklığındaki hüznü ve feryadı hissediyordu çünkü. Nedenini biliyordu. Neyin, ayrıldığı sazlığına duyduğu hasreti, tıpkı bedenlere hapsolmuş insan ruhunun hasreti gibiydi. Ney, koparılıp alındığı o sazlığa nasıl hasret duyuyor, oraya geri dönmeyi ne kadar çok istiyorsa; insan ruhu da hapis edildiği bedeni terk edip, ait olduğu sonsuzluk âlemine geri dönmek için öyle yanıp tutuşuyordu. Neyin sesi, bu çaresiz çığlığı temsil ediyordu işte.

 neyzen-tevfik

“Ney sesi tekmil, hava oldu ateş/ Hem yok olsun kimde yoksa bu ateş” Mevlana Celaleddin Rumi

Türk Klasik Müziği için en temel saz kabul edilen ney, dünyada insan sesine en yakın sese sahip. Bu yüzden çalınmayıp “üflenen” ney, “Allah” anlamına gelen “hu” sesini çıkartıyor ve Allah’ın, insanı yaratırken verdiği nefesi temsil ediyor. Mesnevi’nin ilk dizelerinde yer bulan ney, Tasavvuf için de son derece önemli bir öge. Rivayete göre Davut Peygamber bir gün bir sazlıktan geçerken keşfetmiş neyi. Davut Peygamber, rüzgârın etkisiyle, duyanı kendine hayran bırakan bir ses çıkaran kamışlardan bir tanesini koparmış. Dudaklarına götürüp üflemeye başlamış. Zamanla, Allah’a olan aşkını, bağlılığını bu kamışla dile getirmeye başlamış. Neyzen Tevfik’in dediği gibi ot kamış, kamış ney olmuş.

 

Çizim: Özlem Korkmaz
Çizim: Özlem Korkmaz

Adını Sümerceden Farsçaya geçen “na” ve “nay” kelimelerinden aldı ney. Avrupa’nın farklı ülkelerinde başka isimlerle de anıldı. Tasavvufun simgesi haline gelişi Mevlana Celaleddin Rumi sayesinde oldu. Ona göre müzik, Allah’ın diliydi ve “O”, kullarına müzik ile seslenmişti. Bu yüzden dünya üzerindeki tüm canlılar, hiçbir farklarına bakılmaksızın müzik yoluyla aynı duyguları paylaşabilirlerdi. Mevlana’ya göre insana en yakın sanat da bu yüzden müzikti. Manevi arınma, ferahlama, yücelme sağlayan müzikte en etkili, insana kendini, insanlığını, sonsuz varlığı ve Allah’ı hatırlatan, sonrasında ise “O”na ulaştıran ses ise “ney”in sesiydi.

 

“Duy, şikâyet etmede her an bu ney./ Anlatır, hep ayrılıklardan bu ney./ Der ki feryadım kamışlıktan gelir./ Duysa her kim, gözlerinden kan gelir.” Mesnevi

Neyin, sesi dışında insanoğlu ile bir başka bağlantısı da 9 boğumdan meydana gelişi. Bu özelliği ile ney, 9 ayda meydana geldiği bilinen insanın gırtlağındaki 9 boğumu temsil ediyor. Neydeki 7 delik, Mevlana’nın mesnevisinde bahsedilen insanın yedi nefsini (Nefsi radiye, nefsi mardiye nefsi emmare, nefsi levvame, nefsi mülhime, nefsi mutmainne ve nefsi tezkiye) simgeliyor. Sesi insan sesine en yakın ses olan ney, onun nefesiyle dile geliyor ve bir yandan kendi hasretini dile getirirken, diğer yandan insanın yaratanına olan mesajını iletiyor.

İstanbul-Şairler-Parkı'ndaki-heykeli

Başpare, parazvane, kamış olmak üzere üç kısımdan oluşan ve perdesiz bir çalgı olan neyin ses genişliği, onu üfleyen kişiye bağlı olarak 2,5 – 3 oktav arası değişebiliyor. Ney, neyzeninin nefesiyle ses kutusu adı verilen ilk boğumundan itibaren zamanla kararmaya başlıyor. Neyzenin nefesi, kamışın yüzeyine işliyor, burada ince bir tabakayı hafifçe yakarak ilk altı ay sonunda küçük bir leke oluşuyor. Bu süreçlerde neyin sesi değişiyor, yanıklaşıyor, gelişiyor. Bu özelliğiyle çalındıkça güzelleşen bir müzik aleti olan ney, tıpkı insan gibi zaman geçtikçe olgunlaşıp, kendi karakterini kazanıyor.

Kartal'daki-heykeli

“Dinle neyden kim hikâyet etmede / ayrılıklardan şikâyet etmede” (Hz. Mevlana)

Bu alanda bugüne dek Neyzen Tevfik dışında birçok önemli isim yetişti. Kutb-ün Nayi Osman Dede, Kutb-ün Nayi Aka Gündüz Kutbay, Sultan 3. Selim, Şeyh Yusuf Dede, Şeyh Mustafa Nakşi Dede, Kazasker Mustafa İzzet Efendi, Mehmed Said Dede, Neyzen Yusuf Paşa, Neyzen Dede Sâlih Efendi, Neyzen Aziz Dede,  Neyzen Emin Dede (Yazıcı), Rauf Yekta Bey, Hüseyin Fahreddin Dede, Ressam Halil Dikmen, Halil Can, Süleyman Erguner, Emin Kılıç Kale, Hayri Tümer, Gavsî Baykara, Ulvi Erguner, Burhanettin Ökte, Ahmet Polatöz, Polat Kale, Fuat Türkelman, Doğan Ergin, Ârif Biçer, Sencer Derya, Ekrem Vural, Kutb-ün Nayi Niyazi Sayın, Sıtkı Emeklican, Ahmet Yâkuboğlu, Selâmi Bertuğ, Fikret Bertuğ, Ömer Erdoğdular, Sadrettin Özçimi, Kudsi Ergüner, Süleyman Ergüner (torun), Ümit Gürelman, Ârif Erdebil, Mahmut Bilki, Uğur Onuk, Ali Sezâî Balakbabalar, Yavuz Akalın, Murat Sâlim Tokaç, Yusuf Kayya, İbrahim Benlioğlu, Bülent Özbek, Sâlih Bilgin, Aziz Şenol Filiz, Mustafa Güvenkaya, Yavuz Ballıoğlu, Hüseyin Kutsî Sezgin, Fahrettin Acar, Ahmet Şahin, Arif Şenyüz, Abdullah Güneş, Cevdet Yıldız, Ömer Bildik, İlhan Barutcu, Kâşif Demiröz ve daha niceleri.

mg_6522

Neyin o tarif edilemez bir huzurla dolu sesi zamana uydu, teknolojik gelişmelerden de yararlandı. Örneğin 2006’da ilk cam ney yapıldı. Günümüzde farklı müzik türleriyle bir araya getirilmeye başlandı. Dünya çapında bir üne kavuşmuş olan Bursalı Arkın Ilıcalı nam-ı diğer Mercan Dede’nin yaptığı gibi. Neyzen olmasının yanı sıra besteci, yapımcı ve DJ olan Mercan Dede, sufi müziğini zenginleştirerek elektronik müzik ile harmanlayan, neyin sesine ses, nefesine nefes kattı.

ney_(3)

Neyzen olmak, Tasavvuf’a göre Mesnevi’de anlatılan ney ve onun ardındaki dünya görüşünü kabul etmek, benimsemek ve bu görüşü öğrenmeye çalışmak anlamına geliyor. Ney üflemek, insanın nefesini ve nefsini kontrol edebilmesini de sağlıyor. Neyzen, ney üfleyerek yalnızca müzik yapmış olmuyor; bir dünya görüşünün, bir felsefenin izinde, sonsuzluğun sesine giden yolda ilerliyor.

ney

 

Bu da ilginizi çekebilir
Kapalı
Başa dön tuşu