Bir sabah öyküsü

Her sabah bir diriliş, her bahar bir uyanış, her tohum bir can, her yokoluş bir varlığa dönüştür.

Şehir dışındayım. Önümde beyaz bir sayfa, tükenmeyi bekleyen mürekkep kalemimin ucunda… Kelimeler anlam bulmak için sıra bekliyor. Ama benim içim kıpır kıpır yine durduğum yerde duramıyorum.

İki sokak ötedeki kahveye doğru yürümek için kalktım. Şehrin dışında yaşamanın sürprizlerinden biri de aniden ortaya çıkan bir koyun sürüsü ile karşılaşabilmekmiş. Yeni doğmuş kuzuların koşturmaları neşelendirdi beni. Ne kuzucuklar ne de yol kenarında tomurcuklanmış çiçekler hiç düşünmüyorlar; hava soğuk ya da rüzgâr kuvvetli… Akıllarına gelmiyor “Acaba açsam mı, açmasam mı? Doğsam mı, doğmasam mı?” demek… Doğada her şey “an” be “an” ölmeye ve ardından dirilmeye devam ediyor.

Kahvedeki hoparlörden yükselen müzik ruhumu serinletirken, kahvenin sıcaklığı içimi ısıtıyor. Kaç kez gelgitler yaşıyoruz ömrümüz boyunca, gecelerimizi süsleyen ayın oyuncağı olan deniz suları gibi… Kaç kez ölüp dirildiğimizin farkında olabiliyor muyuz?

Orhan Turhan
Kardelen, Orhan Turhan

Karşımdaki adamı izliyorum, kapkara olan gözleri iyice kararmış düşüncelerinden belli. Selamlaşıyoruz ve öyküsünü dinliyorum bir süre sonra. Az kelimeyle çok şey anlatmaya çabalıyor. Çok başarılı, genç yaşta maddesel tüm imkânlarına kavuşmuş. Evlenmiş boşanmış iki kez. Kurallara uymuş, çoğu zamanda uyar gibi davranıp kendi kurallarını yaratmış. Yol arkadaşlarını bulmuş, kaybetmiş, kırmış, kırılmış. Ve ördüğü görünmez ağların içinde aslında az önce gördüğüm tomurcuktan farksız olduğunu hissediyorum. Tekrar tekrar açıp renklenen sonra solup rüzgârla biçim değiştiren ama asla yok olmayan baharlıklar gibi. Ama güvensizlik ve korku sarmış içini. Kime neye inanacağını bilemez durumda. Düşüncelerinden sıyrıldığında şunu söyledim. Her aldığın karar yeni bir hayat değil mi? En doğrusu senin doğrun, en güzeli senin kalbin. Nasıl ki mutsuzluktan korkarak mutlu olunamazsa insan; yok olmaktan korkarak da var olamaz. Yaşamak başka insanların ilgisine, sevgisine paralel bir şey değil. Ben zenginim, ben aşığım, ben mutluyum diye sunulacak bir şey değil. Yolculuk sadece yaşamak… Kalkıp giderken yanımdan; kapkara gözlerinde “büyük” dünyasını kurtarmak için biraz heves vardı. Ve özlem vardı, içindeki çocuğu özgür bırakmak için…

Diriliş, doğum gibi sancılı, riskli ve süresi belirsiz. Bunu tecrübe etmek zor ama bir kardelen olmak gerek belki de? Bir baş kaldırış… Kardelen sadece içindeki aşkı bulmaya, yaşamaya çalışır. Karlara meydan okumasındaki gücü inancından, başını kaldırıp yeryüzüne çıktığında güneşin onu yok edeceğini bilmesi cesaretinden geliyor.

Aslında her günün doğumunda yolun başındayız. Yirmili yaşların yerine kırklı yaşların ya da altmışlı yaşların planları, umutları alıyor. Düşüncelerimizde asla yalnız değiliz çok kalabalığız bence. Her an herkes birbirinin aklında ve bir şekilde hayatında. Dirildikçe zenginleşiyor dünyamız, renkten renge giriyor. Hiç birimizin galip gelmediği hırçın bir kavganın içinde olmaktan sıkılmış birçoğumuz artık.

Bahar yaklaşıyor. Dönerken düşünüyorum; görecek kaç sabah, yapılacak kaç tercih, basılacak kaç kum tanesi var daha? Sadece bu sabah keşfettiğim; yaşamaya tutsak olmak…

Başa dön tuşu