Bu dünyada yaşamayanlar

Amy Winehouse

Malum hemen herkes gibi ben de tatilden yeni döndüm. Trakya’dan başlayıp Ege’yi dolaşarak Akdeniz sınırına kadar gittim. Size oralarla ilgili gezi notları yazmak, kabak çiçeği dolması, damla sakızlı kurabiye, şarap likörü önermek isterdim. Hatta hiçbir klimanın olamayacağı kadar soğuk olan su mağarasını, buz gibi şelalenin ve suların üzerindeki oksijen deposu Ayazma Ormanı’nı, parıl parıl güneşin altında begonvil küpeleriyle uzanmış ikoncan Bodrum’un denizini anlatmayı çok isterdim ama aklımda başka düşünceler var sizlerle paylaşmak istediğim… Yani bu giriş yazısıyla tatil modumdan çıkıp, sizinle dertleşmek istiyorum. Açıkçası kafam biraz karışık…

Amy Winehouse’un ölümünün üzerinden henüz birkaç gün geçti, ben de Valerie dinlerken aklıma çengelleriyle düştü bir sürü soru işareti… Valerie’de diyor ki Amy; “Well Sometimes I Go Out, By Myself, And I Look Across The Water. (Bazen kendi başıma çıkıyor ve sulara bakıyorum) And I Think Of All The Things, Of What You’re Doing, And in my head I Paint A Picture. (Herşeyi düşünüyorum, ne yaptığını ve kafamda bir resim oluşturuyorum) Ben de senin ne yaptığını düşünüp kafamda bir resim oluşturmaya çalışıyorum Amy. Bu erken veda neden şimdi? Seni düşünüyorum, senin gibileri…

Kurt Cobain

Bazen rastlarız öyle insanlara. Bizimle oturup konuşmasına, sosyalleşmesine gerek yoktur gibi davranırlar. Kimi zaman sadece bir dinleyici gibi otururlar yanımızda kimi zamansa inceleyen gözlerle… Burnu mu çok havadadır yoksa kendine güveni mi yoktur bilemeyiz ya bazen, işte öyle biriydi Amy. Gecenin karanlığında geçip giden sessiz bir gemi mi, parlak bir yıldız mı anlayamadığımız… Hani bir varmış bir yokmuş gibi, gecenin körü tren camından görünen değerli bir şehrin silueti gibi ışıklarını salıp üzerimize, gözlerimizi kamaştırıp gitti.

 

Şimdi bir efsane oldu değil mi? Sahi, nasıl yaratır efsaneler kendini?  Yok edip kendini yana döne bir Anka kuşu misali, küllerinden yarattıklarını bu evrene, nesillere bırakınca mı? İster cinayete kurban gitsin, ister intihar etsin ya da madde kullanımından kendi sonunu hazırlasın, hikâyenin başına döndüğümüzde efsane olan kişinin seçimleriyle karşılaşmıyor muyuz? Çoğu zaman yanlış da olsa bu seçimler her ne pahasına olursa olsun seçiminden vazgeçmeyişini görmüyor muyuz? Örnekleri çok, siz de biliyorsunuz, Kurt Cobain gibi, Janis Joplin gibi, Jimi Hendrix, Jim Morrison gibi 27’liler Kulübü’ne o da kendi seçimi olan yüksek dozda madde kullanımı ile katıldı.

Jim Morrison

 

Yaşamın yönünü seçimlerimizle buluyoruz. Bazen hiç düşünmediğimiz sonları yaşıyorsak bu yine başta aldığımız kararların sonucu oluyor. Aslında herşeyi neden sonuca bağlamamak da gerekiyor, bunu şöyle yaparsam böyle olurların da tersine çıktığını da deneyimliyoruz. İşte o zaman da “kader” bizim kurtarıcı bahanemiz oluyor. Hani akışına bıraksak diyorum, su misali… Su akıp yatağını bulur ya hani. Eee onun da yolu böyle kötüye varıyorsa ne yapacağız? Bilmiyorum hangisi doğru…

Evveline varalım; onlar mı bizi ötekileştirdi yoksa biz mi onları öteledik bu dünyada? Marjinal, entellektüel, tuhaf, garip yaftaları yapıştırdığımızdan mı barınamadılar aramızda? Bazılarımız canhıraş onları bizden yapmaya çalıştılar çünkü rahatsızlık duyduk garipliklerinden ve bizim aramızdaki edilgenliklerinden ya da onların rahatsız olduklarını zannettik. Akışına, oluruna bıraktığımızda da sonuçlarına hep birlikte katlandık, vicdan muhasebeleri yaptık, suçlu aradık, suçu onlara attık. Aslında o bulunmak istediği yerdeydi hep, bilemedik. “Ben iyiyim böyle” derken yanılgı olduğunu bildiğimizden, onu anlamaya gayret etmedik, anlamak istemedik. Onun anlamı uzaklardaydı, onun “ben”inde, “biz”de değil.

Jimi Hendrix

Bu yüzden yalnızlıklarını bir örtü gibi çekinirler üstlerine bu dünyada yaşamayanlar. Üşümeseler de onlarındır o yalnızlık yorganı, çekip almamızı istemezler. Çünkü bütünleşemezler onlar bizimle, hatta mekânla ve zamanla… Bundandır yaşamlarının tam ortasına koyuşları yanlış seçimleri. O yanlışlar onların gerçekle, dünyayla kurduğu çıkmaz (kuramadığı) ilişkilerinin umarsızlığı, “banane”sidir. Biz anlamak istemeyiz, rehabilite etmeye çalışırız inatla. Amy’nin Rehab şarkısında bize anlatmak istediği de yalnızca bir arkadaş isteğiydi, etrafında onu rehabilitasyon merkezine götürmeye çalışan yakınları değil.

Janis Joplin

Onlar arasından Amy gibi çok sayıda müzisyen, şair, ressam ve entelektüeller çıkmıştır. Çünkü sanatçı kişilerin olmazsa olmazıdır yalnızlık, melankoli, acı ve ait olamayış bu evrene. Zaten bu tip duyguların ifade edilmesi için başvurulan yol değil de nedir ki sanat, insanın içinin dışavurumu değil de nedir? Onlar eserler yaparlar kendilerini çemberin dışında tutarak. Düşünceden maddeye geçirirken bir sanat eserini, üreten kişi soyutlar kendini ortamdan. Çünkü içindeyken çemberin gözlemleyemez çemberi, yaptığını, kendini izleyemez uzaktan ve izleyemezse eğer hata payı mutlaktır. Bundandır ki kusursuz işler hep çemberin dışındakilerden çıkar.

Çember deyince Murathan Mungan’ın sözleriyle, Yeni Türkü’nün en sevdiğim şarkısı geldi aklıma;

Ya dışındasındır çemberin 
ya da içinde yer alacaksın… 
Kendin içindeyken, kafan dışındaysa 
Çaresi yok kardeşim 
her akşam böyle içip kederlenip 
Mutsuz olacaksın 
Meyhane masalarında kahrolacaksın…

 

Ve bundandır çember büyüdükçe daha da çok dışarıda kalır insan. Bir de bakmışsın ki o artık dışarıda bile yoktur. Yine de bu dünyada yaşamayanlar bize çok güzel şeyler bıraktılar. Belki de şimdi parlak bir yıldız gibi semadan bakıyorlardır dünyadaki izlerine… Hemzemin’de buluşmak üzere, sevgiler.

Başa dön tuşu