Bu şehirde üşümek tensel değil, ruhsal – Kars
Bir şehir bıkıp usanmadan konuşup durdu benimle, yalan değil vallahi; ben de duydum sözünü.
Çağrılmadan gidilmeyen yerler bilirim, davet edilmeden oturulmayan sofralar; yüzler bilirim izin alınmadan bakılmayan ve insanlar, anahtarı olmadan sızılmayan. Önce rüyanızda göreceksiniz Kars’ı, yorgun başınızı üşümüş yastığınıza koyarken aklınızda hiç mi hiç dolanmayacak üstelik, gecenin ortasında ıslak boynunuzun yaldızlı parıltılarıyla uyanacaksınız aniden, bir düş müydü o gördüğünüz, bir uyku arası rüya sızısı mıydı; isimleştirmek zor olacak önce onu, siz isimsiz bırakacaksınız. Kalkıp bir bardak suya sığınacaksınız, kendinize geleceğinizi sanıp, ama evet işte siz aldanacaksınız; o gece gördüğünüze gitmeden kendinize bir daha varamayacaksınız.
Karlı bir dağın omuzlarına serilmiş yoğun gri bulutlarsa gördüğünüz, toprak kokulu yolları kahverengiyse uzun uzadıysa hani ince bir kıl gibi uzak köylerine uzayan, kasketli adamlar geziniyorlarsa dondurucu havada sokaklarda, üstlerindeki incecik cekete ve ayaklarını taşıyan köselelere aldırmadan ve tütün kokusu varsa yüzlerinde, parmaklarının yarıklarını sakızla yapıştırmışlarsa ve hüzünlüyse gördüğünüz şehir, hüznünün nedenini asla bilemeyecekmiş gibi duran, vaktiniz gelmiş sizin; rüyanız Kars biletinizdir.
Resmi tarihinden bahsetmeye gerek duymuyorum Kars’ın, ona her an ulaşabilirsiniz, her yerde var. Ben daha çok bir şehri bilmeye de yatkın değilimdir zaten, ama derdim o şehre bir kez dokunabilmektir. Öyle beni içine alıp en gizli sırlarını paylaşmasını da istemem, yalnız bir hikayesini anlatsın bana, yeter.
Bir şehir konuşur mu dersiniz?
Sizi karşısına alır mı, muhatap tutar mı kendisine?
Bir şehir size bakıp uzun uzun susar mı?
Kar isimli o harikulade romanda burayı tarif eden o güzelim cümleyle ilk karşılaşmam yıllar önceydi benim; “çok güzel, çok fakir, çok kederli” bir şehrin kapısını bu satırlarla açtığımda, Kars’ın merkezindeki Yeşilyurt Kıraathanesi’nde kıtlama çay içmeye çalışıyordum. Sağımda solumda çok kederli ve çok fakir, bir o kadar güzel, yüzlerinin taşıyamadığı hikayelerin bir kısmını ellerindeki nasırlara devretmiş, kasketli ve kara adamlar vardı. Şehir adamların yüzlerinde yaşıyordu sanki; adamlar şehri yaşatıyordu. Gür seslerle attıkları kahkahalar bir tavla galibiyeti ya da 51’deki kısa sevincin adıydı sadece, birazdan hep beraber susup, hep beraber derin bir kedere gömülüyorlardı.
Buğulu camlarından içerisi görünmeyen onlarca kıraathanede, yüzlerce yüz boğuk bir hüznü büyütüyor, sanki şehrin yüzyıllardan beri taşınan bir sırrını saklıyorlardı. Kime dokunsanız dertliydi; unutulmuş olduklarını düşünüyorlardı o köşede, belki de haklıydılar, biz unutmuştuk onları.
Sokağa çıkarsanız üşürsünüz. Üşürseniz ne ala; çünkü bu şehirde üşümek tensel değil, ruhsal bir durumdur. Teninizin hissettiği soğuk, size orada, o sokakta, o karlı yolun üzerinde, belki bir sokak lambasının altında uçuşan onlarca kar tanesinin altında, belki Ruslardan kalma taş bir binanın köşesini devirip o geniş caddeye çıktığınız anda, karşılaştığınız bir ihtiyara verdiğiniz selamın hemen sonrasında, bilemedim belki bir kıraathanede oturduğunuz sandalyeden acemice hareketlerle doğrulup çay istemek için elinizi yabancı ve titrek kaldırdığınızda, nereden ve neden geldiğinizi belki yüzüncü kez ama aynı heyecan ve içtenlikle bir esnafa anlatırken, kim bilir güzel bir Kars kızına bakarken hem garip bir kıpırtıyı hissedip hem de bundan dolayı utandığınız o huzursuz anda, teninizi de aşıp bir masal anlatacak.
Kars güzel ve soğuk bir uzak masal şehridir çünkü.
Sokaklarındaki sonsuz beyaz, pencerelerinden sokağa sızan Behbudov tınıları, yüzünüzün önünde uçuşan binlerce kahraman kar taneleri ve o soğukta kollarınızı iki yana açıp şehri kucaklama isteğindeki kalbiniz, sizi adını daha önce hiç duymadığınız, hiç gitmediğiniz, dokunmadığınız hiç ve şarkısını başka yerde dinlemediğiniz bir dünyaya götürecek.
Kars kalesinin hemen altında Ebul Hasan El Harakani’nin türbesinden içeri adımınızı atarken bir yazı karşılayacak sizi, o kocaman kalpli güzel adamın yazısı: “Her kim bu kapıya gelirse ekmeğini verin inancını sormayın; zira Ulu Allah’ın katında ruh taşımaya layık olan herkes, elbette Ebü’l Hasan’ın sofrasında ekmek yemeğe de layıktır.” İrkileceksiniz, Kars size sofrasında bir yer gösterecek, usul adımlarla oraya gidip sessizce oturun, siz ruh taşımaya layıksınız, elbette bu şehirde bir yeriniz vardır. Çünkü bu şehir kötülük tutmaz, kin bilmez, bela musallat olmaz buraya, olsa da çok durmaz; silker onu yakasından Kars; size yer açar, size yani kalbi olana. Bu şehirde üşümek tensel değil, ruhsal – Kars
Zorundalık değil, mecburiyet, bir görev ya da bir ödev değildir Kars; bir çağrılmadır, bir davet. O rüyanız sizin biletinizdir, gördüğünüzde gidin, sıranız geçip, biletiniz yanar korkusuyla da değil, randevuya gitmiş bir sevgiliyi çok bekletmemek için, üşümüş bir sevgiliyi.