Bursa bıçağı

Ezeli sevdadır Bursa’da bıçak / Bir aşk ki, erimiş demirden sıcak / Bilinir üç kıta ve köşe bucak / Bıçak dense Bursa namı söylenir 

700 yıllık bir tarihe uzanan, kökeni demirciliğe dayanan bir serüveni var Bursa bıçağının. Bursa’da bıçakçılık Balkan göçmenlerinin 93 Harbi’nden sonra getirdikleri köklü bir gelenek. Fethedildiği yıllarda bir silah üretim merkezine dönüşen kentin dört bir yanı bıçakçılık kültürünün izleriyle dolu. Dünyada ilk ve tek demir kakmalarının bulunduğu Yeşil Türbe’sinden, dünyanın ilk müziksiz dansı olan Kılıç Kalkan oyununa; kentin ilk başkentliğini üstlendiği Osmanlı İmparatorluğu’ndan kalma eserlerden Ulu Cami’nin parmaklıklarına kadar her köşede hatıraları gizli bu kültür mirasının. Zaman içinde yenildiği teknolojik gelişmelere rağmen bugün ayakta kalmaya ve Bursa’daki ihtişamlı geçmişini geri kazanmaya çalışıyor. Özellikle son birkaç yıldır Bursa bıçağı hakkında kitaplar yazılıyor, tasarım yarışmaları düzenleniyor, sergiler açılıyor. Bursa bıçağı, yakın zamanda Bursalılarla buluşması hedeflenen “Bıçakçılık Müzesi” ile bir dünya markası olmaya hazırlanıyor.

Osmanlı’nın ilk yıllarında gelişmeye başlamış, kentin aldığı göçlerle bağrında nice ustalar yetiştirmiş ve köklü tarihinin temelini atmaya başlamıştı Bursa’da bıçakçılık… Eserinin üzerine imzasını atan bıçak ustaları, geçmişin usta demircileriydi. Orhan Gazi’nin, Yıldırım Bayezid’in adıyla anılan kılıçları, baltalarının ustaları, Bursa bıçaklarının pirleriydi. Osmanlı’nın ilk yedi padişahının, Beyazid ile Timur arasında geçen çetin savaştaki on binlerce askerin kullandığı tüm silahlar Bursa’nın demirci, bıçakçı ustalarının elinden çıkmış sanat eserleriydi. Çanakkale ve Kurtuluş savaşlarında savaşan askerlerin de silah ihtiyacı yine Bursa’daki ustalar tarafından karşılanmıştı. Orhangazi Cami, Ulu Cami, Yeşil Külliyesi, Yıldırım Külliyesi gibi Bursa’da yapılmış ilk eserlerindeki demir parmaklıklar, kapılar, destek demirleri de yine Bursa demircilerinin elinden çıkmıştı.

“Söyle Yeşil Bursa’yı, tanıdın mı ustayı?”

Yapılırken türlü işlemlerden geçen Bursa bıçağının en özgün özelliği keskinliği ve ona bu keskinliğini kazandıran çeliğiydi. Geleneksel Türk kılıcını örnek aldığının kanıtları ise “Söğüt Yaprağı”, “Yılan Dili” gibi isimlerle anılan bel bıçakları. Saplarında kullanılan ardıç ve benzeri kıymetli ve az bulunan ahşaplar, geyik, teke, koç, manda boynuzları da Bursa bıçağının ön plana çıktığı özellikleri arasında. Eskiden beri Bursa bıçağının sap ve namlularında motifler, desenler bulunur; kullanılan figürler, kıymetli taşlarla, madenlerle işlenirdi. Bıçak ustaları bıçağın üzerine ekledikleri yıldız sayılarıyla da bıçağın boyutunu ifade eder, son olarak isimlerini yazarak imzalarını atarlardı. Bursa bıçağının diğer bıçaklar arasındaki dikkat çekici bir özelliği de namlu çeliğinin esnekliğiydi. Ustasının maharetine kalmış olan bu esneklik, Bursa bıçağını diğer bıçaklardan ayıran önemli özelliklerden biriydi. Bugün üzerine isimler yazılan Bursa bıçağı eskiden ustasını simgeleyen sembollerle imzalanırdı. Bıçağın üzerindeki noktalar, kısa çizgiler, yıldızlar, aylar… Her biri bıçağı yapan ustanın kim olduğunu anlatan damgaları oluştururdu. Kılıçlar, testereler, yatağanlar, palalar ve Arnavut çakısı da; ilk örnekleri bugünkü Tophane semtinde yapılan Bursa bıçakları dışında üretilen kesici aletlerdendi.

“Şimdi açılan devir, demir devridir.” Mustafa Kemal Atatürk

Bu topraklardaki varlığı yüzlerce yıl öncesine, gelişimi ve artık bir savaş aletinden ziyade günlük kullanım için üretilmeye başlayışı Cumhuriyet’in ilk yıllarına dayanıyor Bursa bıçağının. Hatta Bursa’daki eski bıçak ustalarından Remzi Usta 1922 yılında yaptığı bıçağı Mustafa Kemal Atatürk’e verilmek üzere Ankara’ya göndermişti. Bıçağı teslim alan Atatürk duyduğu mutluluğu ifade eden bir mektup yazmıştı Remzi Usta’ya: “Remzi Usta! Eser-i sanatınız olan bıçaklarınız Bursalı bir Türk ustasının yadigârı olarak değil, sanata karşı olan milli kabiliyetinizin bürhanı (delili) gibi saklayacağım. Biz Türkler yüz sene evveline kadar her şeyi kendi çekicimizle, kendi örsümüz üzerinde vücuda getirir ve kendi çarşımızda kendi elimizle satardık. İşte bunun için büyük bir millettik. Şimdi açılan devir, demir devridir. Sizi bu devirde en büyük ustalarımızın arasında görmek ister ve tebrik ederim.”

Bursa bıçağı tarihi çarşılarda…

El emeği, göz nuru ile hazırlanan, üzerinde ustasının imzasını taşıyan 150’den fazla bıçak türü tarihi Bursa çarşılarında tanışmıştı Bursalılarla. Ekmek bıçağı, meyve bıçağı, sofra bıçağı, kasap bıçağı, bekçi bıçağı, pastırma bıçağı, börek bıçağı, kıyma bıçağı, et bıçağı gibi türlü çeşitlerle evlere girişi bu yeni geliştirilen bıçak türlerinin ilk kez Bursa Okçular Çarşısı’nın altındaki Dağıstan Çarşısı’nda çıkmıştı sahneye. Bıçakçılığın büyük ustaları, bu çarşı 1959’de yaşanan tarihi felaketle yanıp kül olana dek burada icra ettiler sanatlarını. Bu yangından sonra Eski Sebze Hali’ne taşındı bıçakçılar. 2000 yılında bu bölgenin de yıkılmasıyla kentin dört bir yanına dağıldılar. Bir kısmı Kayhan Çarşısı’nda toplu halde dükkânlar açtı; bir kısmı farklı semtlerde, ayrı ayrı dükkânlarda devam etti bu sanatı yaşatmaya. Yivli bıçak ve benzeri aletlerin tehlikeli bulunması ve “saldırı amacıyla kullanılabilmesi” nedeniyle 1953 yılında oluklu-yivli Bursa bıçağının üretimine yasak getirilmişti. Bu yasak kısa süreliğine de olsa sıkıntı yaşatmıştı bıçak ustalarına ama yeniden ayağa kalkıp, tüm ihtişamıyla üretim yapmaya devam ettiler. 

Bıçakçılar cemiyeti kuruluyor

Bursa’nın “demir devri”ni yaşadığı ve bıçakçılığın son derece önemseniyor olduğu yıllarda mesleği icra edenler tarafından bir dernek kuruldu. 1926’da “Bıçakçı ve Destereci Esnafı Cemiyeti” adında kurulan bu derneğin yeri Nalcılar Çarşısı’ndaydı. Avrupa’dan ithal edilen çelikler 47 dükkândan oluşan Bıçakçılar Çarşısı’nda işleniyordu. Çelik temininde yaşanan sıkıntıları ortadan kaldırabilmek için hurda demir ve çelikler toplanıyor hatta Yunanlıların bu dönemde sınırlarını belirlemek için diktikleri çelik kazıklar sökülüyordu. Bu sıkıntılar 1939’da Karabük’te, 1960’da Ereğli’de ve 1975’te İskenderun’da demir-çelik fabrikaları kurulana kadar devam etti. 1948 yılına gelindiğinde Bursa’da bir yıl içinde yaklaşık 800 adet bıçak üretiliyordu. 50’li yıllarda yapılan Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında resmigeçitler düzenleniyor, bu resmigeçitlerde bıçakçılara da yer veriliyordu. Öküz arabasının üzerindeki ustalar, kalfalar; örsleri ve mengeneleriyle duruyor; balyozlarıyla önlerindeki demirleri döve döve halkı selamlıyordu. Bir yandan Türk bayrakları dalgalanıyor diğer yandan o zamanki adıyla Bursa Destereciler Cemiyeti’nin saf Bursa ipeğinden yapılmış yeşil bayrağı…

Çıraklar, ustalarına emanet…

Bıçakçılığın bu görkemli geçmişi, eski Bursa’nın bıçakçı ustalarının çocuklarının, torunlarının hatıralarında saklı şimdi. Bursa’da bıçakçılığın tarihi, onların hatırladıklarıyla, anlattıklarıyla, özenle koruyup bugüne taşıdıkları manevi miraslarla şekilleniyor. O zamanın çocukları bir iş öğrenmesi, koluna altın bileziğini takıp bir meslek edinmesi için bıçakçı ustalarına emanet ediliyor; çocuklar uzun süren bir eğitimden geçerek önce “çırak” unvanını kazanıyorlardı. Sebat edip çok çalışarak, ustasının sözünden çıkmayarak elde ettikleri “kalfa”lıktan sonra ustasının “ustalık” sınavını geçebilirse bıçakçılık mesleğini yapmaya hak kazanabiliyordu.

“Bıçakçı; çürüyecek cisim değil, unutulmaz isim bırakır”

Göçler sırasında Balkanlar’dan ve Rumeli’den gelen bıçakçılık kültürü göçler şehri Bursa’da birbirinden değerli ustaları buluşturmuştu. Bursa’da yüzlerce yıl önceden beri var olan bıçakçılık mesleği bu göçlerden sonra daha da gelişmiş ve köklü, yeri doldurulamaz bir kültüre dönüşmüştü. Geçmişte birçok bıçakçı ustası yetişmiş, her biri bıçakçılığın gelişmesinde önemli adımlar atmışlardı. Bugün bir Bursa markası olarak bilinen ve Türkiye çapında bir başarıya sahip olan Pirge bıçaklarının atası İsmail Usta ve onun genç yaştaki ölümünün ardından baba mesleğine sahip çıkan Mehmet Pirge gibi… 1879’da ustasının Okçular Çarşısı’ndaki dükkânında çalışmaya başlayan İsmail Usta, bıçak ve tarım aletleri üretmesinin yanı sıra birçok gence bu sanatı öğretmiş, Soyadı Kanunu ile birlikte “usta yetiştiren pir” anlamına gelen bu soyadını almıştı. Pirge ailesi, bıçakçılık sanatı ve mesleğini babadan oğula aktarmaya devam etti ve Bursa’da bıçak denince akla ilk gelen isimlerden biri olmayı başardı. 1840’lı yıllarda doğduğu bilinen “Bursa’nın medar-ı iftiharı” olarak anılan Alişan Usta’nın yanı sıra Ethem Soyuak, Bıçakçı Kadir, Destan Usta, Hızır Tüfek, Remzi ve Süleyman Sarıçetin, Arnavut çakılarıyla bilinen Üsküplü Mehmet Efendi, Yaşar Soyubol ve kardeşleri, Cin Memet, Ömer Makasçı ve daha niceleri… Bugün bıçakçılık mesleğini yarınlara taşımak için mücadele edenlerin bir amacı da bu usta isimleri yaşatmak. Yalnızca Osmanlı döneminde değil, Cumhuriyet Dönemi’nde de etkin rol oynayan bu yerel sanat bugün yeniden doğuyor. Geçmişin bıçakçıları, eskiden bıçakçılık mesleği denildiğinde akla gelen testerecilerin, demircilerin, çakıcıların hatıraları canlandırılıyor. Anadolu’nun her yerinde karşınıza çıkabilecek Bursa işi bıçaklar ve bir kültür mirası olan bıçakçılık mesleği eski ilgisini geri kazanmaya hazırlanıyor.

Bursa bıçağı yeniden sahnede…

Son beş yıldır yapılan Bursa Bıçakları Tasarım Yarışması, bu geleneği yaşatmak için gösterilen çabalardan biri. Mutfak ve kasap bıçakları, kılıç, hançer ve av bıçakları, çakı, testere, döner, pastırma ve börek bıçağı gibi kategorilerde düzenlenen yarışma Bursa’da atalarından miras kalan bu kültürü sürdürmek için çalışan bugünün bıçak ustalarını bir araya getiriyor. Büyükşehir Belediyesi ve Bıçakçılar Odası’nın da katkılarıyla gerçekleşen yarışmanın yanı sıra bir de Bıçakçılık Müzesi açılacak. Bir süre önce çalışmalarına başlanan müze, bu sanatın yaşatılması ve dünyaya tanıtılması açısından büyük bir önem taşıyor. Bursa’nın simgelerinden, kültürel miraslarından biri olan bıçakçılık bu müze ile dünya vitrinine çıkmış olacak. Bıçak ustalarını destekleyen ve yeni eserler üretmeleri için teşvik eden yarışmada derece alan eserlerin de sergileneceği müze için Bursa’nın merkezindeki 400 yıllık bir binanın restorasyon çalışmaları başladı. Bıçakçılık sanatına gönül vermiş ustaların, Bıçakçılar Derneği’nin ve esnafın da katkısıyla yeniden doğmaya hazırlanan bıçakçılık sanatı Bursa’da yıllardır biriken tüm hatıraları, belgeleri, eserleri, fotoğrafları ile birlikte bu müzede bir araya gelecek. Bursa’da bıçakçılığın yeniden nefes alıp vermesi, eski ilgisini geri kazanması için yapılan çalışmalar bu kadarla da kalmıyor. Bu konuyla ilgili Bursa belgeliğine bıçak ustası ve yazar Murat Kavaklı’nın kaleme aldığı, Bursa’da bıçakçılık tarihinin, bıçak ustalarının ve bıçakçılıkla ilgili birçok bilginin yer verildiği bir de bir de kitap kazandırıldı.

Bursa bıçaklarının en güzel örneklerinin bulunduğu yerlerden biri de Uluumay Osmanlı Halk Kıyafetleri ve Takıları Müzesi. Ustalarının damgalarını taşıyan, değerli taşlarla bezeli sapları, deri kılıfları, birbirinden zarif işlemelerle ve eski dilde yazılarla süslenmiş gövdeleriyle, çeşit çeşit Bursa bıçaklarını burada görmek mümkün. Tüm kılıç türlerinin aksine keskin kısmı dışa değil içe doğru ters kavisli olan; adını, bel kuşakları üzerine takılan meşin silahlığa yatık olarak yerleştirilmesinden aldığı bilinen ve asırlar boyunca en güzelleri, en kalitelileri bu topraklarda yapılan “yatağan”lar da yine Uluumay Osmanlı Halk Kıyafetleri ve Takıları Müzesi’nde ziyaretçilerini bekliyor.

Bir dönem için tarihe karıştığı, unutulduğu düşünülse de aslında her zaman bir yerlerde yaşayan ve geçmişin kıymetli ustalarının çocukları, torunları tarafından yaşatılmaya devam eden bıçakçılık eski ihtişamını geri kazanma yolunda. Bursalıların vefası, kentin geçmişine, tarihine, kültürüne olan bağlılığı sayesinde kim bilir daha nice gelenekler geleceğe taşınacak.

Kaynaklar: Bursa Bıçakçılığı Tarihi: Bıçağın ABC’si ve Şeref Levhaları kitabı, Bursa Büyükşehir Belediyesi, Bursa Kent Müzesi, Uluumay Osmanlı Halk Kıyafetleri ve Takıları Müzesi, Esat Uluumay, Ahmet Erdönmez

Başa dön tuşu