Bursa’nın aşk damlaları
Ağlayan Çınar / Bursa’nın aşk damlaları
Bursa’nın en huzur dolu köşelerinden birinde, gözü yaşlı bir aşk efsanesi saklı… Yüzyıllardır, kavuşamayan iki aşığın yasını tutan ulu bir çınar, bugün hâlâ onlar için ağlıyor. Gölyazı’daki “Ağlayan Çınar”, ziyaretçilerine bu imkânsız aşkın ve ayrı dünyaların insanı iki aşığın hüzünlü hikâyesini anlatıyor. / Ağlayan Çınar Gölyazı / Bursa’nın aşk damlaları
“Tarihin verdiği yorgunlukla yan yatmış ulu bir çınar… Lakin yaşamaktan umudunu kesmemiş. Uzanmış öylesine bağrı yanık, yaprakları hüzün… İçi kan ağlarcasına, savaşlara, acılara, kara sevdalara tercüman olurcasına; ardında sevgi bahçesi, açamayan gonca bir gül. Önünde, oluk oluk gözyaşlarının eseri koca bir göl…” “Ağlayan Çınar”ın isim babası biyolog Mehmet Okatan, yedi asır altı satır dediği çınarın altındaki mermer levhada yazan bu şiirle özetlemiş onun hikâyesini. Gövdesinde bir aşk yemini taşıyan, ölümsüz bir aşkın yaşlı şahidi ulu çınar; mistik havası ve mitolojik efsaneleriyle bilinen Gölyazı’nın göz bebeği…
Bir aşk hikayesi
Adını gövdesinden akan suyundan alan çınarın efsanesi, eski adıyla Apolyont şimdiki adıyla Gölyazı’da yüzyıllar önce Rumlar ve Türkler birlikte yaşadığı yıllara dayanıyor.
Çınarın arkalarından gözyaşı döktüğü aşıklar, yakışıklı Türk genci Mehmet ve güzeller güzeli Rum kızı Eleni bu barış dolu ortamda, çocukluklarından itibaren hiç ayrılmadan büyüdüler. Ancak bu iki millet arasında başlayan düşmanlık aralarına girdi. Rum köyleri boşaltıldı ve burada bulunan Rumlar ile Selanik’te bulunan Türklerin yer değiştirmesine karar verildi.
Mehmet, Göç için yola çıkan Rumlar arasında sevgilisi Eleni’nin de olduğunu öğrenince kendini yollara vurdu ve onu aramaya başladı. Eleni’nin ağabeyi Yorgi, Mehmet’in yolunu kesip artık kardeşliğin bittiğini, sonsuza kadar sürecek bir düşmanlığın başladığını söyleyerek, Eleni’ye ulaşmasına engel olmak istedi. Mehmet sözünden dönmeyi, aşkından vazgeçmeyi kabul etmedi. Bir anlık öfkesine yenilen Yorgi, Mehmet’i öldürerek kanlar içinde olduğu yerde bıraktı. Mehmet son gücünü, Eleni’siyle gizli gizli buluştuğu çınara varmak için kullandı ve çınarın oyuğuna sevgilisi için bir not yazdı. Kanıyla yazdığı notta “Canım sevdiğim, sonsuza dek seni burada bekleyeceğim” diyordu. Eleni olanlardan habersiz konvoyda ailesiyle birlikte ilerlerken, sırdaşı Penelopi’den olanları öğrendi. Konvoydan ayrılıp Mehmet’i bulmak için ilk aklına gelen yer olan çınarın yanına gitti. Mehmet’in ölü bedenine son kez sarıldı, notunu okudu ve gizli buluşma yerleri, aşklarını şahidi olan bu çınarın altında canına kıydı. Çınara ise onların hikâyesini geleceğe taşımak ve sonsuza dek onlar için gözyaşı dökmek kalmıştı.
Bugün Gölyazı Köyü’nün meydanında bulunan ve uluslararası anıt-ağaç işareti taşıyan çınarın çevresinde balık lokantaları ve çay bahçeleri yer alıyor. Tam karşısında ise Mehmet Okatan tarafından yaptırılmış olan “Sevgi Pınarı” çeşmesi. Gölyazı halkının da özenle baktığı, çay bahçesinin içinde bulunan çınarın içinde birkaç kişi sığacak kadar büyük bir oyuğu var. Çınarın yan yatmış dallarından biri, bölgenin halkı tarafından taştan bir ayak yapılarak desteklenmiş ve dalın içine bir boru aracılığı ile su veriliyor. Dalın altında oluşan havuz da buradan akan su ile besleniyor.
Ağlayan Çınar, hiç durmadan akan sularla genç yaşta ölüme teslim olan bir aşkın dört mevsimini yaşatıyor. Yazın Gölyazı’daki yüzlerce çeşit kuşa eşlik edip, onlarla birlikte aşk şarkıları söylüyor; hazan mevsiminde yarım kalan aşkın hüznüne kapılıp çaresiz aşıkların ardından gözyaşlarını akıtıyor.
Bursa’da, aşk için gözyaşları akıtan bu çınarın bulunduğu Gölyazı ve Uluabat Gölü’nün var oluşu hakkında da, aşk dolu mitolojik bir efsane anlatılıyor:
Efsaneye göre bugünkü Uluabat Gölü’nün olduğu yerde Apollonia Krallığı; Marmara Denizi’nin güneyinde bulunan Odryes Çayı’nın bulunduğu yerde de Melde Krallığı vardı.
Melde Kralı, Apollonia Kralı’nın kızını oğluna istedi ama kızının bu evliliği istemediğini öğrenen Apollonia Kralı onu korumak için tepe üzerinde bir saray yaptırarak onu buraya sakladı. Melde Kralı bu hareketi bir hakaret olarak gördü ve oğluna mahçup olmanın verdiği öfkeyle intikam yeminleri etti. Odryses Çayı’nın yerini değiştirerek, Apollonia kentinin topraklarına akmasını sağladı. Tüm şehri sular altına gömüldü ancak prensesin saklandığı sarayın çevresi, sularla çevrili bir ada olarak kaldı.
Doğal bir açık hava müzesi
Hakkında anlatılan efsaneleri, 200 yıllık Rum evleri, koruma altına alınacak kadar değerli kuş türleri, çınarların en romantiği “Ağlayan Çınar”ı, keşfedilmeyi bekleyen daha bir sürü gizemi ve güzellikleriyle Gölyazı, Uluabat Gölü’ne bağlı bir yarımada. Bursa’dan İzmir’e giden kara yolunun 35. kilometresinde başlayan levhaları takip ederek ulaşıyorsunuz ona. Gölün kuzeyinde, küçük bir yarımada ile karşısındaki küçük adanın üzerine kurulan köy ince uzun bir taş köprüyle bağlanıyor birbirine. Büyüklüğü 156 kilometre kareyi bulan Uluabat Gölü’nün derinliği 10 metreyi geçmiyor.
Doğanın medarı iftiharı Gölyazı 2006 yılından bu yana Tarihi Kentler Birliği üyesi. Bu yıllarda yurt içinden ve yurt dışından gelen sanatçılar, eserleriyle burayı bir açık hava müzesi haline getirdiler.
Turistlerin odağı
Bugün Gölyazı ile anılan Ağlayan Çınar, yaz kış demeden akın akın gelen turistleri, görkemiyle kendine hayran bırakırken; tarihi ve temsil ettiği romantizmle geçmişteki bir aşkın gözyaşlarını günümüze taşıyor. Fotoğrafçılara muhteşem kareler, şairlere ilham veriyor.
Varlığının bugünkü bilinirliğini ihtişamına olduğu kadar, biyolog Mehmet Okatan’a da borçlu olduğumuz çınarın “Ağlayan Çınar” oluşu da ayrı bir aşkın ifadesi. Mehmet Okatan’ın doğa aşkı, bu muhteşem tarihin bu isimle anılmasını sağladı. İsmin nereden geldiği kendisine sorulduğunda, ülkemizden Fethiye’deki Ölüdeniz, Manavgat’taki Titreyen Göl, Şile’deki Ağlayan Kaya örneklerini vererek “Deniz ölüyor, göl titriyor da çınar neden ağlamasın?” düşüncesiyle yola çıkan Mehmet Okatan’ın katkılarıyla, ulu çınar bugün hak ettiği ilgiyi görüyor.
Gölgesinde, sevdaları uğruna ölüme giden aşıkların hatırası ve doğanın yasını tuttuğu hüzünlü bir aşk hikâyesinin hatırına ya da günlük hayatın karmaşasından kaçmaya ihtiyaç duyduğunuzda heybetine sığınabilirsiniz ulu çınarın.
Sizi sevgiyle kucaklarken, gövdesinden akan suyun sesi aşk dolu bir tarihi anlatır size. O ağladıkça gözyaşlarını silmek, onu teselli etmek gelebilir içinizden. Aradığınız huzuru onun gölgesinde bulur, yanından uzun süre ayrılmak istemeyebilirsiniz.
Yazı: Ferhan Petek Fotoğraflar: Engin Çakır
Çok hüzünlü ama güzel bir hikaye…