Bursaspor’un şampiyon olduğu sene
“2006’da tekrar Süper Lig’e dönen Timsah, bilhassa Ertuğrul Sağlam’ın 2009’da takımın başına gelmesi ile müthiş bir yükselişe geçti. 2008-2009 sezonunu 6. olarak bitiren yeşil-beyazlılar, 2009-2010 sezonunda Fenerbahçe ile son haftaya kadar büyük bir çekişme yaşadı. Son haftaya 1 puan önde giren Fenerbahçe, Trabzonspor ile berabere kalıp, Bursaspor da Beşiktaş’ı 2-1 yenince Timsah 75 puan ile Süper Lig şampiyonu oldu. Bursaspor tarihinin en büyük olayıydı bu. Büyük sevinç ve gözyaşları ile yüzbinler yürüdü, saha içinde ve caddelerde. Fenerbahçelilerin yanlış anons yüzünden Şükrü Saraçoğlu’nda timsah yürüyüşü ile şampiyonluk turu atması, Bursa’daki keyfi ikiye katladı. “Adam gibi adam, Ertuğrul Sağlam” sloganları ile Ertuğrul Hoca omuzlarda ve gönüllerdeydi artık. Bursaspor ise unvanlarına bir yenisini ve en önemlisini eklemişti; 5. Şampiyon ve 5. Büyük…”
“Bir değil, birçok nedeni vardı bu büyük ve anlamlı başkaldırışın… Dirayetli bir yönetim, istikrarlı kulüp politikası, işinin ehli bir teknik direktör, az ama öz transfer politikasıyla oluşturulmuş inançlı oyun kadrosuyla, bu zincirin halkalarında çok önemli bir işlevi olan, tek kelimeyle takıma katkısı yadsınamaz muhteşem taraftar… Marmaris’teki tatil köyünden hatıra binaen başkanlık yapmak için getirildiği rivayet edilen İbrahim Yazıcı’nın ikinci hizmet yılında şampiyonluk kupasını havaya kaldırması ilahi adaletin bir tecellisi gibiydi sanki. Daha önce 1993 yılında kulübe başkanlık yapan, kimsenin şans tanımadığı pilot takımı 2.Lig’de şampiyon yaparak 1.Lig’e taşıyan Yazıcı, 16 yıl aradan sonra döndüğünü koltuğunda bu kez Süper Lig kupasını havaya kaldırarak, kulüp tarihine geçiyordu. Olaylar karşısındaki ılımlı davranışlarıyla dikkati çekiyor, sağa sola sataşarak gündem oluşturan yönetici portresinin aksine, yeri gelince yaptığı çıkışları ve gereği gibi konuşmalarıyla “işte başkan böyle olmalı” dedirtiyordu. Yazıcı çok güvenerek göreve getirdiği Ertuğrul Sağlam’a her konuda tanıdığı sınırsız özgürlükle de, ‘tabuları yıkan başkan’ yakıştırmasına muhatap oluyordu. Sağlam; zaferle tamamlanan sezon içinde yönetimin desteğini arkasında bulmakla kalmadı, istediklerini yaptırma ve kabul ettirme noktasında da önünde rahat bir hareket alanı buldu. Skora endeksli yönetici refleksinin soyunma ve hakem odaları basarak, başarısızlığa kılıf aradığı Türk futbolunda, Bursaspor’un pek çok kimseye aykırı ve tuhaf gelen yönetim modeli tarzı, timsahlara Süper Lig şampiyonluğu getiren sürecin mihenk taşı olarak kabul ediliyordu kuşkusuz…
Beşiktaş’taki görevini bırakırken ‘adam gibi geldim, adam gibi çalıştım, adam gibi de gidiyorum’ sözleriyle tarihe not düşen Ertuğrul Sağlam’ın yarım kalan bıraktığı işini Bursa’da tamamlamasında belki de yaptığı bu çıkışın izleri saklıydı. Daha ilk günden taraftarla arasında inanılmaz bir sevgi bağı oluşturan Sağlam, maç öncesi yapılan yumruk şovların da önemli bir enstrümanı oldu sezon boyunca. Yüreklerin bir köşesinde yaşayan Sağlam sevgisi zamanla kartopu olmaktan çıkıp çığa dönüştü. Bir teknik adam için pek rastlanılamayan tribün manzaraları, zaman içinde yaygın medyanın da kabul etmek zorunda kaldığı bir futbol fenomenine dönüştü. Öyle anlar oldu ki, Sağlam’a duyulan inanç, takımla yönetimin ötesine bile geçip, bir futbol klasiği halini aldı. Sağlam’ın oyun kurgusunda aidiyet duygusu ön plana çıkmakla birlikte emeğe duyulan saygı her şeyin ötesine geçti. Adam kayırmadan, ismiyle cismine bakmadan, hafta içi idmanlarında kim daha fazla ön plana çıkmışsa, ona formayı teslim ederek ne kadar adaletli bir teknik adam olduğunu gösterdi. Bazen en çok güvendiği genç olan Sercan Yıldırım’ı yanında oturttu, bazen de Volkan Şen’i. Örneğin Beşiktaş’tan kefil olarak getirttiği Zapo’ya bile iltimas geçmeyip, Çek oyuncunun oynadığı pozisyonu bileğinin hakkıyla hak eden İbrahim Öztürk’e şans verdi.