Demirlerden seyrettiğim bu şehir

 

Nâzım Hikmet ve mahkûm arkadaşları - Bursa Cezaevi (1946)
Nâzım Hikmet ve mahkûm arkadaşları – Bursa Cezaevi (1946)

1933’te üçüncü kez kovuşturmaya uğrayan Nâzım Hikmet, 18 Mart 1933 sabahı bazı kişilerle birlikte gözaltına alınır. Gözaltı önlemi, 7. Sorgu Yargıçlığı’nda ifadesi alındıktan sonra aynı gün tutuklamaya çevrilir ve Sultanahmet Cezaevi’ne konur… Sorgu yargıçlığının yetkisizlik bildirmesi üzerine, 31 Mayıs 1933’te Bursa Cezaevi’ne nakledilir.

O, Bursa’da iz bırakacağı yılların başlangıcı olan 1933 yazının ilk gününde, eğitim yıllarının bir bölümü Bursa Amerikan Kız Koleji’nde geçen Piraye’ye mektup yazar. Hapishane penceresinden görünen Bursa’yı, Piraye’nin çocukluk yıllarına gönderme yaparak satırlarına taşır:

Hatçem,

Sağ salim Bursa’ya ulaştık. Rahatımız iyicedir. Mahkemenin ne zaman başlayacağı daha belli değil. Bu da tabii… Çünkü buraya geleli daha 24 saat bile olmadı. Aramıza dağlar, denizler girdikten sonra hasret ve göreceklik bir kat değil kat kat arttı. Tez kavuşsak derim. Sen de öyle dersin, bilirim. Ama bakalım hadisat ne der? Hapishane penceresinden, yığın yığın yeşillikler arkasında Bursa’nın beyazlıkları ve keşişin dumanlara karışan etekleri görünüyor. Ben seni düşünüyorum. Senin çocukluğun bu yeşillikler arasında, bu kocaman, karlı dağın yamacında geçmiş. Ne tuhaf şey değil mi? Senin bu en güzel günlerinin geçtiği bu gök altında benim şimdi, bir türlü bitmek, tükenmek bilmeyen saatlarım uzayıp gidiyor…

Haziran 1, 1933

(Nâzım Hikmet, Piraye’ye Mektuplar-1, s. 12)

Nâzım Hikmet, Bursa Cezaevi (1943)
Nâzım Hikmet, Bursa Cezaevi (1943)

Nâzım’da iz bırakan Bursa; “kaplıcalar, türbeler, ipek fabrikaları ve kocaman bir çınar”dan ibarettir…

…    

Demirlerden seyrettiğim bu şehir
kaplıcalar
türbeler
ipek fabrikaları ve kocaman bir çınardır.
Ve sahici insanları
benim insanlarım
nasıl da perişan
(Nâzım Hikmet, Yatar Bursa Kalesinde, s. 175)

Bursa Kapalı Ceza Tekvif Evi
Bursa Kapalı Ceza Tekvif Evi

Kelepçelerle Ağır Ceza’da

Usta şairimiz, Bursa’ya getirilişinden yaklaşık üç ay sonra 1933 Ağustosu’nun yirmi yedisinde mahkemeye çıkarılır. Heykel’deki Bursa Ağır Ceza Mahkemesi’nin önü (şu anki Bursa Kent Müzesi) ana baba günüdür. Toplam yirmi beş mahkûm, jandarma gözetiminde ve ikişerli kelepçeli olarak Bursa Ağır Ceza Mahkemesi’ne girerler. Nâzım, bir başka şairle N. Vahdeti Çakırhan’la aynı kelepçeyi paylaşacaktır… (…)

 

Nâzım Hikmet’in bir yılı geçen ilk Bursa hapisliği, 1934 yılı Ağustos ayında çıkarılan afla son bulur. Ancak o, sonraki hapisliğinden çok çok kısa sayılabilecek bu ilk hapisliğinde bile Bursa’da, tarihe geçecek bir iz bırakan Nâzım Hikmet, Türkiye’nin ilk köy filmi olarak sinema tarihimizde yerini alan “Bataklı Damın Kızı Aysel” filminin senaryosunu, Bursa hapisliği döneminde yazacaktır. Günümüzde Nilüfer ilçesine bağlı bir mahalle olan Çalı’nın çekimlere ev sahipliği yaptığı bu film, dönemin ünlü birçok isminin anılarında da yerini alır. İlk opera sanatçımız Semiha Berksoy, Çalı’daki film setine uğramış; ardından Bursa Cezaevi’nde Nâzım’ı ziyarete gitmiştir.

 

… O sıralarda Nâzım hapse girmişti. Bursa Hapishanesinde yatıyordu. Cahide Sonku, Bursa yakınlarında Bataklı Damın Kızı Aysel filmi için gidecekti. Filmi Muhsin Ertuğrul yönetiyordu. Ben de rica ettim. ‘Sizin filmin setinde bulunmak istiyorum.’ dedim. Filmi Bursa yakınlarında çekiyorlardı…

(Sana Tütün ve Tespih Yolluyorum, Füsun Özbilgen, s. 53, 1985.)

11 Nisan 1941, Çekirge'deki Servinaz'ın bahçesinde Selma, Taşkın (Leyla), Nâzım, Piraye. (Nâzım banyo izniyle gelmiş)
11 Nisan 1941, Çekirge’deki Servinaz’ın bahçesinde Selma, Taşkın (Leyla), Nâzım, Piraye. (Nâzım banyo izniyle gelmiş)

Kelepçesiz yolculuk

1936 yılının Mayıs ayında Cemal Nadir, memleketi Bursa’da karikatür sergisi açmaya karar verir. Mayıs ayının bir pazar günü, bu kez Akşam Gazetesi’nin muhabiri olarak Bursa’ya gelen Nâzım Hikmet, sergiyi izlemeyi, haberini yapmayı, arkadaşlık ve gazetecilik görevi olarak görür. Vapurla Yalova’ya; oradan da otobüsle Bursa’ya gelir. Bugünün Bursa’sında hâlâ işlevsel olan Tayyare Kültür Merkezi’nin sergi salonu, hıncahınç doludur. Nâzım Hikmet, arkadaşını öper, kutlar. Karikatürleri tek tek inceler, sergiye gelenlerle sohbet eder, yapılan konuşmaları dinler, notlar alır ve aynı gün İstanbul’a döner… Bu yolculuk; Nâzım Hikmet’in Bursa’ya kelepçesiz gelip kelepçesiz gittiği son yolculuktur…

Nazım Hikmet
Nazım Hikmet

Bir kış günü başlayan ikinci hapislik

Beş aralık bin dokuz yüz kırk. O yıllarda nüfusu yüz bin olan şehrin uzağındaki Bursa

Cezaevi, koğuşlarını bir okula dönüştürecek mahpusunu, demir parmaklıkları ardına almak üzeredir… Nâzım, Bursa Cezaevi’ne getirildiği yıllar İkinci Dünya Savaşı’nın tüm şiddetiyle sürdüğü, ülkemizde tek parti yönetiminin sürüp gittiği yıllardır.

Bursa’da kaldığı süre içerisinde, cezaevindeki mahkûmlarla öğrencileriymiş gibi ilgilenen Nâzım Hikmet, o yıllardaki yirmi dört saatini şöyle anlatır: “… Belki sizi ilgilendirir diye, normal yirmi dört saatimi yazıyorum: Sabah yedi yataktan kalkmak, yedi kırk beş radyoyu dinlemek, sekiz buçuktan on ikiye kadar Tolstoy’un Harp ve Sulh romanını tercüme. İkiden dörde kadar dokuma atölyesinde çalışmak. Dörtten yediye kadar, adını henüz koyamadığım ve bir türlü bitmeyen kitabıma çalışmak. Yedide radyoyu dinlemek… Sekizden on bire kadar, küçüklü büyüklü şiir yazmak. On birden on ikiye kadar kitap okumak. Yemekleri ne zaman yediğim malûm. Bu şartlar içinde bazen günlerin yirmi dört saatten ibaret olduğuna içerliyorum.” (Nâzım Hikmet, Bursa Cezaevinden Vâ-Nû’lara Mektuplar, s. 26)

Nazım Hikmet
Nazım Hikmet

Yüzümde Nâzım izi

Nâzım’ın cezaevindeki yaşamı bunlarla sınırlı değildir. O, günümüzün ünlü Bursalı ressamı İbrahim Balaban ve roman yazarı Orhan Kemal başta olmak üzere birçok mahkûmun belleğinde silinmez izler bırakmıştır.

Fidyekızık’tan Eyüp Gültekin; Hacıali (Mustafakemalpaşa)’dan Yakup Yıldırım; Müşküleli Başaran ve Fevzi Kavuk; Karasıl (Yenişehir)’dan Yusuf İzzet Demirboğa (Yenişehir)’dan Celil Kumarslan, Güneykestane (İnegöl) Sarı Çerkez Seyfettin (Durmaz), Güneybudaklar’dan Mehmet Öydeş, Gürle’den Mehmet Gülmez, Yenikeöy (Orhangazi)’den Ramis Salman, Hasan Süsay; Kıranışıklar (Keles)’dan Ahmet Atak; Çepni (Mudanya)’dan Halil Cengiz…

O yılların Bursa’daki önemli doktoru Neşati Üster, gazeteci İsmet Bozdağ, Bursa Kız Lisesi öğretmenleri Fakihe Odman ve Nebahat Sütunç, Bursa’nın Hâkim Annesi Mürüvvet Yener, Başgardiyan Hasan Basri Acar, kâtip Mehmet Ali Bey, Savci Şinası Beken, Cezaevi Müdürü Hasan Tahsin Akıncı…

Bursa’nın misafir odasındaki şair

Kaplıcalarıyla ünlü Çekirge için Bursa’nın misafir odası denmiştir. Göğe uzanan ve gölgesinde rüzgârların dinlendiği çınarlar… Bahçelerinde şirin mi şirin havuzlarla kaplıcalı, adları birbirinden anlamlı birbirinden güzel oteller; Hüsnügüzel, Huyugüzel, Boyugüzel, Gönlüferah, Ferahfeza, Büyük Yıldız, Hayat, Ada Palas, Servinaz…

Bursa’da bir otel var

İçinde bir güzel var

Gözlerimin önünde

Uzun beyaz bir el var

(Nâzım Hikmet, Yatar Bursa Kalesinde, s. 80)

Nâzım ile Piraye’nin tanığı, Çekirge’nin nazlı güzeli Servinaz… Hüsnügüzel Çay Bahçesi’nin bitişiğinde, günümüzde hizmet vermeyi sürdüren bu otelin 1940’lı yıllardaki muhasebe işlerini, yirmi yaşlarında tıp hayalleri kuran ”Kâtip” lakaplı Galip Uzunca yürütmektedir. Misafirlerine eşsiz Bursa seyri sunan, kimi zaman dile gelip bizlerle sırlarını paylaşan Servinaz’da Nâzım, Piraye ve Mehmet Fuat’ın çektirdiği fotoğrafları incelediğimizde, otelin havuzu, bahçesi ve odalarının pek değişmediğini görürüz.

Vedat konuşuyor:

‘-Hiçbir yere benzemez Bursa hamamları.

Hele ‘Ferahfeza’.

Bahçe içinde bir otel.

Müşteriler temiz.

Vizite üç papel.

(Nâzım Hikmet, Memleketimden İnsan Manzaraları, s. 21)

(…)

Nâzım Hikmet Bursa’dan 1950 yılında, 8 Nisan’ı 9’una bağlayan gece yarısı saat: 3.30 sularında ayrılır. Yanında iki sivil polisle önce kara yoluyla Yalova’ya, oradan saat: 6.30 vapuruyla Kartal’a… 1950 yılının yaz aylarında serbest bırakılan ve o ana kadar on üç yılını hapislerde geçiren “Şair Baba” dışarıda da on üç yıl yaşayacaktır…

Nâzım Hikmet
Nâzım Hikmet

Bursalıların armağanı

Bu yıl 111. doğum yılını kutladığımız ve ölümünün 50. yılında sevgiyle andığımız usta ozanımıza, ülkemizin dört bir yanında ve Bursa’da yer açılıyor. Nilüfer Belediyesi, Türkiye’nin ilk ve tek şiir kütüphanesinin bulunduğu kültür evine onun adını verdi. Nâzım adına diktiği Beşevler Mahallesi’ndeki çınarlığı, bir büstle taçlandırdı. Önümüzdeki aylarda Misiköy’de açılacak Nâzım Hikmet Anı Evi’yle bir belgelik oluşturulması amaçlanıyor.

(…)

Nâzım’la ilgili çalan her telefon, tarifi güç duygular uyandırır bende… Hangi anı? Hangi öykü? Hangi paragrafı İnsan Manzaraları’nın? Bizi Nâzım’ın izlerine daha bir yaklaştıran…

Yazı: Güney Özkılınç

Kaynaklar:

Hikmet, Nâzım “Bursa Cezaevinden Vâ-Nû’lara Mektuplar” Cem Yayınevi, 2. Basım, Aralık, 1993.

Hikmet, Nâzım “Memleketimden İnsan Manzaraları” Yapı Kredi Yayınları, 12. Basım, Aralık, 2006.

Hikmet, Nâzım “Piraye’ye Mektuplar -1” Adam Yayınları, 2. Basım, Ocak, 2002.

Hikmet, Nâzım “Yatar Bursa Kalesinde” Adam Yayınları, 16. Basım, Ekim, 1998.

Özbilgen, Füsun, “Sana Tütün ve Tespih Yolluyorum” Broy Yayınları, İkinci Basım, 1985.

Başa dön tuşu