Denizden gelen Adriyatik kraliçesi Venedik
Suyla en iç içe geçmiş kaldırımların sahibi. 118 adası, 170 kanalı ve 400 köprüsüyle “denizin gelini…” Venedik; tarihin denizle, denizin insanla, romantizmin İtalyan kültürüyle buluştuğu bir yer. UNESCO tarafından korumaya alınmış, tamamı sit alanı olan bu şehrin sokakları, büyünün İtalya’daki resmedilmiş halidir adeta…
Sular, irili ufaklı köprüler, daracık sokaklar, belki de dünyanın en güzel meydanı, gondollar ve yüzyıllardır nasıl ayakta kaldığına hayret edilecek otantik binalar… Venedik bir başkent değil ama sanki aşıklar için dünyanın merkezi. Çünkü “aşkın şehri”, suların başkenti… Suların içerisinde yüzyıllar geçirmiş olan Venedik, tarih boyunca Avrupa’nın en önemli ticaret merkezlerinden biri oldu. İnsanlar için her zaman cazibe merkeziydi. Gizemlerle dolu sokakları ve dipleri çamur dolu, etrafı kazıklarla çevrili binaları ile insanları hep büyüledi. Kocaman binaların bu kadar sene suyun içinde nasıl dimdik kalabildiği, Venedik’in gizemlerinden sadece bir tanesi… Binaların altında kazıklar var. Dipleri de çamur dolu. Evlerin temelleri ise bu kazıklardan oluşuyor. Milyonlarca kazık olduğu biliniyor. Büyük Kanal’da, karaya yakın alanlarda suyun üzerinden görünen kazıklar da var. Bu kazıklar, gemiler sığ yerlerde karaya oturmasın diye kılavuz olarak çakılmış direkler… Yüzlerce parça adacıktan oluşan Venedik, birbirine küçük ama estetik köprüler ile kenetleniyor. Ulaşım içinse gondollar kullanılıyor. Bu meslek babadan oğullarına geçiyor ve göründüğü gibi basit değil…
Venedik, Türklerden ve Araplardan öğrendikleri sayı sistemi ile ticaret aritmetiğini en üst düzeye çıkarmış bir şehir. Bugün bile Venedik’te yaşayanların %50’den fazlası geçimlerini turizmden sağlıyor. Bir günde 150.000 turist ağırlayacak kadar cazibesi yüksek bir şehir… Tabi bu cazibenin bir de bedeli var. Turistik olması ve neredeyse tüm ulaşımın deniz yoluyla yapılması sonucu fiyatlar İtalya’nın geneline göre %10 daha pahalı… Ama bu fiyatlar şehrin albenisinin ötesinde de değil… … Denizden gelen Adriyatik kraliçesi Venedik
Venedik’in can damarı neresidir diye sorsanız karşınıza şüphesiz ki Venedik’in simgesi Grand Kanal gelecektir. Venedik’in kara ile flört ettiği alandan kalkan Vaporetto denilen gezinti gemilerinden bir tanesine binmeniz bu kanalın tadına bakmanızı sağlayabilir. Sürprizlerle dolu bir rüya kanalı olan bu yerde ne tarafa bakacağınızı şaşırabilirsiniz. Suların üzerinde süzülürken Venedik’in kendine has ev mimarisi sizi yeterince etkileyecektir. Her bir bina birbirinden güzel renklere boyanmış suların içinde yüzyıllardır solmayan nilüfer çiçekleri gibidir. Evlerin kapılarının suya açıldığını fark edince bir an duraksayabilirsiniz. Sadece gondolların girebileceği genişlikteki küçük kanalcıkları gördüğünüzde ise, her köşede başka bir maceranın saklı olduğuna inandırırsınız kendinizi. Suların, binaların, gondolların ve köprülerin etkisinden henüz kurtulamamışken kendinizi dünyanın en ihtişamlı meydanlarından bir tanesinde bulabilirsiniz. Bir yanı denize bakan bu meydanın ismi San Marco’dur. Meydanda; katedraller, kiliseler, Campanelli, Dükler Sarayı ve diğer ihtişamlı binalar bulunur. San Marco’da adım attıkça başka bir dünyada olduğunuza iyiden iyiye inanabilirsiniz. San Marco (St. Mark) Meydanı, tüm dünyada binlerce güvercini ile bilinir. Ünlü kafeleri ve lüks mağazaları ve kapalı galerileri ile devasa bir mermer salon şeklindedir. Burada üzerinde şehrin simgesi olan kanatlı aslan ve San Teodoro’nun heykelleri bulunan granit sütunlar da vardır ve bu sütunlar İstanbul’dan getirilmiştir. Denizden gelen Adriyatik kraliçesi Venedik
San Marco’da başınızı döndürecek birçok bina bulunur. Bunların başlıcası ise St. Mark Bazilikası olarak sayılabilir. Cumhuriyetin devlet kilisesi olan Bazilika, on iki havariden birisi olan San Marco’nun kemiklerini muhafaza etmek amacı ile 1063 ve 1073 yılları arasında, Avrupa ve Bizans karışımı bir tarzda inşa edilmiş… Rönesans döneminde ve 17. yüzyılda bazı değişiklikler yapılmış olan Bazilikanın süslemeleri dünyada eşine az rastlanır güzelliktedir. Yunan haçı tarzında inşa edilen Bazilika’nın soğan şeklindeki kubbesi, haçın kolları üzerine inşa edilmiş olan, farklı yüksekliklerdeki küçük kubbeler tarafından desteklenmiş. Bu süslü bazilikaya, “Altın Kilise” de deniyor. San Marco’ya büyü katan sadece bu kilise değil elbette. Yurtdışı seferlerinden elde edilen hazinelerin bir gelenek gibi meydana işlenmesi de bu büyüyü arttıranlar arasında. Duvarlar, mermer ve değerli heykeller ile kalın bir tabaka ile kaplı bu meydanda; cepheler, rengârenk mermer ve heykellerle donatılmış durumda. Elbette İstanbul’dan getirilen dört adet bronz at heykelini de unutmamak gerekir. 1797 yılında Napolyon tarafından Paris’e götürülen dört bronz at heykeli, Fransız İmparatorluğu’nun sona ermesiyle yeniden Venedik’e geri getirilmiş. Bazilikanın içerisi; göz kamaştıran süslemelerden, ender bulunan mermerlerden, Bizans ve Rönesans etkisindeki altın kaplı fonlar üzerine yapılmış mozaiklerden oluşmuş. 12. yüzyılın taş döşemeleri oldukça süslü ve göz kamaştırıcı bir tablo çiziyor. Denizden gelen Adriyatik kraliçesi Venedik
Doge (Düka) Sarayı da Venedik’e gittiğinizde görmeden gelinmemesi gerekenler arasında. Venedik’in güç ve şöhret sembolü olan saray, aynı zamanda hem Düka’nın ikamet yeri, hem de hükümetin bulunduğu yermiş. Bu görkemli saray, beyaz ve pembe mermerin oluşturduğu sevimli geometrik şekillerin düzeni ile aynı zamanda sevimli bir görünüm de sergiliyor. Avlusu ise heykellerle örülü tam bir Rönesans klasiği… Özellikle ön cephe dikkat çekiyor. Değişken, ritmik cumbaları ile Venedik tarzı kemerler, sıva ve duvar süslemeleri ile saray asaletini taşıyor bu görkemli yapı… Tavanı da Veronese ve öğrencileri tarafından yapılan on bir resim ile süslenmiş… Duvarları Venedik tarihini anlatan resimlerle döşenmiş olan toplantı salonu, sarayın en güzel odası. Büyük meclis salonunda bulunan Tintoretto’nun Paradiso’su (Cennet) ise, dünyanın en büyük resimlerinden bir tanesi… Denizden gelen Adriyatik kraliçesi Venedik
Campanile ismindeki 99 m. yüksekliğindeki Çan Kulesi; sadeliği ile hemen yanı başındaki Bazilikanın şaşaasına büyük bir tezat oluşturuyor. Venedik’e hâkim olan muhteşem manzarası ise insanı büyülemeye yeter. 10. Yüzyılda inşa edilen Campanile, 1902 yılında yıkılmış ve yeniden inşa edilmiş… Saat Kulesi ise 15. Yüzyıla tarihlenmiş. Kadran ayıları burç sembollerini tasvir ediyor. Saat kulesinin yukarısında bulunan, iki büyük bronz insan olan meşhur “Mori”lerin, 500 yıldır saati çaldığına inanılıyor.
Venedik’te dikkatleri üzerine çeken dokuların başında köprüler de gelir. Tarihin içerisinde günümüzden geçmişe geçtiğinizi hissettirebilecek kadar büyü sahibi bu köprüler, Venedik’in misafirlerine yaptığı bir gösteri gibidir adeta… Bunlardan en bilineni olan Rialto Köprüsü kentin en renkli noktalarından birisidir. Yalnız iki yakayı birbirine bağlamakla kalmaz; aynı zamanda cıvıl cıvıl bir alışveriş alanıdır. Girişi ve çıkışında birbirinden güzel cam eşyalar (ki Venedik ile özdeşleşmiş bir dokudur) şehrin festivallerinde artık sembolleşmiş maskeler, özenle hazırlanmış kuklalar, ayakkabılar, çantalar ve birçok hediyelik eşya bulabilirsiniz. Hatta meyve sebzeden tutun da şekerleme ve çöreklere kadar satın alabilecek birçok şey de bu köprünün ahengini tamamlayanlar arasındadır. Rialto köprüsünün üzerindeki Grand Kanal manzarası ise unutamayacağınız birkaç dakika anlamına gelebilir. Altınızdan geçen gondollar, Vaporettolar; içinizi ısıtan güneş ya da gecenin içinde ışıl ışıl akan sular, hele bir de binalardan yankılanan gür sesleriyle aria söyleyen gondolcular varsa değmeyin keyfinize…
Kaybolmaya alışılacak kadar köşe bucağı benzer bir şehir olan Venedik, her yönüyle insanı kendisine çekmeyi başarabilen de bir yapıya da sahip. Aşık olunası ve aşk yaşanası bir yanı da saklı içerisinde. Zaten dünyada “Aşk Şehri” olarak geçiyor ismi. Her köşesinde etkilenebilecek bir şey bulmak mümkün Venedik’te. Yaklaşık 2 km. uzunluğundaki Grand Kanal’da, ‘Patrici”lerin yaşamış olduğu evleri görmek bile etkilenmek için yeterli. 200 adet mermer sarayı yan yana görmek… Venedik’in en güzel malikâneleri olan bu sarayların başlıcaları ise şunlar; Palazzo Corner, Palazzo Grimani, Cà d’Oro, Palazzo Vendramin, Palazzo Dario, Palazzo Rezzonico, Palazzo Foscari, Palazzo Pesaro ve Ponte di Rialto… Bu saraylarda Gotik, Rönesans, Bizans ve Barok stillerine sıkça rastlamak mümkün…
Venedik’i anlamak da anlatmak da aslında çok kolay değil. Çünkü denizin ortasına kurulmuş muhteşem yapılardan oluşan bir şehri anlatmak her zaman eksik kalabilir. Nasıl ki Atlantis üzerine binlerce efsane varsa ve nerede olduğunu, tam olarak nasıl bir yer olduğunu kimse bilmiyorsa, Venedik’in tam olarak nasıl bir yer olduğunu da açıklamak oldukça güç. Sihirli bir yapısı var Venedik’in. Görmeden ve içinde yaşayıp o nemli havasını solumadan kolay kolay gözünüzde canlandırabilecek bir yer değil… Denizden gelen Adriyatik kraliçesi Venedik