Dilek ağaçlarına bağlı umutlar – Gülay Çallı
“Hala kuru yaprakları ve çakıl taşlarını topluyorum. Hala beni incitenleri seviyorum ve bütün dünyaya, bulutların kıvrımlarına, kuru dallara, sabahın sisine, akşamın ayazına, doğanın sesine, bütün hayata teşekkür ediyorum.”
“Sanatın öğretilmez, keşfedilir olduğunu biliyordum. Hala hayata karşı, bilinmeyene karşı sorularım var. İnançlarımın ve düşlerimin peşinden gitmeye devam ediyorum. Hayat görüşüm; kişi hayata nasıl bakıyorsa, hayat ona aynadan akseder gibi geri dönüyor” diyor umudun bir diğer simgesi olan dilek ağaçlarını resmeden Gülay Çallı. Atölyesinde buluştuğumuzdaki inceliği ve güler yüzü onun hayata ve sanatına ne kadar da bağlı olduğunu kanıtlıyor. Özenli oluşu, sanatçı naifliği ve yüreğindeki sıcaklık resimlerine yansımış zaten. Sohbeti de en az gülüşü kadar içten ve sıcacık…
Söze sizi biraz daha yakından tanıyarak başlayalım. Resme olan ilginiz nasıl başladı, ne şekilde gelişti ve size göre şimdi nerede?
1960 yılında Yalova’nın bir köyü olan Gacık’ta doğdum. İlkokula orada başladım. Çocukluğum daha sonra İstanbul ve tekrar Yalova’da geçti. Lise yıllarında derslere ilgisizliğim nedeniyle okuldan ayrıldım ve Endüstri Meslek Lisesi’nin sanat bölümlerini 3 yıl içerisinde başarıyla bitirdim. Bu sırada desen çizmeyi, nakış, çiçek ve ev ekonomisi gibi dallarda dersler aldım. Yeteneğimi o yıllarda fark ettim. Tasarlamak hep düşlerimde vardı. Daha sonraki yıllarda resme olan heyecanımı fark ettim ve Burhan Kaplan Atölyesi’nde resim yapmaya başladım. Resim yapmayı o kadar çok sevdim ki, benim için kısa sürede tutku haline geldi. Geçen 10 yıl zarfında kendimi usta çırak ilişkisiyle geliştirmeye çalıştım. Akademik eğitimimin eksikliğini sürekli okuyarak ve desen-atölye çalışmaları yaparak aşmaya çalıştım. Resim yapmak uzun bir yolculuk, kendimi hep yolun başında görüyor ve yapmam gereken çok şey var diye düşünüyorum.
Resim çalışmalarınız ilk nerede başlar sizin için? Sanata bakış açınızı nasıl özetlersiniz?
Resimlerim benim için ilk önce düşüncede başlar. Tuvalin karşısında çalışarak gelişir. Bazen ilk başladığınız noktadan çok farklı bir yöne kayabilir. O heyecan ve araştırma safhasında günlerce süren resminiz, düşlerinize bile girer. Sanat görüşüm; görünenin ardındakini yansıtmak, duyguyu verebilmek ve kendi ruhumdan ruh katmak. Bu da resmi yaparken içine girerek başarılabiliyor. İyiyi ve kötüyü, güzeli ve çirkini birlikte sevmek için ruhumla çalışıyorum. Bir gün aklımın fikrimle, ruhumun nefsimle aynı noktada buluşacağına inanıyorum. Hayata ve sanata ben de varım diyorum. Yaptıklarımın özgün sanat olduğuna inanıyorum. Hala kuru yaprakları ve çakıl taşlarını topluyorum. Hala beni incitenleri seviyorum ve bütün dünyaya, bulutların kıvrımlarına, kuru dallara, sabahın sisine, akşamın ayazına, doğanın sesine, bütün hayata teşekkür ediyorum.
Anlatımın çalıştığınız tuvallere olan etkisi ne düzeydedir? İzleyiciniz ile nasıl bir iletişim kurmak istersiniz?
Resmime bir anlamı olsun gayretiyle asla başlamam. Çevremde gördüklerim, doğadan belleğimde kalan imgeler, duygular, kendi resimsel formlarıyla tuvalde oluşur. Bütün bunlar izleyicide kendiliğinden bir anlatım oluşturabilir. Yaptığım resimlerde izleyiciye görünenin aynısını değil, ardındaki duyguyu vermeye çalışırım.
İlk kişisel serginizde ele aldığınız konu gerçekten çarpıcı bir seçimdi. Neden dilek ağaçlarını seçtiniz?
Dilek ağaçları izleyiciye hayatın içinde var olan düşüşleri anlattı ve her düşüşte tekrar umuda tutunmak gerektiği şeklinde anlamlandırıldı.
Bursa’da olmaktan memnun musunuz? Sizce sanat yaşamı nasıl sürüyor Bursa’da?
Bursa yaşamak için çok sakin ve çok güzel bir şehir. Benim heyecanla yaptığım resimlerimin zaman içerisinde aynı heyecanla izleyecek seyircilere ulaşacağını düşünüyorum.
Bursa’daki resim sanatını nerede görmek istersiniz? Nasıl bir sanat yaşamına ihtiyacımız var?
Çocuklarımız sanatla iç içe büyümeli ki farklı bakış açılarını, evrensel düşünebilmeyi ve estetik bir belleği oluşturabilsinler. Bursa’nın resim müzelerine, özel galerilere, resme gönül vermiş koleksiyonerlere ihtiyacı var. Ekonomik gücü olan kişilerin bu tarz gelişimci projeleri desteklemesi önümüzdeki nesiller için oldukça önemli.
Kendini çalışmalarına adamış bir isimsiniz. Resmin hayatınızdaki önem sırası nedir? Onunla geçirdiğiniz zaman ne kadardır?
Resim benim yaşam tarzım, hayatımdaki önceliği çok fazla. Atölyemde kendime büyülü bir dünya, oyun alanı kurduğumu düşünüyorum. Buradaki boya kokularını soluduğumda yaşadığımı hissediyorum. Ürettiğim zaman var oluşum anlam kazanıyor. Her günümün 7–8 saatini çalışarak geçiriyorum.
Resimlerinizde farklı teknikler kullandığınız göze çarpıyor. Bunun özel bir nedeni var mı? Gülay Çallı’nın renkler ve dokularla olan ilişkisi nasıldır?
Her resim benim için yeni bir başlangıç, yeni bir serüvendir. Resim kişinin dünyası, kültür alt yapısı ve duygularıyla kendini gerçekleştirme çabasıdır ve her resimde kendisiyle girdiği bir yarıştır. Tuvalin başına oturduğumda her defasında bir ilkmiş gibi çabaya ve olumlu sonuç alma gayreti beni farklı arayışlara sürükler bütün bunlar renkleri dokuları ve doğa çevre soyutlamalarını doğuruyor.
Son olarak eklemek istedikleriniz var mıdır?
Herkese hayatında, sanat olan anlar diliyorum. Çünkü sanat insanın ayaklarını yerden kesen yüksek bir farkındalık hali…
Röportaj ve fotoğraflar: Engin Çakır