Dört mevsim binbir renk

Yolunuz hiç düşmemiş olsa bile hakkında mutlaka bir şeyler duyduğunuz, bildiğiniz bir yer burası… Misafirlerine her tonda manzaralar sunan Oylat; suyunda şifa, havasında huzur saklayan bir diyar…

Bahar aylarında rengârenk çiçeklerle bezeli yollarında yürür, sonbaharda mevsimin tüm romantizmini havasında hissedersiniz Oylat’ın… Yazın, içinize damlayan güneşin yakıcı etkisine rağmen serin sularıyla ferahlar; kışın, sert soğuklardan kaçıp ona sığınır, sıcacık kaplıcalarında ısınırsınız. Taze toprak kokusunu ciğerlerinize doldurabildiğiniz, mevsimine göre yaprakların hışırtıları ya da kuşların cıvıltılarıyla kulaklarınızın pasını silebildiğiniz Oylat, büyüleyici manzaralarıyla sizi dört mevsim dört farklı kartpostalın içinde hissettirir. Usta bir ressamın fırça darbeleriyle şahesere dönüşmüş bir tabloda olduğunuzu düşünürsünüz. Sırtını Uludağ’ın eteklerine yaslamış, iki yanı yemyeşil vadilerle çevrili, küçük bir yer Oylat ama koynunda öyle güzellikler saklıyor ki…

Oylat, yalnızca tedavi edici suyu ve şifa dağıtan havasıyla değil, özellikle son zamanlarda artan tesislerle birlikte her mevsim dolup dolup taşan bir tatil köyü haline geldi. Sunduğu eşsiz manzaralarıyla Türkiye’nin her yerinden akın akın ziyaretçi çekiyor. Bursalıların da hafta sonunda, 3-4 günlük kısa tatillerde hatta günübirlik kaçamaklarında kolay ulaşımı nedeniyle en çok tercih ettikleri sığınak. Tedavi amaçlı, doktor tavsiyesiyle gelen de çok, kendine ve sevdiklerine ayırdığı birkaç günlük tatilde buranın nimetlerinden faydalanıp kendini tazeleyen de.

İnegöl denince akla ilk gelenlerden biri Oylat, Oylat denince akla ilk gelenlerden biri de kaplıcalar. Oysa Oylat yalnızca hakkında fantastik hikâyeler anlatılan kaplıcalarıyla değil, vadisi, mağarası, “mutluluk” saçan köprüleri, kanyonu ve şelalesiyle de Bursa’nın kıymetli hazinelerinden biri. Adını verdiği köftesiyle, mobilyalarıyla, 5000 yıllık geçmişiyle bilinen İnegöl’ün sınırları içindeki Oylat, misafirlerine şifa, tarih, huzur, gizem ve eşsiz manzaralar sunuyor. Dünya ikincisi kaplıcalarıyla, mağarasıyla, şelalesiyle, gelenlere ölümsüzleştirmek, hep içinde kalmak isteyecekleri anlar ve anılar veriyor.

Hayat veren damlalar

Birçok derde deva, hastalıklara şifa Oylat Kaplıcaları, Bursa – Eskişehir karayolu üzerinde. Bursa’nın 58 kilometre uzağındaki İnegöl’e yaklaşık 27 kilometre mesafede. Ulaşımı son derece kolay olan Oylat’ın var oluşu ise yüzyıllardır anlatılan ve neredeyse herkes tarafından bilinen bir efsaneye dayanıyor. Bu efsaneye göre; “Bizans İmparatorluğu zamanında, bölgeye hâkim olan tekfurun canından çok sevdiği bir kızı varmış. Bu güzel kız bir gün aniden hastalanıp yatağa düşmüş. Hekimler, ilaçlar, dualar kızın derdine derman, hastalığına şifa olamamış. Günler, aylar, yıllar geçmiş ama kızcağız bir türlü iyileşmemiş. Öyle ki artık kızın etrafındaki hiç kimsenin bu konuda bir umudu kalmamış. Babasının bile. Hatta kızcağız bile kesmiş kendi hayatından ümidini artık. Çaresiz kalan hekimler, kızın babasına onu, o zamanlar bir adı bile olmayan bir kaplıcaya götürüp bırakmasını öğütlemişler.

Tekfur önce onlara karşı çıkmış ve kızından umudu kestikleri için onlara önce kızmış ama daha sonra, belki son bir tedavi şansı olur diye umarak boyun eğmiş. Kızcağızı ‘burada öl-yat’ diyerek bırakmışlar bu isimsiz kaplıcaya. Kız her gün bu şifalı olduğu o zamana dek bilinmeyen sularla yıkanmış. Gün geçtikçe güzelleşmeye, sağlığı düzelmeye başlamış. Hatta kısa süre içinde iyileşip babasının yanına, saraya dönmüş.” Tekfurun kızını “öl-yat” diyerek ölüme terk edenler, kıza sağlığını kazandıran şifalı suların aktığı bu bölgeye de aynı ismi vermişler. Halk arasında kulaktan kulağa anlatılan bu hikâye, bölgenin adını da zamanla “Oylat” olarak değişmesine sebep olmuş. Yine de İnegöl, Yenişehir, Bilecik ve İznik’in bazı yerlerinde hala “Ölyat” olarak anılıyor. Acılar içinde ölmesi beklenen bir genç kızı hayata döndüren Oylat Kaplıcaları, yakınlarındaki Saadet Köyü’nde yapılan arkeolojik kazılar sonucunda ortaya çıkan paralar ve kalıntılardan anlaşıldığına göre Romalılar Dönemi’nden bu yana şifa dağıtıyor. Zaten mimari şekliyle Roma hamamlarına benziyor oluşu da bu teorinin kanıtı kabul ediliyor. Efsane doğru mudur değil midir bilinmez ama kaplıcaların bilimsel açıdan da şifalı olduğu Maden Teknik Arama Enstitüsü’nün de araştırmalarıyla resmen kanıtlandı.

Oylat’tan şifalı notlar

  • Kaplıcalardaki suyun şifası, içinde bulunan kalsiyum, sodyum, magnezyum, potasyum, demir, alüminyum katyonları, sülfat hidrokarbonat, klorür, nitrat, hidro fosfat, hidroarsenat, metasilkat asidi, serbest karbondioksit gibi anyonlarda gizli.
  • Yalnızca kaplıcasının suyuyla değil, bölgenin havasında da şifa taşıyan Oylat’ın kaplıcaları romatizmal ağrılar, kireçlenme, böbrek rahatsızlıkları, cilt hastalıkları, çocuk felci, kadın hastalıkları, sinir ağrıları, sinir iltihapları, siyatik, sinir uyuşukluğu, nevroloji, beyin yorgunluğu, reflü, eklem civarı iltihaplanmalarına iyi geliyor. Düşük ve yüksek tansiyon rahatsızlıklarında tansiyonu dengeliyor. Katılaşmış ve kasılmış ya da felç durumlarında da oldukça etkili.
  • Kaplıcalardan yararlanırken dikkat edilmesi gereken birkaç nokta var. Örneğin kaplıca tedavileri muhakkak doktor tavsiyesiyle yapılmalı ve kür en az 15, en çok 20 banyo olmalı.
  • Günde yalnızca bir kez banyoya girmek, suyun ısısının da 38 dereceyi geçmemesine dikkat etmek gerekiyor.
  • Tok karnına asla girilmemeli ama öncesinde ağır yemekten de kaçınılmalı.
  • Banyodan sonra 45 dakika kadar uzanıp dinlenmek şart.
  • Kaplıca sularının en büyük özelliklerinden biri aynı zamanda içilebilir olması.
  • Suyun sürekli 40 derece sıcaklıkta olması nedeniyle girmeden önce soğutulması da gerekmiyor.
  • Verimi dakikada 3000 litreye ulaşıyor ve içerdiği radon gazı etrafa yayılarak solunum yolu ile vücuda geçiyor.
  • Bol sulu bir kaplıca olan Oylat’ın havuzuna 3 aslanağzından su dökülüyor. Kurnalarında musluk bulunmuyor ve sürekli olarak akıyor. Hatta uzun zamandır akan bu sular ve içeriklerindeki kalsiyum karbonat ile kalsiyum sülfat etkisiyle “çökelek”ler yaratarak, kaplıcanın etrafını kaplayan teraslar oluşturmuş. Oylat suyunun bu özellikleriyle dünyada ikinci sırada olduğu biliniyor.

“Mutlu” köprüden şelaleye…

Oylat meydanından başlayan şelale parkurunu 300 metre kadar geçince karşınıza “Mutluluk Köprüsü” çıkıyor. Altında dere akan ve dere boyunca devam eden köprüyü aşıp ilerlediğinizde de sizi şelaleye götüren keyifli bir yürüyüş macerası başlıyor. Oylat Şelalesi, çevresinde bulunan binlerce tür bitki ve ağaç sayesinde huzur arayanların, doğayla iç içe zaman geçirmek isteyenlerin ilk tercihleri arasında. Oylat’ın simgesi kabul edilen, kanyon ve mağaradan oluşan bu şelale de buralara kadar gelmişken görmeden dönülmemesi gereken yerlerden. Şelaleye giden yürüyüş parkuru yaklaşık iki saat sürüyor ve yol, misafirlerini biraz zorluyor. Patika yol boyunca etraftaki bol yeşillik, orman havası, rengârenk bitki örtüsü ve yolun sonundaki şelalenin güzelliği, uğrunda aşılan tüm zorlukları unutturmaya yetiyor. Yol boyunca karşınıza, susuzluğunuzu giderebileceğiniz su kaynakları; çınar, ıhlamur, kestane, gürgen, çam ağaçları, kuşburnu, böğürtlen gibi bitkiler, ahşap köprüler, platformlar çıkıyor. Şelaleye vardığınızda fotoğrafçılar için cennet, yeni yerler keşfetmeyi seven doğa tutkunları için bulunmaz nimet niteliğinde bir manzara karşılıyor insanı. Olduğu anda kalmak ve burada gördüğü, yaşadığı her anı hafızasına hapsetmek isteyeceği bir manzara…

O aslında “Bursa Mağarası”

Kanyonun sona erdiği noktada bulunan ve Türkiye’nin 2. büyük mağarası olan Oylat diğer adıyla Bursa Mağarası tam 750 metre uzunluğunda. Bursa Mağarası olarak da anılmasının nedeni ise halk arasında bu mağaranın Bursa’ya giden gizli bir yol olduğuna inanılması. İnegöl’deki 60’a yakın mağaradan biri olan Oylat Mağarası’nda bolca sütun, sarkıt, dikit ve perde damlataşları bulunuyor. Kaplıcaların 2 kilometre altında kalan mağara, doğu-batı yönlü belirgin bir fay hattı üzerinde. Girişi ise vadi tabanından 5-6 metre yukarıda. Kanyonun derinliği tam bu noktada 500 metreye ulaşıyor. Bu girişin üst tarafında 3 tane daha giriş var.

Birbirine bağlı iki katı bulunan mağara iki bölüme ayrılıyor. Girişinden çöküntü alanına kadar olan birinci bölümde dar galeriler bulunuyor ve genişliği 5 metre, tavan yüksekliği 15 metre civarında. Birinci bölümün en önemli özelliklerinden ikisi, dev kazanı ve damlataş havuzları. Başlangıcı ve sonu arasında 90 metrelik yükseklik farkı bulunan büyük çöküntü salonu, mağaranın ikinci bölümünü oluşturuyor ve yüksekliği 3-10 metre arasında. Dev sarkıtlardan, dikitlerden ve sütunlardan oluşan salonun üstteki son kesimi kalın bir kum, çakıl ve mil tabakalarından ibareti. Gelişimini tamamlamış fosil bir mağara olma özelliğini taşıyan mağarada tavandan damlayan ve damlataş havuzlarındaki gölcükleri oluşturan sular haricinde bir su akışı yok. Mağarada ayrıca zengin canlı çeşitliliğine rastlamak da mümkün. 3 milyon yıllık bir geçmişi bulunan Oylat Mağarası, yine doğal güzellikleriyle son dönemde hayli ilgi gören Hilmiye Köyü’nün 1 kilometre güneyinde kalıyor.

Oylat’a gitmişken…

  • Kaplıcalar ve eski bir fay hattı olan Sivrikaya Tepesi arasındaki kanyona benzer vadi tam bir oksijen deposu. Piknik yapılacak birçok alana sahip.
  • Oylat Köy Pazarı da, buraya kadar gelmişken mutlaka uğranması gereken yerlerden biri.
  • Hazır sınırlarına girmişken İnegöl’ün Tarihi Kent Müzesi’ne de uğrayabilir; İnegöl Çarşısı’nda bir tur atabilir, hatta buradaki İshak Paşa Külliyesi’ni de ziyaret edebilirsiniz.
  • İnegöl’de 3 yıl önce açılan ve dünyada bir ilk olma özelliği taşıyan Mobilya Müzesi’ni de görmeden dönmeyin.
  • Piknik, yürüyüş, koşu yapabileceğiniz, doğa sporlarına hakkını verebileceğiniz Oylat, içinde bulunduğu İnegöl’ün farklı kültürleri bir arada barındırması nedeniyle hayli renkli bir mutfağa sahip. Kâğıt Kebabı’nın, haşhaşlı ekmeğin, Höşmerim tatlısının, ciğer sarmanın, fırında süt helvasının ve tabi ki İnegöl Köftesi’nin en iyisini burada yiyebilirsiniz.
  • Konaklama konusunda da çokça seçenek bulabileceğiniz Oylat, yeşil vadilerin arasında, kalabalık ve gürültüden uzak, huzur dolu bir ortam sunuyor.
Bu da ilginizi çekebilir
Kapalı
Başa dön tuşu