4
Eng i n Çak ı r
İnsanlık var olduğundan bu yana
yaşamın en kıymetli hazinesi “özgürlük”
oldu. Her bir birey bu değerli ödülü
kazanabilmek için kendi mücadelesini
sergiledi. Büyük bir çoğunluk
özgürlüğün peşine düştü. “Ne istersem
yapabilmek için özgür olmak istiyorum”
diyen milyonlarca insan yaşadı. Fakat
kuralsız bir düzene (anarşi) benzeyen
bir istekle şekillenen bu durum, gerçek
bir amaçtan yoksun kaldı. Varyemez
bir bakış açısı ile zengin bir cimriden
öteye geçemedi. İçten içe yaşanan
tek şey “sahip olma” tutkusuydu.
Bu isteğin bencil olmayan tek yanı
ise herkes için özgürlük dileniyor
olmasıydı. Fakat sanki biraz sahteydi.
Kimse özgürlüğünü kullanmaya cesaret
edemedi, diğerlerinin kullanmasına da
izin vermedi. Sahibi olduğu şeyleri riske
atamadı da denebilir.
Saygıdeğer yaşam şekillerimizden,
yüksek tutkulu duygularımızdan,
asil ideallerimizden, dini-kaderci
inançlarımızdan arınıp onları
kaybetme riskini alamadığımızdan
oldu ne olduysa... Peki ya bu değerler
olmadan yaşanabilir miydi? Bir kişi
herhangi bir duygu ya da fikre bağlı
kalmadan özgürlüğü tadabilir miydi?
Cevabı vermek zor. Kendimizi bir
şeylere adamadan, tedbirleri elden
bırakmadan yaşayabilmek pek mümkün
gözükmüyor ama gerekliliklere karşı
kayıtsız bir uyum da sınırlanmanın ta
kendisi oluyor.
Özgürlük en çok değişim kelimesi
ile birlikte anılıyor. Değişimin özgür
kıldığına inanılıyor. Peki ya kaybetmek
istemediklerimiz? Sevdiğiniz kimse yok
mu? Eviniz? Aklınıza hemen şu cümle
gelebilir; “Her seçiş bir vazgeçiştir...”
Seçimlerimiz bizi özgür kılar mı? Hiç
seçmeden öylece dursak özgür müyüz?
Benim naçizane düşüncem bu da
eksik bir bakış açısı... Özgürlüğün ne
olduğunu, nerede başlayıp nerede
bittiğini konuşabiliriz. Peki ya o çok
bağlı olduğumuz düşüncelerimiz bizim
sınırlarımızı belirlemez mi? Bu sorularla
kurduğumuz denklemler özgürlüğü
hapsetmedi mi?
Zıtlıklarla birçok kavramı açıklayabiliriz.
O halde “kölelik” kavramı bize neyi
anlatıyorsa özgürlük onun tam tersini
ifade etmeli. Aklımızdan geçenleri bu
bakış açısı da tatmin etmedi değil
mi? Bana kalırsa mistik bir kral gibi
yaşıyoruz hepimiz. Depolar dolusu
hazinelerimiz var. Hazinenin içini
siz doldurun. Özgürce yaşamak
istediğini söyleyip umutsuzca özgürlük
orucunda bir çağ yaşıyoruz hep
birlikte. Maddeye dayalı her türlü
ölçüt bizi, “sınırlı” kılıyor. Özgürlük
nedir sorusunu yanıtlamak ya da
aramak istemiyorum ama ne olmadığı
hakkında düşünüyorum. Özgürlük
bence elimizden alınabilecek bir şey
değil. Madden bu mümkün olsa da
zihni hapsetmek mümkün olamaz.
Özgürlük insanlar istedikçe, “insani bir
yaşam parçası” olmaya devam edecek.
Özgürlük, yaşadıkça “değişen” bir
kavramımız olacak. Paylaşabildiğimiz,
kesişen kümeler kurabildiğimiz,
sosyalleşip başkalarının sınırları
içerisinde cirit atıp onları da yücelten
bir erdemimiz olacak. Kendimizi
tanıdıkça, hakim olduğumuz her
şeyimiz bizi özgür kılabilir.
Editör notu:
Bursa’daki özgürlüğü
aradık. Bulamadık ama özgür
hissedebileceğiniz dosyalar hazırladık.
Bu sayıda özgürlüğü çağrıştıran ve
yaşatan fotoğraflar paylaşıyoruz.
Bakacak’tan kuşbakışı Bursa’yı
izleyebilirsiniz, yelkenlilerin rüzgarında,
masmavi denizlerin en derin yerlerinde,
hamağın yaşattığı huzurda, tarihle dolu
bir zaman tünelinde ve satır aralarında
özgürlüğü arayabilirsiniz.
Özgürlük notları
Bu sayının teması Özgürlük. Özgürlük şudur ya da budur demek için
yazmıyorum bu yazıyı. Kelimelerle de olsa sınırlarla çevrilmiş bir kavram
tanımlaması özgürlüğün ruhuna aykırı olacaktır. Sizinle paylaşmak istediğim
sadece özgürlüğün özünden gelen birkaç satır arası not olabilir.
İznik Gölü, Mart 2012
editör notu
1,2,3,4,5 7,8,9,10,11,12,13,14,15,16,...132