Dergi Bursa Aralık 2017 - Sayı 46

40 bakış açısı point of view Kafkaslar’dan göçenleri, Balkanlar’dan göçenleri, Girit’ten koparılıp getirilenleri düşündükçe içim sızlar, yüreğim sıkışır. Sanki onlar değil, benim oralardan göçüp gelen ya da göçtürülen… Hele Büyük Mübadele’de Niğde, Aksaray, Ereğli yöresindeki Türkçe konuşan, sırf Hristiyan oldukları için binlerce yıllık yurtlarında koparılan Karamanlıların yaşadıkları büyük acı beni kahreder. Girit’ten koparılıp Anadolu’ya gönderilen Giritli göçmenler de. Onların acı dolu öykülerini yazan Ahmet Yorulmaz’ın kitaplarını bilmem okudunuz mu? İnsanın içi bir tuhaf olur o kitapları okurken. Sevginin, aşkın, tutkunun, dayanışmanın, toprak sevgisinin ve acının en katmerlisini görür ve o acıları bire bir siz de yaşarsınız. O etnik ve inançsal büyük arındırmanın kime ne yararı oldu ki... Hala o acıyı yaşayanlar var her iki tarafta da. Göçlerin daha masumları da var bildiğimiz, yaşadığımız. Köylerden, kırsal alanlardan kentlere yapılan göçler gibi örneğin. Bunlara “gönüllü göç” denebilir belki. Bir zorunluluktan kaynaklanıyor bunlar da aslında. İş, ekmek, gelecek kaygısıyla kentlere yoğun göçler oluyor son zamanlarda. Bunlar kentlerde büyük bir yığışma yaratıyor, büyük sorunlara yol açıyor. Ama isteğe bağlı, gönüllü göçler. Burada da acılar, hüzünler söz konusu. Ama biraz da endişe, korku, kaygı ön planda. Acaba ne olacağız, acaba ne yapacağız korkusu ve endişesi egemen. Bir de artık nostalji olan çocukluğumuzun geçtiği yerlerde yaşanan göçler var. Yaz başlarında bağlara göçerdik o zamanlar, sevinçle. Yüklerimizi eşeklere, katırlara yükleyip yatak, yorgan, yastık, tencere, tava, kazma, kürek ne varsa artık haydi bağlara, bağ evlerimize. Bazısı tek katlı, bazısı çift katlı olurdu bağ evlerimizin. Ama önlerinde mutlaka ak toprakla sıvanmış ve cilalanmış bir sekisi, su kuyusu, bazı yerlerde de havuzu olurdu. Bağlarda iki üç ay oturulur, kışlık yiyecekler hazırlanır, güzün yağmurlar başlamadan, okullar açılırken kente geri dönülürdü. Eh, artık bunlar tarih oldu. Şimdi kimsecikler bağlara gitmez oldu. Bağlar tarumar oldu. Ah, ne güzel günlerdi o günler! Haa, bir de Yörüklerin göçleri olurdu bizim oralarda, Orta Toroslarda. Davarları, develeriyle gelip geçerlerdi. Uzaktan seyrederdik onları. Kasabaya inerlerdi kimi zaman. Çocuklarıyla arkadaş olurduk kısa süreliğine. Elma, armut verirdik onlara. Onlar da tarihe karıştı artık. Her şey çok çabuk değişti, değişiyor. Her dönem, her yaş yeni bir şey getiriyor. Göçler de değişti kuşkusuz ve çeşitlendi. Şimdilerde bir başka göç türü daha yaşanıyor ülkemizde. Tehlikeli bir göç türü bu. Hem de yoğun biçimde. Gençlerimiz uzak ülkelere göçüyor. En değerli beyinlerimiz “beyin göçüne” kurban ediliyor. Çok çabuk kirleniyor her şey. Dünyada büyük çatışmalar, savaşlar yaşanıyor. İnsanlar ölüyor ardı ardına… Buralardan hızla göçüyorlar, kaçıyorlar insanlar. Her yer acı ve hüzün dolu. Barışı kazanıncaya dek sürecek bu acılar. Öyle görünüyor ne yazık ki… Öyleyse haydi gelin, barışı kazanmak için hep birlikte olalım. Zoraki göçleri, savaşları önlemenin tek yolu bu. Göçsüz, savaşsız bir dünya özlemiyle hoşça, esenlikle ve sevgiyle kalın. You experience thorough love, passion, solidarity, love of land and pain while feeling all these things yourself. What good was that ethnic and belief based purification for? There are still people on both sides who are experiencing the same pain. There are also more innocent migrations that we know of or that we have experienced. Like migrating from the villages and rural areas to the cities. Perhaps they can be called “voluntary migrations”. Actually, they are also due to a necessity. Migration to cities is taking place rapidly in recent years for fear of future, work and bread. These cause overpopulation in the cities, thereby resulting in significant problems. But these are voluntary migrations. However, fear and anxiety are still at the forefront. What will become of us, what will we do there? are dominant thoughts among these people. And there are also migrations that take place at locations of our childhood which have become nostalgia. Loading our loads on donkeys and taking off to vineyard houses with beds, pillows, pans, tools and whatever else we have. Some vineyard houses were single storey and some were two storey. But they would all have a polished terrace out on the front plastered with pure soil with a water well and sometimes even a pool. We would stay there for two or three months, prepare food for the coming winter and return to the city before rains started in fall. Well, these are all history now. Now, no one goes to vineyard houses. The vineyards have all been scattered. Oh, what beautiful days they were! And the Yuruks also migrated where we came from at the Central Taurus. They would come and go with their flocks of sheep and goats and camels. We would watch them from a far. They would sometimes come down to the village. We would make friends with their children for a short time. We would give them apples and pears. They have also become history now. It all changed so rapidly and continues to change. Every period, each age brings forth something new. No doubt, migrations also got varied and changed. Now, different migrations are taking place in our country. This is a dangerous type of migration. And it is taking place immensely. Our young people are migrating to far away lands. Our valuable brains are sacrificed to “brain migration”. Everything is being polluted rapidly. Great conflicts and wars are taking place in the world. People are dying… They are migrating away from these lands. Everywhere is filled with pain and sadness. They will continue until peace is attained. It seems so, unfortunately… So, come, let us unite to attain peace. This is the only way to prevent forced migrations and wars. Stay in peace with longings for a world free of migrations and wars.

RkJQdWJsaXNoZXIy MjAwNTM=