Dergi Bursa / TEM. AUG. EYLÜL 2019 / Sayı 54
71 sanat galerileri, kafeler ve barlar ile aynı zamanda hareketli ve hayat dolu bir bölge ve seveceğinizin garantisini verebilirim. Akşam eğlencesi için ideal semtlerden biri de Cheuca. Cheuca’dan çıkıp şehri kuzey güney aksında kat eden büyük cadde Gran Via’yı takip ederseniz başlıcaları Edificio Metrópolis, Edificio Telefónica, Edificio Carrion ve Edificio España olmak üzere şehrin önemli sembolleri haline gelmiş olan tarihi binaları sırayla görebilir ve yolun sonundaki Plaza de España Meydanı’nda Plaza de España’da Cervantes ile yel değirmenlerine savaş açan ünlü karakterleri Don Kişot ve Sanço’ya selam verebilirsiniz. Aşağıya doğru devam ettiğinizde Palacio Real’i (Kraliyet Sarayı’nı) göreceksiniz. Boylu boyunca uzanan yapının 130 metrelik cephesi ve sayısız balkon ve penceresiyle şaşalı bir havası var. Günümüzde Kraliyet Ailesi’nin kullanmadığı saray müzeye dönüştürülmüş. Dileyenler sarayı gezebilirler ama benim önerim La Latina Bölgesi olacak. Latina Bölgesi ve Puerta de Toledo yani Toledo Kapısı yönünde ilerlerken üzerinden geçeceğiniz viyadük ise ilginç bir üne sahip. Depresyona giren Madridleño’ların soluğu aldığı ve intihar girişimlerinin sıklığı ile bilinen köprünün iki kenarı da intihar etmeye engel olacak şekilde şeffaf bir plastik ile kapatılmış durumda. Bir klasiğe imza atmayarak sağ salim köprüyü geçeceğinizi umuyor ve sizi viyadüğün hemen ilerisindeki hayat dolu La Latina Bölgesi’ne davet ediyorum. La Latina Bölgesi’nde bulunan Calle de Cava Baja Sokağı’nı bulup, birbirinden güzel Tapas barlarından birine dalınız. Bu bölgedeki Tapas barlar daha az turistik ve yerel halkın tercihi olan mekanlar. Madrid seyahatinizin son gününde rotamızı şehir dışına çeviriyoruz. Assolistler en son sahneye çıkar, “tatlı da yemeğin üstüne yenir” diyerek sizi Toledo’ya davet ediyorum. Ne yapın edin seyahatinizin en az bir gününü bu masal şehrine ayırın. Unesco tarafından bir başka örneği olmayacak şekilde tamamı açık hava müzesi olarak ilan edilerek Dünya Kültür Mirası Listesi’ne giren bu şehire gitmemek Madrid’i eksik görmek anlamına gelir çünkü. İçinde bir botanik bahçesi barındırmasıyla benzerlerinden ayrılan Atocha Tren İstasyonu’ndan hızlı tren ile Toledo’ya varmanız sadece 35 dakika sürecek. Toledo’da trenden indiğiniz andan itibaren tarihin kokusunu alacaksınız. 1920 yılında yapılan tren istasyonu dış görünüşü ve içerisindeki çini döşemeleri ile Endülüs mimarisi izlerini taşıyor. “Doğu kültürünü Avrupa’ya tanıtmış şehir” sözleriyle nitelenen Toledo, Ortaçağ’dan kalma mimarisini günümüzde halen koruyabilmiş, üç büyük dinin izlerini taşıyan yüksek bir tepeye kurulu harika bir şehir. Kastilya Krallığı’nın başkenti olarak 12. ve 16.yy arasında da görkemli bir dönem geçirmiş olan şehrin tarihi binaları içinde en dikkat çekeni Toledo Katedrali. İspanya’nın en büyük 3.katedrali olan bu yapıda çok sayıda şapel var. Ayrıca Velasquez, Rubens, Goya ve El Greco gibi ünlü ressamların tabloları da bu katedralin duvarlarını süslüyor. İspanya’nın en ünlü ressamlarından biri olan El Greco uzun yıllar Toledo’da yaşamış. Girit’te doğan, bir süre İtalya’da yaşayan ve Yunan köklerinden dolayı “El Greco” yani “Yunan” adını alan ressamın eserleri “El Greco’nun Evi’” isimli müzede sergileniyor. Toledo; Don Kişot ve kılıçlarıyla da ünlü aynı zamanda. Şehri “İspanya’nın Şanı” olarak tanımlayan Don Kişot’un maceraları bu çevrede geçiyor hep, sevgilisi Dulcinea’nın kasabası olan El Toboso da Toledo’da bulunuyor. Gelelim kılıç mevzusuna, bu güzel şehir çelik işçiliği ile de meşhur. Ortaçağ kılıçları, zırhları, hançerleri ve Toledo bıçakları satın alabileceğiniz bir dolu hediyelik eşya dükkanı bulacaksınız. Uçakta sorun yaşamamak için o kılıcı bırakın ve güzel bir Don Kişot magneti alın hediye olarak. Fazla oyalanmadan meydandaki meşhur pastaneyi bulun ve Marzipanlar’ın tadına bakın. Sonra da ilk bulduğunuz aralıktan sokaklara dalın ve kaybolun. Turist olmanın tadını çıkarın. Üç kişinin yan yana yürümekte zorlanacağı daracık sokaklarda Arnavut kaldırımlı yokuşlar, tarihi binalar, balkonlardan taşan çiçekler ve şehrin “meşhuru” kapıların peşine takılın. Dönüş saati geldiğinde tadı damağınızda kalacak belki ve hayıflanacaksınız Toledo’ya ayırdığınız zamanın kısalığına. Neyse ki Puerta del Sol’de El Oso’ya dokunmuştunuz değil mi?
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MjAwNTM=