6
Yaşam ya da hayat. İster biyolojik
ister kimyasal reaksiyonlar veya bir
sonuç olarak bir dönüşüm sergileyen
bazı biyolojik süreçleri gösteren
tüm organizmaların ortak özelliği
yaşamaları... Yaşamın en önemli
özelliği ise gelişmeye ve üremeye yani
çoğalmaya müsait olması.
Tüm varlıkların yaşadıkları süre
boyunca kazandıkları deneyimler
ve yaşadıklarının bütünüdür aslında
yaşam. Canlı bilimi Biyoloji tüm
gezegeni kaplayan küresel boyuttan,
hücre ve molekülleri kapsayan
mikroskobik boyuta kadar canlıları
etkileyen önemli tüm dinamik olayları
masaya yatırıyor. Peki ya bu canlıların
yaşarken neler hissettiğini kim
düşünecek? Psikoloji dediğinizi duyar
gibiyim. Ancak benim demek istediğim
biraz daha farklı. Doğum ile ölüm
arasında geçen sürede etrafımızdaki
her şey ile bir iletişimimiz oluyor. Her
bir temasın insana ruhani ve fiziki
boyutlarda etkileri oluyor. İşin fiziki
yanını büyük oranda çözebilseler de
ruhani boyutta gelişebilecek herhangi
bir sonuç önceden kestirilemiyor.
Kimileri enerji ve maddenin işlenmesi,
vücudu oluşturan maddelerin
sentezlenmesi, yaraların iyileşmesi
ve tüm organizmanın çoğalması
gibi fiziki sonuçları çeşitli şekilde
tanımlayabiliyorlar. Ancak içimizde
kopan fırtınalar diye basitçe tarif
edebiliyoruz olanları. Kimisinin fırtınası
çabuk geçiyor kimisininki yıllar yıllar
sürüyor.
Hayatın gizli yanları, geçmişte tüm
insanoğlunu etkilediğinden; insanın
fiziksel yapısı, bitkiler ve hayvanlar
hakkındaki araştırmalar tüm toplumların
tarihlerinde yer buldu. Bu ilginin bir
kısmı, insanların hayata hükmetme
ve doğal kaynakları kullanma
isteğinden geliyordu bence. Ama
esas sorun “soruların peşinden
koşma” ile ilgiliydi. Hep denir ya
hayatın sırrını mı söyleyecek diye.
İşte tam o mesele. Bence sırrını
bulamasak da aramaya devam ediyor
olmamız bile bir gizem barındırıyor.
Gerçi karmaşık da olsa basit de
olsa herkes için cevap birbirinden
farklıdır. İnsanlara birçok sorunun
cevabını veren bu arayış yaşamın
sürmesini hem kolaylaştırdı hem
karmaşık psikolojilerimize iyi geldi
hem de yaşamın sırrına odaklandığımız
merakımızı perçinledi. Organizmaların
yapıları hakkında bilgi kazandık,
yaşam standartlarımız günden güne
yükseldi. Ama çözemediğimiz birçok
konu da varlığını sürdürüyor. Bence
bu arayışın temelinde doğayı kontrol
etme isteğinden çok, onu anlama isteği
yatıyordu. Arzumuz hep yaşam kaynağı
ile alakalı oldu.
Konunun çözümüne en yakın gördüğüm
nokta ise felsefe ve dini yaklaşımlar.
Kendi yaşamını anlamlandırmaya
çalışıp yaşam soyutlaması yapma
gayretinde olan felsefe ve dinler bile
işin “içimizdeki fırtınalar” boyutuna
çok da yaklaşamıyor bence. Yaşamı
farklı bakış açılarıyla tanımlamaya,
açıklamaya çalışan üzerine birçok
tartışma sürdüren o kadar çok insan
tanıdım ki. Diğer bir ifade ile onlar da
felsefe yapıyorlardı. Kimisi yaşamın
amacının ruhsal bir tekamül olduğunu
söylüyor, kimileri ise yaşamın bir
anlamı olması gerektiği konusunda
“kuşkuluyum” diyordu. Ama dedim ya
herkesin cevabı kendisine. Yaşamın
kaynağı, anlamı üzerine yeterince bilgi
sahibi olmadığımızı düşünüyorum. Bilgi
sahibi olmadan fikir sahibi olmanın da
çok bir anlamı bulunmadığına göre;
ironili bir şekilde ben de kendi fikrimi
söylemeliyim. Basitçe konuların özüne
bakmak gerekir diye düşünürüm hep.
Hiçbir şey ihtiyaç olmadan oluşmaz.
Bu birinci tespitim. İkinci tespitim ise
her şeye değişim sağlatan güneşin,
aradığımız cevaba oldukça yakın
olduğu. Işık hem üretimi sağlıyor hem
gelişimi. Aramızda bir bağ oluyor.
Görmemizi sağlıyor. Umutlarımızı bile
ışıkla tanımlıyoruz. Bu demek oluyor ki
işin ruhani yani “içimizdeki fırtınalar”
boyutuna da cevap veriyor. Karanlık
kötülüğü simgeliyor ama ışık iyiliği. Bu
tezimi besleyecek onlarca argüman
bulmak mümkün ama mutlak doğru
mudur, bunu söylemek imkansız. Ama
benim cevabım bu; sanıyorum biraz da
fotoğrafa aşık birisi olmamdan. Ben de
her fani gibi hayat hakkındaki arayışımı
ve bulduğum cevabı paylaştım sizlerle.
Ama ışığı hiç hissetmeyenler de var, bu
da benim tezimin boşluğu. Uzun lafın
kısası; hayat tanımlanamayacak kadar
belirsiz çünkü hakkında 6 milyar insan
bile doğru dürüst bir cevap bulamıyor.
Bize düşen bize sunduğu zaman
kadar onun tadını çıkarabilmek, bunun
yolu da paylaşmaktan geçiyor. Bu
sayıda sizin için “yaşamdan” sayfalar
hazırladık.
Keyifli okumalar.
editör notu
“Yaşamın kaynağındaki”
Eng i n Çak ı r