Eğitim ve toplumsal yaşamımız

Eğitimin toplumsal yaşamda ne denli önemli olduğu genel olarak herkes tarafından kabul edilir. Gelişmiş ülkeler, eğitime gereken önemi verdikleri ve bu alana ciddi yatırımlar yaptıkları için bugün pek çok sorunlarını çözme başarısı göstermişlerdir. Gelir dağılımında belirli bir denge sağlayarak ülkelerinde görece bir gönenç (refah) sağlayabilmişlerdir.

Ülkemizde ise eğitim her sorunu çözen, her derde deva olan bir reçete olarak görüldüğü halde programsızlık, günü birlik uygulamalar, hesapsız kitapsız yaklaşımlar, kısa ve uzun erimli plan ve projelerden yoksunluk vb. nedenlerle tam bir keşmekeşe dönüşmüş, sorunlar çığ gibi büyümüş, işin içinden çıkılamaz bir duruma gelinmiştir. Uluslararası değerlendirmelerde, örneğin son OECD ve Avrupa Konseyi sonuç raporlarında Türkiye gelir dağılımında ve eğitim alanında son sıralarda görülmektedir.

Sürekli okul açmak, her ile üniversite açmak, herkesi okul sıralarından geçirmek görüldüğü gibi sorunların çözümüne yetmiyor. Öyleyse sorun nerede? Sorun, herkese eğitim hakkı, ama herkese nitelikli bir eğitim verebilmekte. Sorun, niceliksellikten çok nitelikseldir.

Eğitimin amacı “eğitimli insan” yetiştirmektir. Eğitimli insan kimdir? Her alanda kendini yetiştirmiş, geliştirmiş, donanımlı, onurlu ve kişilikli, özgeci, paylaşımcı, toplumcu, özverili, çalışkan, dürüst, ahlaklı, emeğe saygı gösteren, insana, hayvana ve doğaya değer veren, barıştan, demokrasiden, insan haklarından yana olan…vb. insandır.

Ülkemizde şu an bu niteliklere sahip insan yetiştirebiliyor muyuz? Okur-yazar oranının %90’lara ulaştığı, pek çok örgün ve yaygın eğitim-öğretim kurumlarının varlığına karşın iyi-nitelikli insan yetiştirebildiğimizi söylemek çok zor. Çünkü iyi-nitelikli insan aynı zamanda okuyan, düşünen, sorgulayan, eleştiren, öneren insandır da. Oysa bizim eğitim -öğretim sistemimiz daha baştan buna kapalıdır. Bizde “soru” soran öğrenci sevilmez, hatta “sormak” yasaktır. “Dinle ve denileni yap’’ anlayışı egemendir. Bizde düşünen insan tehlikeli insandır, okuyan insandan korkulur. Güzel sanatlarla, resimle, müzikle, heykelle, tiyatroyla, şiirle ilgilenmek boş, gereksiz şeylerdir. Oysa bizim önemsemediğimiz, değer vermediğimiz bu düşünsel ve sanatsal etkinliklerdir insanı insan yapan.

Nitelikli insan yetiştirmede en önemli etken “nitelikli eğitim”dir. Nitelikli eğitim ise ancak nitelikli eğitim kurumlarının açılıp geliştirilmesiyle olabilir. Peki, şu an ülkemizde böyle eğitim kurumları var mı? Var sayılmaz ancak bir elin parmaklarını geçmeyecektir.

Günümüz Türkiyesi’nde bir zamanlar başarıyla uyguladığımız ve çok olumlu sonuçlar aldığımız sonunda kapattığımız Köy Enstitüleri gibi eğitim kurumlarımız kalmadı. Bunların yerine açılan Öğretmen Okulları, Eğitim Enstitüleri, Yüksek Öğretmen Okulları da tarihe karıştı. Şimdilerde bunların yerine Eğitim Fakülteleri öğretmen yetiştirmeye çalışıyor. Ama bu kurumların ne ruhu, ne felsefesi var Eğitim Fakültelerinde. Öğretmenliğin bir gönül işi olduğu bilinir. Öğrenciyi sevmeyen, öğretme ve eğitim işini gönülden benimsemeyen bir kişinin bu mesleği yapması çok zor. Salt işsiz kalmamak için öğretmen olmaya çalışan insanlardan bu anlamda iyi eğitici olmasını beklemek olanaksızdır.

Yıllardır yenilikçi, ülke koşullarına uygun bir eğitim sistemi kuramayışımız, sistemle sürekli oynamamız, sistemi yapboz tahtasına çevirdi. Bu yüzden hem eğitim – öğretim kurumlarımız kurumsallaşamadı, hem de eğitici kadrolar eğitilenlere güven vermedi. Şu an YGS rezaleti bunun en güzel örneklerinden biri değil midir? Yüz binlerce adayın yöneticilere, öğretmenlere, sisteme güveni kalmamıştır. İnsan, güvenmedikleri insan tarafından eğitilebilir mi? Şu an ilköğretim ve ortaöğretimdeki eğitim uygulamalarına bakalım: Sınav, sınav, sınav. Eğitim= Sınav mıdır? Bu sınav baskısıyla insanlar bir şey öğrenebilir mi? Öğrenmenin tadına varabilir mi? Öğrenmeyen bir öğrenci eğitilebilir mi?

Özetle, iyi eğitim, iyi insan yetiştirir. İyi eğitim, ancak çağcıl, bilimsel bir eğitim anlayışıyla verilebilir. Bu değerlerle yetiştirilen kuşaklar da toplumun ilerlemesine, ileri bir demokrasinin gelişmesine, özgürlükçü ve eşitlikçi bir toplumsal yaşamın kurulmasına  katkı sağlayabilirler.

Fehmi Enginalp
Fehmi Enginalp
Başa dön tuşu