En çok öldüren kadın kanseri

Dölyolunun (vajina) bitip rahimin başladığı bölge olan rahim ağzı, kadın cinsel organlarının dış etkenlerle teması olabilecek en son anatomik bölgesidir. Rahim ağzı kanserleri ise bu bölgeyi kaplayan epitel denilen örtücü tabakanın kanserleşmesi olarak tanımlanabilir. Bu kaserler en çok öldüren kadın kanseridir. 

Rahim ağzı kanseri kadınlarda meme kanserinden sonra en sık görülen kanser tipi olmasına karşın, halen en çok öldüren kadın kanseri olması yönü ile de önemlidir. Dünya Sağlık Örgütü’nden alınan istatistiklere göre, ortalama her 2 dakikada bir kadın bu kanser nedeniyle ölmektedir. Şu an dünyada yaklaşık olarak 2 milyondan fazla rahim ağzı kanseri tanısı konulmuş kadın mevcuttur. Bu rakama her yıl 490.000 yenisi eklenmektedir. Hesaplarsak, günde yaklaşık 1.300 kadın bu amansız hastalığın pençesine düşmektedir. Ülkemizde sağlıklı veriler olmamasına karşın 4-5/100.000 gibi dünya ortalamasının biraz altında bir oranda bu kansere rastlamaktayız.

Bu kadar karamsarlıktan sonra, gelelim birazcık olsun ışık taşıyan, umut veren bilgilere: Servikal smear, ya da PAP Smear olarak bilinen, aktif tarama yöntemlerinin uygulandığı ülkelerde bu kanserin görülme sıklığı yaklaşık yarı yarıya azalmış durumda olup bu oranın gittikçe azalacağı da tahmin edilmektedir. Bir başka umut verici konu ise, aslında bilim dünyası için bir ilk olarak kabul edilebilir. Evet, tarihte ilk kez kanserin aşısı yapıldı ve şu an eczanelerde bulunuyor. Kanser konusunda insanlığın çabalarının çok uzun yıllar boyu acınacak boyutta kalmış olmasına rağmen, son 25 yıl içerisindeki gelişmeler bizim ileriye daha güvenle bakabilmemize yetecek kadar umut vaad edicidir.

Aşı mucizesinin altında yatan gerçek bu kanserin neredeyse tamamının (%99,7) HPV (Human Papilloma Virus) olarak adlandırılan insan siğil vüruslarının uzun süreli enfeksiyonu sonucu ortaya çıkmış olduğunun fark edilmesine dayanır. Aslında çok uzun zamandır cinsel yolla bulaşan bir etkenin rahim ağzı kanseri yapıcı yönde bir etkisi olduğu düşünülmekteydi ama bu etkeni net olarak ortaya koymak zaman aldı.

HPV oldukça yaygın olarak bulunur ve yüksek oranda bulaşıcıdır. Bulaşması için ana yol cinsel ilişki olsa da tam olmayan cinsel ilişki veya cilt temasının olduğu durumlarda da bulaşma olabilir. Tıbben tam olarak kanıtlanmış olmasa da ortak kullanılan havlu, çamaşır, tuvalet veya ağda malzemelerinden de geçebileceği düşünülmektedir. HPV’nin  200’den fazla tipinin olmasına rağmen yaklaşık 30 kadarı cinsel bölgede yerleşebilir. Bu virus ile enfeksiyon sonrası çoğu kez özellikle erkeklerde (ancak kadınlarda da oldukça yüksek oranda) herhangi bir lezyon ortaya çıkmaz. Enfeksiyonun fark edilmemesine ve böylece daha fazla bulaşmasına veya ilerlemesine neden olacak ilk sinsi adım budur. Ama bazen de cinsel bölgede çıkan siğiller bu enfeksiyonun belirtileridir.  Virusla bulaşan her kadının kanser olmayacağını hemen şimdi belirtmek gerekir. Kansere giden değişiklikler birçok faktörün etkisi ile ortaya çıkmaktadır. Öncelikle virüsün tipi önemlidir. Yüksek riskli tipler olarak adlandırılan virüsler, enfekte ettikleri hücrenin içindeki genetik materyal ile kendisinin genetik materyalini birleştirebilme marifetini göstererek uzun süreli enfeksiyon yaparlar. Yine bu sayede konakladıkları hücrenin genetik yapısında bir takım değişiklere yol açarak uygun alt yapı ve diğer faktörlerin de bulunduğu kişilerde kansere giden basamakları hızlandırırlar.

Rahim ağzı kanseri virus ile enfeksiyondan hemen sonra ortaya çıkmaz. Bazı basamaklardan geçerek kendini ele verecek birtakım öncü lezyonlar oluşturur. Bu lezyonların gelişmesi 5-15 yıl alabilir. Çok istisnai durumlarda birkaç yıl gibi kısa sürede ilerler. İşte bu aşamada rahim ağzı kanser sıklığının taramaların düzenli olarak yapıldığı ülkelerde azalmasına sebep olan yöntem, yani PAP Smear devreye giriyor. Kanser öncüsü lezyonların tanınmasına ve tedavi edilerek ortadan kaldırılmasına yardımcı olan bu yöntem aslında yine tıp dünyası için devrim niteliği taşır. Dünyaca saygınlığı kabul edilmiş sağlık kuruluşları smear taramalarının genellikle cinsel ilişkiye başlama yaşının ilk 3 yılından sonra  ve her yıl tekrarlanacak şekilde yapılmasını önerirler. Eğer 3 yıl arka arkaya olumsuz bir sonuç alınmamışsa tarama sıklığını 3 yılda 1 keze indirebilmek mümkün olup 65-70 yaş sonrasında tarama yapmak gerekli görülmemiştir. İstatistikler rahim ağzı kanserine yakalanan kadınların yarısının hayatlarında hiç smear testi yaptırmadığını, %60’ının da son 5 yılda tarama yaptırmadığını ortaya koymaktadır. Bu verilerden de anlaşıldığı gibi PAP smear rahim ağzı kanserini önlemede oldukça etkili bir yöntemdir.

Öncü lezyonların anlaşılamadığı ve rahim ağzı kanserinin başladığı durumlarda hastalık ileri safhalara gelmeden belirti vermeyebilir. İleri safhalarda vajinal kanama, anormal bazen kötü kokulu akıntı, ağrı gibi bulgular görülebilir. Hastalık ne kadar erken teşhis edilirse o kadar çok tedavi şansı mevcuttur. Klasik söylem olan “Kanserden korkma; geç kalmaktan kork!” sloganının rahim ağzı kanseri için ne kadar geçerli olduğunu bir kez daha vurgulamak isterim.

 Sağlık ve esenlikler dilerim.

Doç. Dr. Erdoğan Aslan
Doç. Dr. Erdoğan Aslan
Başa dön tuşu