En derin beyaz – Lut Gölü
Sıcak bir Eylül sabahıydı. Ortadoğu’nun sıcağını iliklerimizde duyarken, otobüsümüz yolun soluna saparak Lut Gölü’nü kuşbakışı gören yüksek bir tepede durdu. “Çok kenara yaklaşmayın” uyarıları arasında karşımızda, beyaz tuz kayalarının çevrelediği devasa bir göl belirdi. Bu, Lut Gölü’yle ilk tanışmamızdı.
Lut Gölü’nün çevresindeki beyaz tuz kayaları, yoğun bir bilinç akışıyla Pamukkale’ye götürdü beni. Yıllar önce benzer bir mevsimde ilk kez görmüştüm Pamukkale’yi. Doğal görünümünden çok etkilenmiştim. Bu kez ise Arapların Lut Peygamber’den dolayı “Lut Gölü”; batılıların ise içerisinde canlı bulunmaması nedeniyle “Ölü Deniz” olarak isimlendirdikleri 600 kilometrekarelik bir göldü karşımızdaki… Ölü Deniz ismi, daha yumuşak bir isim olabilecek Pamuk Deniz’e dönüştürülebilir mi düşünden rehberimizin sesiyle uyandım. Arkamızda yolun karşısındaki tepe üstündeki insan heykeline benzeyen doğal kaya yontularının öyküsü anlatılmaya başlanmıştı. Anlatılanlar, belleğimizde Lut Peygamber’in taşa dönüşmüş karısını canlandırdı. Akdeniz yüzeyinden yaklaşık 400 m. alçakta olan gölün en derin yeri 400 metrede. Yani göl tabanı deniz yüzeyinden yaklaşık 800 m. derinde. Diğer bir deyişle dünyanın tabanındayız… En derin beyaz – Lut Gölü
Gölün kuşbakışı fotoğraflarının çekiminden sonra herkes otobüsteki yerini aldı. Rehberimiz, Doğu Afrika’daki Assal Gölü’nden (tuzluluk oranı %35) sonra dünyanın 2. derecede tuzlu gölü olduğunu anlatmaya başladı. Tuzluluk oranı % 30 dolayında olan Ölü Deniz, Akdeniz’den 10 kat daha tuzluymuş. Akarsularla beslenmeyen gölün aşırı tuzlu oluşu ise sürekli buharlaşmasına bağlı… Küresel ısınmanın yol açtığı buharlaşma, eskiden yıllık 18 cm olan su seviyesi çekilmesini günümüzde 50 cm.’ye kadar çıkartmış… Bu artışa, göle sahip olan İsrail ve Ürdün’ün içme suyu gereksiniminin artışı da katkıda bulunuyormuş. Tüm bu nedenlere bağlı olarak 30 yıl sonra gölün kuruyarak yok olabileceği düşünülüyor. Bu olasılığa karşı göle komşu ülkeler bazı önlemler almaya çalışıyorlar. En derin beyaz – Lut Gölü
Göl kenarını izleyen yolla kısa bir süre sonra göle giriş tesislerine ulaştık. Bizi korumakla görevli ancak sıklıkla kaybolan, en sonunda bizim kollayıp koruduğumuz bedevi kökenli polisimizi izleyerek göl kenarına ulaştık. 80 km. genişlikteki göl içerisinde yarı oturur konumda kitap okuyan bir hanımı görünce çok şaşırdım. Göle girilince tuzlu suyun kaldırma kuvvetinin ne denli güçlü olduğunu anlayınca şaşkınlığım geçti. İsteseniz de suya batamıyor ve yüzemiyorsunuz. Alttan güçlü bir el sizi sürekli su yüzeyinde tutuyor gibi. Uyarılara karşın gözüne su kaçıran arkadaşlarımızın yangından kaçar gibi tatlı suya koşmaları sık sık tanık olduğumuz bir şeydi. Göl kenarındaki kumsalda gözleri dışında her yanını siyah çamurla kaplatan insanları sıklıkla görebilirsiniz. Fotoğraf çekmek için çamurlanan bir hanımın yanına yaklaştım. Elinde fırçası, kuyrukta bekleyen müşterilerini deri hastalıklarına iyi geldiğini söylediği çömleğindeki kara çamurla sıvayan çamurcunun sedefli ellerinin görünümü; çamurun deri hastalıklarını iyileştirici gücüyle çelişki oluşturuyordu. En derin beyaz – Lut Gölü
Zengin mineral içerikli göl suyu için dünyanın her yanından insanlar tedavi, güzelleşme ve gençleşme amacıyla Ürdün’e geliyorlar. Suyun bu gücü yaklaşık 2000 yıldan beri biliniyor. Diğer Arap ülkeleri gibi petrolü geliri olmayan Ürdün su ve çamur özelliğini değerlendirmek için göl çevresinde konaklama yerleri oluşturmuş. Ayrıca bu mineralleri kapsayan ürünler de göl kenarındaki küçük dükkanlarda satılıyor. Lut Gölü’nün suyunun ilk etkisi kanımca yüksek yoğunluklu suyun insan cildinde oluşturduğu hücre sıvı kaybına bağlı değişiklikler… Göle giren arkadaşlarımızdan derilerinin yumuşadığını ve parlaklığının arttığını sıkça duymaya başladık.
Göl kenarlarında tuzlu su ve toprağın buluştuğu yerlerde ilginç fotografik konuların bulunabileceğini düşünerek kıyı boyunca birkaç km. yürümeye karar verdim. Düşündüğüm gibi bu yerlerde grafik ağırlıklı tuz ve diğer mineral bileşiklerinin oluşturduğu katmanlar vardı. Havanın bulutlu gölün dalgasız oluşu işimi kolaylaştırıyordu. En derin beyaz – Lut Gölü
Lut Gölü’nde Lut Kavmi’nin izlerine çıplak gözle de rastlamak mümkün. Kayıkla Lut Gölü’nün alt bölümünde gezerken, güneş ışınları suyla uygun bir açı oluşturduğunda, şaşılacak bir görüntüyle karşılaşabilirsiniz. Kıyıdan biraz ötede, suyun derinliklerinde ağaçların belirdiğini görürsünüz. Bunlar göldeki son derece yoğun olan tuzların algıdaki yanılsamalarıdır. Derinlerde yeşil renkte görülen ağaç kalıntıları çok eskilere dayanıyor. Kanımca tuzlu suyun bozulmayı önleyen koruyucu etkisine bağlı… Bir zamanlar bu ağaçların yapraklarının yeşillendiği ve çiçek açtığı yer olan Siddim Vadisi, bölgenin en güzel yerlerinden biriydi. Bu bölgede, büyük bir uygarlığın izleri olan kalıntıları hala görebiliyorsunuz. Siddim Vadisi’nde Sodom ve Gomorra kentlerinde yaşayan Lut Kavmi, kutsal kitaplara göre işledikleri büyük günah olan livata(homoseksüel ilişkiler) sonucu tanrı tarafından kentleriyle birlikte yok edilmişler.
Cezalandırılmadan önce bu bölgeye gönderilen Lut Peygamber tarafından halk doğru yola çağırılmış. Ancak peygamberi dinlememişler. Lut Peygamber bir gece ev halkı ve diğer inananlarla bu bölgeden ayrılmış. Yanında inanmayan ve geri dönüp bakmama koşuluyla götürdüğü karısı da varmış. Ancak karısı bu koşula uymayarak yolda geri dönüp kavmine bakmış ve sonucunda taştan heykele dönüşmüş. Lut Peygamber ve yanındakilerin bu bölgeden ayrılmasından sonra Sodom ve Gomorra şehirleri şiddetli deprem ve yanardağ püskürmeleriyle yok olmuşlar. Kutsal kitaplarda bu olay “Böylece emrimiz geldiği zaman, üstünü altına çevirdik; üslerine balçıktan pişirilmiş ve istif edilmiş taşlar yağdırdık” şeklinde anlatılır. En derin beyaz – Lut Gölü En derin beyaz – Lut Gölü
Lut Gölü, Toroslar’dan başlayan Ortadoğu’nun batısı boyunca uzanan Lut Gölü ve Kızıl Deniz bölgesinden geçerek Doğu Afrika’ya değin ulaşan dünyanın önemli tektonik çöküntüsü (Rift Fay Hattı) üzerinde. “Üstünü altına çevirdik” cümlesi şiddetli bir depremle bölgenin yerle bir olduğunu anlatılıyor olabilir. Helak olayının yaşandığı Lut Gölü bölgesinde böyle bir depremin oluştuğunun kanıtları da zaten bulunmuş. “Üzerlerine balçıktan pişirilmiş, istif edilmiş taşlar yağdırdık” cümlesi de depremin tetiklediği bir volkanik patlamayı anlatıyor olabilir.
4000 yıl önce yerin dibine batmış Lut Kavmi’nin öyküsünü dinleyen tüm arkadaşlarımızda oluşan iç burukluğu, rehberimizin “Lut Gölü’nden güneşin batışının fotoğrafını çekmek ister misiniz?” uyarısıyla dağıldı. Gölden on dakika önce ayrılan otobüsümüz, yolun sağında durdu. Birkaç kişi otobüsten indik ve o eşsiz günbatımını seyredip birkaç kare fotoğraf çektik. Lut Kavmi’nin öyküsünün devamını ise yorgunluğun ve sabah erken kalkmanın getirdiği uykuda düş olarak görmeye başlayan arkadaşlarımı izlerken, Ölü Deniz’e tekrar gelebilmeyi arzu ediyordum. Bu bölgeyi görebildiğim için ne denli şanslı olduğumu düşündüm. Otobüsümüz Kızıl Deniz’e doğru yol alırken, Lut Kavmi’nin yaşamı da, çoktan belleğimde tıpkı bir sinema filmi gibi akmaya başlamıştı. Lut Gölü’nden zihnime kalan en güzel miras ise, dünyanın “en derin” beyazlarını oluşturan kaya tuzları oldu. “Tadıyla tuzuyla” iz bırakan ve ömür boyu özlenecek bir gezi oldu. En derin beyaz – Lut Gölü