Geleceğimiz varsa göreceğimiz de var
İşin açıkçası şu anda erişebildiğim ya da erişemediğim o kadar çok proje yürütülüyor ki, bir ömür yeni teknolojilerle ilgili inceleme yazısı yazılabilir. Bu teknolojilerden ulaşabildiklerim arasında en dikkat çekici ve devrim niteliğinde olanlarını sizlere aktarıyorum.
Gelecekle ilgili çoğumuzun beklentilerinin başında insan ömrünün daha da uzaması vardır. Bu açıdan sağlık sektörü de çok sıkı bir araştırma ve geliştime etkinliği içerisinde ve bazı projeler gerçekten hastalık kavramını tarihin derinliklerine gömecek cinsten… Şimdi bunlardan bir kısmını inceleyelim.
“Armudun sapı hücrenin kökü”
Hepimiz bu karmaşık anatomilere sahip olmadan çok önce henüz yolun başındayken tek bir hücreydik. Daha sonra inanılmaz bir hızla artan hücre sayımız vücudumuzdaki bütün doku ve organları oluşturdu. Kök hücrenin bu kadar değerli olmasının sebebi ise uygun şartlar altında uygulanması durumunda farklı hücrelere dönüşebilmeleri. Vücudumuzdaki bütün yapılar sabit tek bir hücrenin başkalaşması ile oluşmuş durumda olmasına rağmen kök hücrenin hiç başkalaşıma uğramamış halini elde etmek oldukça zorlu bir süreç. Yenidoğanların göbek bağlarındaki kandan elde edilebilen bu hücreler yetişkinlerde göbek bağı aracılığı ile elde edilebilmesi ne yazık ki çok nadiren başarılabilen bir olay. Bilim insanlarının genel olarak yapmaya çalıştığı bu etapta başkalaşmış hücrelerden kök hücreye ulaşmaya çalışmak. Kısmen başarılı uygulamalar mevcut hatta tedavide uygulamalar bile başlamış durumda. Özellikle lösemi tedavisinde kullanılan kemik iliği tedavisinde başarılı sonuçlar elde edilebiliyor. Kanser, felç, M.S., A.S. gibi hastalıkları kök hücre terapisi ile tedavi etmek için de araştırmalar tam hız devam ediyor.
Hastalıkları tedavi etme ile süreç henüz emekleme aşamasında iken geçtiğimiz Mart ayında internet üzerinden izlediğim bir TED konferansı sunumu aklımı başımdan aldı. Anthony Atala ve Harvard Üniversitesi’nden bir ekip dünya üzerindeki ilk yapay organ olan mesanenin bir insana takılacağı ile ilgili yaptıkları hazırlıkları anlattı. Ancak hikayenin daha da şaşırtıcı kısmı konuşmanın ikinci yarısında geldi. Anthony Atalay’ın yardımcısı elinde bir böbrekle çıkageldi. Sahne arkasındaki üç boyutlu yazıcıda kök hücreleri kullanarak, 4 saat gibi kısa bir sürede insan böbreği yapmışlardı. Şu anda tam anlamı ile kullanılabilir olmasa bile önümüzdeki 10 sene içerisinde bu yapay organlar neden organ nakilleri ve onun getirdiği zorlu süreçlerin yerini tamamen almasınlar ki?
Havalı kaslar
Eğer kök hücre alternatiflerimizi beğenmediyseniz ve Terminatör filmlerinin hayranıysanız hava kasları tam size göre… Temel olarak aslında minibüslerin kapılarını açıp kapatan havalı sisteme benzese de bilim adamları bu kasların biz insanların kasları kadar hassas ama kuvvetli bir şekilde çalışacak şekilde yeniden tasarladılar. Bu elektronik kaslar hava basıncını kullanarak gerçek kasların verdiği tepkileri verebiliyorlar. Bu mucizevi kaslarla yapılabilecek yapay kol, el ya da bacak pek çok engelli insana umut kaynağı olabilir.
Bu yapay kasların insanlar üzerinde kullanımı dışında bir kullanım alanı da anatomik insana çok benzeyen robotların yapılmasını sağlayabilecek olmaları. Yeterince çoğaldıklarında dünyayı ele geçirmedikleri sürece, kimse evde çamaşır ya da bulaşıkları halledip size şöyle köpüklü bir Türk kahvesi getirmesine karşı çıkmaz sanırım.
Düşüncenin Gücü Adına
Yıllarca klavye başında saatlerini geçirmiş biri olarak, bu işin daha kolay bir yolu olsun diye dua ettiğim çok zaman oldu. Yıllar süren dualarım geçen Şubat ayında yanıt buldu ve bilim adamları yıllardır hayalini kurduğumuz bir başka sistemi daha hayata geçirdiler. Düşünce ile çalışan bilgisayar! Aslında bilgisayar düşünce ile çalışmıyor tabi de böyle söyleyince daha etkili olur diye düşündüm işin açıkçası. Herhangi bir bilgisayarla çalışan bu sistem henüz yolun başında ancak son kullanıcıya ulaştı bile. Emotiv EPOC markası ile piyasaya çıkan cihaz beyin dalgaları ve yüz mimiklerinden faydalanarak neyi kastettiğinizi algılayarak bunu bilgisayara aktarmaya muktedir durumda. Henüz komutlar basit, refleks süresi biraz zayıf ama önümüzdeki yıllar için inanılmaz önemli bir adım.
Kullanım alanlarını düşündüğünüzde ileride klavyeye bir daha hiç el sürmemiz gerekmeyebilir. Bilgisayar oyunlarındaki hareket kabiliyetimizin ne kadar artacağını düşünün ya da bütün bunlar bir yana direksiyon, pedal ya da vites olmaksızın kontrol edebildiğiniz arabaları düşünün. Bütün bu tembel işi icatları bir kenara bırakırsak asıl ihtiyacı olan hiç hareket edemeyen felç hastalarının sese kavuştuğunu düşünün. Hele daha önce bahsettiğim yapay kaslarla birleşirse insanlığa inanılmaz faydalar sağlayabilir.
Ağzınıza bir parmak çaldığım bu engin teknoloji denizi bize ne getirir bizden ne götürür çok tartışılır ancak benim emin olduğum tek şey varsa o da her geçen gün bu gelişim ağzımızı biraz daha açık bırakıp, kalbimizi biraz daha hızlı çarptıracak olduğudur. Teknolojik hayallerimizin gerçeğe en yakın olduğu çağda yaşıyoruz, keyfini çıkaralım.