“Geleceğimiz varsa göreceğimiz de var”
On yıl önceki hayatımızı düşünüyorum da; yeni yeni başlamış bir internet fenomeni, gelişmeye başlamış cep telefonu endüstrisi, dvd’ler, giderek hızlanan bilgisayarlar ve sürekli değişip gelişen bir yaşam vardı. Hem de geri dönülemez bir şekilde… Geçmişte Bilim ve Teknik dergisinin ilk sayfalarında geleceğin teknolojisi olarak gördüğüm pek çok konu şu anda hayatımızda ve “elimizin” ulaşabileceği bir noktada. Gelişim hızımız bile hızlanarak artıyor ve eğer insanlık olarak kendimize bir zarar getirmezsek, inanılmaz günler bizleri bekliyor. Bu açıdan bakarak önümüzdeki halihazırda gelişmekte olan teknolojilerden, önümüzde su gibi akıp geçecek yıllar boyunca hayatımıza girip yaşam tarzlarımızı kökünden değiştirecek teknolojilerden bazılarını sizlerle paylaşmak isterim. Benzin istasyonlarının sonu ve tertemiz bir hava: Çoğu kişinin bilmediği bir bilgi de, bugün bindiğimiz arabaların 19. yy. sonu ve 20. yy. başındaki hallerinin elektrikli olduğudur. O zamanlar henüz gelişmemiş olan içten patlamalı motor teknolojisi sayesinde 1920’li yıllarda saatte 100 km hızın üzerine çıkabilen elektrikli araçlar mevcuttu. İçten yanmalı motorların gelişmesi ile beraber, petrol ticaretinin karlı ve bir o kadar da kanlı piyasası bu araçların yavaş yavaş hayatımızdan çıkmasına sebep oldu. 70’li, 80’li yıllarda dünya çapındaki enerji krizinde biraz kıpırdanır gibi olsalar da, politik sebeplerle çabucak unutuldular. Şimdi petrol rahatlığımızın son yıllarını yaşarken tekrar gözde olma yolunda ilerliyorlar. Üstelik neredeyse bütün büyük otomobil firmaları, kendi elektrikli modellerini geçen sene itibarı ile piyasaya sürmeye başladılar. Bu araçlar normal benzinli araçlarla rahatlıkla yarışacak güçteler. Üstelik sessizler, çevreciler ve aradığınız bütün konforu bize rahatlıkla sağlayabilecek kapasitedeler. Otomobil dünyasının geleceği gelişen temiz elektrik üretim yöntemleri sayesinde elektrikli arabalarda gibi gözüküyor. Türkiye’de bu konudaki gelişmelerse şaşırtıcı şekilde umut verici nitelikte. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Renault arasında imzalanan bir protokolle birlikte, İBB otopark işletmeleri kapsamında çeşitli noktalara elektrik dolum istasyonları kurulacak. Devlet destekli olması ve seri üretim, bu araçların daha çok insana ulaşmasını sağlayacak. Önümüzdeki 5 sene içerisinde caddelerde daha fazla elektrikli araç görebiliyor olacağız. 30-40 sene içerisinde de benzin ya da mazotla çalışan otomobiller sadece hobi için elde tutulan baba yadigarları olacaklar. Elektrikli otomobillerin gelişmesi ile beraber gene bu alandaki başka bir teknoloji de hayatımızı değiştirecek. Biraz da onu inceleyelim.
“Arabanız özel şoförünüz olsun”
Ailenizin arama motoru Google, bir takım gizli projelerle bizleri şaşırtmaya devam ediyor. İnternette gezinirken son projelerini okuduğumda, işte cumartesi akşamları arabayı kim kullanmak zorunda kalacak sorunumuzun çözümü dedim. Önümüzdeki 5-10 yıl içerisinde Google sayesinde kimse araba kullanmak zorunda kalmayacak. Çünkü onlar hiçbirimize çaktırmadan, tamamen uydu verilerini ve kendi üzerindeki algılayıcıları kullanan bir araçla tam 230000 km yol yaptı. Üstelik bunun son 1600 kilometresinde artık insan müdahalesine gerek kalmamıştı. Teknoloji henüz çok yeni olmasına rağmen vadettiği olanaklar muazzam. İnsan hatalarından arındırılmış, kazasız belasız yolculuklar… Bilgisayar optimizasyonu ile hiç tıkanmayan trafik… Bilgisayarın sınırsız gelişimi ile çok daha yüksek hız limitleri… Özellikle hayatlarının önemli bir kısmı yollarda geçen büyükşehir sakinleri için hayat kurtarıcı bir teknoloji. Artık önünüze atlayan dolmuş şoförlerinin, sol şeritten kimseyi sallamadan sağa pike yapan şehir magandalarının, uykusuzluktan ters şeride giren kamyonların olmadığı bir hayat düşünün. 20 sene sonra bir yandan çay içip gazetemizi okuyup, bir yandan da trafikte yağ gibi akıp giderken bütün bunlar için ilk adımı atan Google’ye çok duacı olacağız gibi duruyor. Tabi bunun gerçekleşmesi için sadece Google değil daha pek çok teknolojinin de beraberinde gelişmesi gerekiyor. Şimdi de bu teknolojilerden birkaçına bakalım.
“Memristör” İlk duyduğumda Japon çizgi filmi karakteri sandığım bu yeni teknoloji, elektronik dünyasını ters yüz etmek üzere. Lise fiziğinden bir ihtimal hatırlayacağımız elektroniğin üç silahşörü olan direnç, kapasitör ve indüktörün yıllarca aranan kayıp dördüncü silahşörü, memristor. Bu kendisi küçük, etkisi büyük devre elemanının ne iş yaptığını çok basitçe anlatmam gerekirse; memristör çok akıllı bir su borusu gibi çalışıyor, istenilen yönde su akışı arttıkça borunun çapı genişliyor, ters yönden su akmaya çalışırsa boru daralıyor. En güzeli de su tamamen kesilince boru nerede kaldığını hatırlayacak şekilde kalıyor. Bu özellikleri de onu inanılmaz bir bellek haline getiriyor hatta o kadar inanılmaz ki, bizim şu anda en fazla 32 gb sığdırabildiğimiz micro-sd bellekler kadar bir memristör belleğe 3-4 petabit bilgi sığabiliyor. Petabit’i bilmeyenler için gb cinsinden söylemek gerekirse 4.194.304 gb. Yani yaklaşık 1 milyon dvd film. Sanırım harddisk dolu lafını bir duymayacağımız günler bizi bekliyor. Buraya kadar dudağınız uçuklamadıysa bundan sonra belki uçuklayabilir. Çünkü ailenin dahi çocuğu memristör sadece veri tutmakla kalmıyor aynı zamanda işlem de yapabiliyor. Yani bilgisayarın işlemcisi gibi de çalışabiliyor. Bu da işlemci ve RAM arasındaki sistemi kısıtlayan zorunlu veri akışını ortadan kaldırıyor ve inanılmaz büyük verilerin çok daha hızlı işlenmesine olanak veriyor. Çalışma sistemi olarak beynin nöronlarını andıran bu yapı şimdiden işin konpetanlarının ağzını sulandırmaya başladı bile… Bitmedi, bununla beraber memristör veri iletimini ışık yoluyla yapabiliyor. Yani o sakladığınız binlerce dvd ışık hızıyla başka yerlere akabilecek. Çok hızlı bir gelecek bizi bekliyor. Bu kadar kapasite ile yapabileceğimiz en önemli işlerden biri içinse bir sonraki teknolojiye bakalım.
“Yapay Zeka”
Hep duyduğumuz ama belki de gerçek anlamını bilmediğimiz yapay zekanın en güzel tanımına wikipedia’da rastladım. Wikipedia der ki; “Yapay zeka, etrafında olan biteni algılayıp, başarı şansını en yüksek seviyeye çıkarabilecek eylem kararı alan sistemdir.” Bu açıdan baktığınızda sıcaklığının 40°C’nin üstüne çıktığını anlayıp gecenin bir körü siz uyurken çalışmaya başlayan buzdolabı da yapay bir zekadır. Yapay zeka yeni bir şey değil biliyorum ancak şu anda algı olarak da kapasite olarak da geçmişin çok ötesinde işler başarıyor ve bu başarıların önü kesilecek gibi de gözükmüyor. Çok daha akıllı makinelerle yaşıyor olacağız, bizi izleyip, takip edip bize göre kendini ayarlayan arabalardan tutun da yapmayı sevdiğimiz ya da hobilerimize göre bize tavsiyelerde bulunan akıllı reklamlara kadar hayatımızın her tarafından yapay zeka fışkırıyor olacak. Algılama ve işlem kapasiteleri arttıkça bize sağladıkları fayda da artmaya devam edecek. Buraya kadar hepsi zaten olmasını bekleyebileceğimiz faydalar… Bir bilim kurgu hayranı olarak yapay zekayı ne zaman duysam, aklıma makinelerin dünyayı ele geçirdiği filmler gelir. Bunca yıldır film izlemek, tabi ki insanın beklentilerini de yükseltiyor. Kendi kendine düşünebilen makineler ne zaman gerçekten varolabilir, aramızda dolaşıp bizimle muhabbet edebilirler bilmiyorum. Ama bildiğim, insan beyninin gerçekten çok karışık olduğu ve bu kadar karmaşayı henüz teknolojimizin kaldırmadığı… Tabi ileride bunun gerçekleşmesi kaçınılmaz. 2006’dan beri yürütülen Blue Brain projesi bunu başarmaya en yakın olan proje. Fare beyninin neokortikal kolonunu taklit etmek için başlatılan proje insan beyninin bir kısmına taklit etme yolunda ilerliyor. Eğer proje bütün beyni taklit edebilecek kapasiteye ulaşabilirse ve doğru şekilde yapılabilirse, insan gibi zeki, konuşabilen bilgisayarlar bizleri bekliyor olacak. Bunun için tahmin edilen süre, 10 sene ama biraz sabredip de 25 sene beklerim derseniz, bu makinelerden her evde görebiliyor olacaksınız. Kim bilir belki de sadece eski fotoğrafların bir kısmını değil, beynimizin tamamını orada muhafaza eder hale gelebileceğiz…