Geometri ile iç içe soyut kavramlar – Vasiliy Kandinskiy
Onun için soyut olan herşey anlamlıydı. Dehası renk ifadelerinde ve anlamsal bağlantılarında daha da ileri gitti. Çoğu kişiye göre soyut resmin kurucusu sayıldı. Renkler ve şekiller onun elinde hiç olmadıkları anlamlara taşındı. Sinestezi hastası olmasının avantajını resimlerine yansıtan Vasiliy Kandinskiy’in resimlerinde geometri soyut bir müzikle birlikte sunuldu izleyenlere….
Kandinskiy’in resimlerine ilk göze çarpan; şekil, renk, çizgi ve biçim düzenlerinin psikolojik bir irdeleme olduğudur. Tıpkı bir bestekâr gibi resmini betimler. Kendine özgü çizgileri ve biçimleri ile bu betimlemeleri heyecan verici ve ruhsal bir ortama sürükler. Ressamlığının ilk dönemlerinde, resimlerinde duygu yoğunluğunu renklerle sağlayan Kandinskiy, sonradan iyice soyutlaşmış ve çizgiler ile belirgin figürleri birlikte kullanmıştı. Kendi dilini oluşturması onun enerji üreten bir makine gibi üretmesine vesile olmuştu. Bu enerjinin kökeni Almanya’daki dışavurumculuk olsa da aslolan onun sezgisel yaklaşımıydı. Soyut resimlerindeki canlılık adeta büyülerken insanı resmin içerisine çeker. Anlatımı gizemli ve birçok temaya duyarlıdır.
Avrupa’da soyut sanatın öncülüğünü yapan Rus ressam, hukuk öğrenimini yarıda bırakıp, Münih’te resim öğrenimi görmüş, dışavurumcu özellikler taşıyan mavi binici akımının öncülerinden olmuştu. Hukuk eğitimini yarım bırakmasının nedeni gelişim ve bilim değerlerine inanmamasından kaynaklanıyordu. Ruhsal buhranlarının içerisinde sanatı kullanarak kendisine yepyeni bir dünya bulma arayışındaydı. Soyut resme yönelmesinin temelinde de bu düşünce saklıydı. Gerçeği taklit etmek yerine, tasvir ederken kullanılan renk ve çizgileri gelişigüzel içinden geldiği gibi kullanmayı tercih ediyordu. Ona çağrıştırdığı şekilde resmediyor, dış dünyayı fazlasıyla materyalist bulduğu için kendi sanatında bundan kaçınmak adına, soyut çalışmayı tercih ediyordu. Bunu yaparken de iflah olmaz bir çocuk ruhuyla hareket ediyor ve resminde kendi imgelerine hep yenilerini ekleyerek resmini geliştiriyordu.
1866 Moskova doğumlu olan Kandinskiy aslında Fransız bir ressam ve sanat kuramcısıydı. Figüratif resim yapmaktan vazgeçmiş olan ressam; tamamen çizgi, geometrik şekil ve renklerden oluşan eserlerini genel olarak kompozisyonlar adını verdiği bir kimlikte topladı. Bu denli renkli ve sıra dışı bir kuramcının aldığı eğitimin hukuk olması ise işin apayrı bir boyutuydu. 1886 yılında Moskova Üniversitesi’nde hukuk ve ekonomi okumaya başlayan ressam üç yıl sonra Vologda’ya düzenlenen etnografik bir geziye katıldı ve ardından Rus Halk Sanatı üzerine bir makale kaleme aldı. Bu makale Kandinsky’i çok etkiledi. Song of Volga, Couple Riding, Colorful Life gibi koyu üzerine açık ve ışıklı formlar ile kurgulanan ilk dönem resimlerinde kolayca bu etki fark edildi. St.Petersburg ve Paris’i gördükten sonra ise, 1896 senesinde hukuk kariyerini tamamıyla terk edip ressam olmaya karar veren ünlü ressam; iyi derecede Almanca bildiği için, eski Rus milliyetçilerinin çoğunlukla yaşadığı Münih’e taşındı. 1900 ve 1908 yılları arasında Moskova Sanatçılar Birliği beraberinde sergiler düzenledi. Diğer yandan Münih sanat ortamına girdi ve sergilerde adını duyurur oldu. Yerel sanat okullarında çalışmalar yaptıktan sonra Phalanx sanatçılar grubunu katıldı ve eğitmeni oldu. Her şeyiyle etkili ve yetenekli bir ressamdı. Ütopik toplum için kullanılan bir kavram olan Phalanx kelimesi, 1901 yılında Kandinski ve arkadaşları tarafından kurulan sanatçı grubuna isim olacaktı…
On yıl beraber yaşadığı Gabriele Münter o dönemde devlet okullarına kadınların alınmaması nedeniyle erkek ve kadınlara eşit davranılan Phalanx okuluna katılmıştı. Kandinskiy ile Phalanx’da tanıştı ve öğrencisi oldu. Bunu birliktelikleri ve yaşadıkları aşk izledi. 1904’te Kandinskiy ve Münter 4 yıl sürecek olan Venedik, Tunus, Hollanda, Fransa ve Rusya gezilerine başladılar. Bu sürede Van Gogh, Gauguin ve Monet gibi empresyonistlerin sanat yaklaşımlarını yakından incelediler ve 1908’de tekrar Münih’e yerleştiler. Kandinsky 1909 yıllarında pek meşhur olan emprovizasyonlarına başladı. 1911’de Kandinskiy, Münter ve diğer arkadaşları Münih’teki Geleneksel Sanatçılar Derneği ile bağlarını ayırıp Mavi Binici (Der Blaue Reiter) akımını kurdular. İki yıl sonra, Kandinskiy’nin önderliği; Matisse, Picasso, Delauney ve Klee gibi zamanın önemli yaratıcılarını bir araya getirmişti. Mavi Binici akımı dönemi için müzik, tiyatro ve bilimsel alanlarda soyut resmi ve gerçekçilik akımlarını ayrıca primitive sanatları adeta yönlendirdi. Bu baskın akım Münih’in dünyada önemli bir sanat merkezi haline gelmesini de sağlamıştı.
1912’de ‘Sanatta Zihinsellik Üzerine’ ismiyle yayımladığı kitabıyla tarzını iyiden iyiye oturtan Kandinskiy için sanat, manevi değerlerin betimlenmesi halini almıştı bile. İnsan ruhunu arıtıp, harekete geçirebilecek için çaba sergileyen Kandinskiy 1914’te savaş başladığında Rusya’ya geri döndü. Yıllarca beraber yaşadığı Gabriele Münter’i Münih’te bırakan ressam Nina Andrevskaya ile Rusya’da evlendi. 1921 yılında Rusya Estetik Akademisi’nde etkin olarak görev aldı. Bir sene sonra Almanya’ya gitti ve Hitler’in 1933 yılında kapatacağı Bauhaus Okulu’nda eğitmen olarak görev aldı. 1922’de Berlin’de gerçekleştirilen ilk Rus Sanat Sergisi, Erste Russische Kunstausstellung’a katıldı. 1924’te Feininger, Javlenski ve Klee ile birlikte Mavi Dörtlü’yü (Blaue Vier) kurdular. 1933’te Hitler kapatana kadar Bauhaus’ta hocalık yaptı. 1933’de Paris’e yerleşti ve 1939’da Fransız vatandaşlığına geçti. Fransa’da pek çok önemli eser yaptı. Hayatı kuramlar, akımlar ve peşinden koştuğu soyut anlatımlarla geçen Kandinskiy 1944’te Paris’te yaşamını yitirdi.