Gökyüzündeki ateş dansı

Yılbaşı kutlamalarından düğünlere, ulusal bayramlardan festivallere kadar her etkinliğin vazgeçilmez tercihi olan havai fişek, aslında Antik Çin’de kötü ruhları uzaklaştırmak amacıyla keşfedilmişti. Havai fişeğin 13. yüzyıldan beri devam eden varlığı, barutun icadına bağlansa da gökyüzünde bir anda beliren ve dakikalarca dans eden rengârenk ışıklar büyük eğlencelerin tamamlayıcısı haline geldi.

Havai Fişek, Engin Çakır

Evinizin yakınlarında bir otel ya da düğün salonu varsa, bazı akşamlarda duyduğunuz seslere eşlik eden görüntüleri izlemek için pencerelere, balkonlara koşmaya alışıksınızdır. Sesi duyduğunuz ilk anda ne olduğunu bilseniz bile belki bir anlığına irkilirsiniz ama yukarı baktığınızda gördüğünüz onlarca renk, verdiği tarifsiz mutlulukla içinizdeki çocuğun kendini size hatırlatmasına neden olur. En çok çocuklar sever zaten bu ateşli ışık gösterilerini. Arka arkaya atılan havai fişeklerin bitişini bekler, havada sönen son ışık damlasına kadar gözlerini ayırmadan seyrederler.

Işık ve ses, insan için her zaman ilgi çekici kavramlar olmuştur. Bu gizem dolu ikili bir araya geldiğinde ortaya çıkan görsel şölen, birçok fiziksel ve kimyasal süreçten oluşur. Her ne kadar gökyüzünde gördüğümüz ışık dansları ve duyduğumuz görkemli seslerin büyüsüne kapılsak da bu görüntünün nasıl oluştuğunu, bilimsel açıklamasının ne olduğunu içten içe merak ederiz. Hakkında anlatılan tüm hikâyeler arasında en çok bilinenine göre havai fişeğin icadı, Çinli bir aşçının potasyum nitrat, kükürt ve kömürü karıştırıp yakmasıyla olmuştur.

Oluşan patlamadan sonra Çinli aşçının ikinci denemesini, bu karışımı bambu bir borunun içine koyarak yapmasıyla hava fişek icat edilmiş olur. Bu patlama ile kötü ruhları kaçırıp, onlardan kurtulacaklarına inanan Çinliler, yılbaşı kutlamalarında havai fişek kullanarak yeni bir yıla girerken kötü ruhlardan temizlendiklerine inanırlardı. Rengârenk ışıklarla gecenin karanlığını aydınlatan havai fişekler zamanla tüm şenliklerde, bayramlarda en özel kutlamalarda kullanılmaya başlandı. Ancak sadece eğlence amaçlı değil savaş uçaklarının hedeflerini aydınlatmak istedikleri zamanlar da ya da gemiler arasında haberleşme aracı olarak da işe yarayabileceği fark edildi.

Yerde ve havada patlayan fişekler olarak iki türü olan havai fişekler, kendi aralarında kullanım amaçlarına göre de sınıflarına ayrılıyorlar. Havai fişekler, kâğıt ve karton bir tüp veya kaplama içine doldurulmuş olan kolay tutuşma özelliğine sahip malzemenin patlatılması anına kadar, birçok aşamadan geçiyor. Genel olarak uzun tüp biçiminde olan ve “piroteknik karışım” olarak da bilinen havai fişekler duyduğumuz sesleri, gördüğümüz dumanları ve izlerken türlü benzetmelerde bulunduğumuz şekilleri ortaya çıkaran malzemelerden oluşuyor. Bazı kaynaklara göre Hinduların icadı olduğu söylenmesine rağmen, Antik Çin’in 4 büyük icadından biri kabul edilen havai fişeğin havaya fırlatılma anı kimyasal enerjinin kinetik enerjiye dönüşümü olarak da açıklanıyor. Havaî fişeğin patladığı an ise kimyasal enerjinin ışığa ve sese dönüştüğü an oluyor. Yer çekimi de havaya fırlatılan fişeklerin ters bir parabol şeklinde yörünge çizmelerinde rol oynuyor. 1258 yılında Avrupa’nın barut kullanmaya başlamasından sonra geliştirilerek eğlence sektörüne girebilen havai fişeğin temelinde klorat ve perklorata adı verilen maddeler bulunuyor.

İçeriğindeki malzemelerin, büyük bir dikkatle bir araya getirilmesinden oluşan ışık şöleni 18.yüzyılda bütün Avrupa’ya yayılmıştı. 19.yüzyılın başlarına kadar havai fişek yalnızca sarı alev ışıkları olarak görünürdü. 18.yüzyılda potasyum nitratın kimyasal bileşimle elde edilmesi ile birçok rengin aynı anda görülmesini sağlayan önemli bir adım atılmış oldu. Havai fişeğin oluşumunu sağlayan karışım patlamaya yetecek kadar yandığında bu karışıma eklenen çeşitli metaller gaz haline gelerek gökyüzündeki bu muhteşem gösterinin renklenmesini sağlıyor. Örneğin; baryum tuzlarının etkisiyle yeşil, stronsiyum ile kırmızı, potasyum nitratın yanmasıyla açığa çıkan klor gazının etkisi ile birleşen bakır ise mavi rengi oluşturuyor.

Kimyasalların ve metallerin başka hiçbir yerde bu kadar sevimli ve görkemli görünemeyeceğini kabul eden birçok kişi, havai fişeğin oluşumundan çok karanlıkta yarattığı renkli ışıkların dansı ile ilgileniyor. Eğlencenin bu en ışıklı ve en renkli sembolünün, amacından sapmadan ve güvenliği tehlikeye atmadan yetkili kişiler tarafından bilinçli bir şekilde kullanılması gerekiyor. Aksi takdirde ciddi bir tehdit oluşturabilen hava fişek birçok ülkede sırf bu sebeple yasaklandı. Ülkemizde sadece yetki belgeleri bulunan kişiler tarafından, ilgili birimlere önceden haber verip izin alınarak belli saatler içinde kullanılıyor.

Birçok ülkenin özel günlerde vazgeçilmez tercihi olan havai fişekler için Meksika’da festival bile düzenleniyor. 19. yüzyıldan beri her yıl, iki bölümden oluşan “Ulusal Havai Fişek Festivali” kapsamında Aziz Juan anılıyor; “pampalonada” adı verilen “küçük boğalar” bölümünde “Toritos” ismindeki tahta, karton, saz ve binlerce havai fişekle hazırlanan boğa figürleri kent meydanından geçiş sırasında ateşleniyor. Yüz binlerce kişi ışık gösterileri altında dans ediyor. Her yıl bir sürü kişinin yaralanmasına sebep olma gibi kötü bir durumu da olsa, havai fişekler içinde en uzun süre dans edene ödül verilen bir yarışma dahi düzenleniyor.

Geleneklere ilham, eğlencelerin değişmez tercihi havai fişekler, her türlü tehlikesine karşı önlemi alındığı takdirde; gökyüzünde birkaç dakika da kalsa uzun süre akıllardan çıkmayacak eşsiz görüntülere sebep olarak, hayatın en renkli anları arasındaki yerini koruyor.

Yazı: Ferhan Petek
Bu da ilginizi çekebilir
Kapalı
Başa dön tuşu