Güzellik yarışmalarının tarihçesi
Güzellik yarışmalarının tarihi
İda Dağı’nın yakışıklı çobanı Paris, üzerinde “en güzele” yazan “altın elma”yı Afrodit’e vererek yalnızca Truva Savaşı’nı değil, kadınlar arasında bitmek tükenmek bilmeyen bir mücadeleyi de başlatmış oldu. Yunan tanrıçalarının güzellik yarışını anlatan bu mitolojik masal, zaman içinde modern dünyanın gelenekselleşen bir parçası haline geldi.
Her şey altın bir elmayla başladı. Güzeller güzeli Yunan tanrıçaları o elmayı almak için birbirleriyle yarıştılar. Çünkü elmanın üzerinde “en güzele” yazıyordu ve her biri “en güzel”in kendi olduğuna, elmanın kendisine verilmesi gerektiğine inanıyordu. Hera, Athena ve Afrodit arasındaki başlayan bu rekabet zaman içinde kadınların, uğruna kanlar dökülen güzelliklerini tescil ettirmek adına başlattıkları tatlı bir rekabete dönüştü.
İda Dağı’nın çobanı, Afrodit’in vaadine kanıp altın elmayı ona vermeseydi belki de bütün bunlar hiç yaşanmayacak ve kadınlar hiçbir zaman güzelliklerinin ödüllendirilmesini istemeyeceklerdi. Dünya çapında dev organizasyonlar yapılmayacak; ilk kez 1929 yılında Feriha Tevfik ile başlayan “Türkiye Güzeli” kavramı hiç duyulmayacaktı.
Bugüne dek her yıl ilgiyle izlenen ve takip edilen yarışmalar hiç olmayacaktı. 1932 yılında, kraliçe tacını bir önceki yılın güzelinden devralan Keriman Halis, aynı yıl içinde “Dünya Güzellik Kraliçesi” unvanını hiç kazanmamış, ülkesine böyle bir gururu hiç yaşatmamış olacaktı.
Yüzyıllardır türlü versiyonlarla anlatılan efsaneye göre, antik çağlardan günümüze kadar ulaşan, filmlere, kitaplara konu olan Truva Savaşı’nın nedeni güzellik… Antik çağlardan beri kadınların güzelliklerini taçlandırmak, en güzel seçilebilmek için düzenlenen; büyük tartışmalara sebep olarak, kimine göre kadını metalaştıran kimine göre onu yücelten yarışmalar…
Afrodit, efsanedeki altın elmayı almak için Paris’e dünyanın en güzel kadınını sunmuş, bu vaade kapılan Paris, kitaplara, filmlere konu olan Truva Savaşı’na sebep olmuştu. Bilinen ilk güzellik yarışmasının yapıldığı İda Dağı, bugün Kaz Dağları olarak bilinen bölgeydi. Yine efsaneye göre en güzeli seçmek aslında Zeus’un göreviydi ama tanrıların tanrısı Zeus bile kadınlar arasına girmeye cesaret edememiş ve bu işi bir çobana devretmişti.
Milattan önce başlayan bu efsaneyi, bugünün güzellik yarışmalarının temelini atan ilk güzellik yarışması organizasyonu takip etti. 1888 yılının eylül ayında gerçekleştirilen organizasyon Belçika’da “Concours de Baute” adıyla düzenlendi. Bu yarışmanın galibi 18 yaşındaki Bertha Soucaret olmuştu. İlk uluslararası güzellik yarışması 1908 yılında Londra’da yapıldı. 1932 yılında Belçika’da düzenlenen Dünya Güzellik Yarışması’nın galibi ise aynı yılın Türkiye Güzeli olan Keriman Halis’ti.
Türkiye’deki ilk güzellik yarışması organizasyonu 1925 yılında yapılmış ve başarısız bir deneme olarak tarihteki yerini almıştı. Çünkü bu yarışma sonucunda birinci seçilen Araksi Çetinyan, yarışmanın düzenlendiği İpek Film Şirketi’nde çalışıyordu ve sonuç bir “kayırma” olarak yorumlanmıştı. Ayrıca Ermeni asıllı bir kızın birinci seçilmesi kabul edilmemiş, organizasyon yok sayılmıştı. Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye’nin en güzel kızının seçilmesi fikrine sıcak bakmış ve tüm dünyada yapılan bu etkinliğin Türkiye’de de yapılmasında bir sakınca görmeyerek bu fikri desteklemişti. Böylece birkaç yıl sonra bu fikir, büyük bir organizasyonla yeniden gündeme geldi.
1929 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’ndeki ilân, yıllar boyu sürecek olan bir tartışmanın ilk adımını attı. “Bütün dünyada güzel kadınlar seçilir ve memleketlerinin güzellik kraliçesi intihap edilirken, bizim böyle bir kraliçemiz niçin olmasın? Türkiye’nin en güzel kadını acaba kimdir?” 16–25 yaş arası evlenmemiş genç kızlara hitap eden bu ilân Türkiye’nin en güzel kızını bulmak içindi. Hem böyle bir yarışmayı düzenlemek hem de bu yarışmaya katılmak dönemin imkânlarına göre büyük bir cesaret istiyordu. Yine de birçok başvuru yapıldı. Memleketin güzel kızlarının arasından birini seçmek, “Türkiye’nin en güzel kızı” unvanının verileceği kızı belirlemek oldukça zordu.
Bu yarışmada 80’li yıllarda Hülya Avşar’ın benzer bir kaderi paylaşacağı Hicran Hanım birinci seçildi. Kısa süre içinde daha önce evlenmiş olduğu öğrenilen Hicran Hanım diskalifiye olurken, Feriha Tevfik’in birinciliği ilan edildi. Bu birincilik ona birçok kapı açmış, dönemin ünlü yıldızlarıyla aynı sahneleri paylaşma fırsatı sunmuştu. Çekimleri Bursa’da yapılan “Bataklı Damın Kızı Aysel” Tevfik’in rol aldığı filmlerden biriydi. Yapılan bu ilk yarışmayı takip eden yıllarda 1930 Türkiye Güzeli Mübeccel Namık oldu. Daha sonra Avrupa’da “Güzel Göz Kraliçesi” Naşide Saffet Esen, 1931 yılının Türkiye Güzeli oldu ve bir yıl sonra tacını Keriman Halis’e teslim etti. Halis, aynı yıl Belçika’da düzenlenen uluslararası Dünya Güzellik Yarışması’na katılarak, 28 ülkenin güzelleri arasından birinci seçildi ve “İlk Türk Dünya Güzeli” unvanını da kazandı.
Bu yarışma ve Halis’in birinciliği bugün bile devam eden tartışmalara sebep oldu. Hatta üzerinden geçen yıllara rağmen kesinlik kazanmamış olan olayın bir dönem “Keriman Halis Olayı” olarak Japonya’daki okullarda ders olarak okutulduğu biliniyor. Konuşulanlara göre yarışmada Keriman Halis’in birinci olması için oylama yapılmamış jüri başkanı oylama başlamadan önce Halis’in birinci olduğunu ilân ederek yarışmayı sonlandırmıştı. Soyadı Kanunu ile birlikte Atatürk tarafından “kraliçe” anlamına gelen “Ece” soyadı verilen Keriman Halis’in 2012 yılındaki ölümüyle, hayatı boyunca hiçbir açıklama yapmadığı bu gizemli olay onunla birlikte tarihe gömülmüş oldu.
Cumhuriyet Gazetesi’nin organizasyonunu üstlendiği yarışma Nazire Hanım’ın birinci seçildiği 1933 yılının ardından 1949 yılına dek devam etti. 1950 yılında yeniden düzenlenen yarışmaya katılan ve mayolu olarak seçilen ilk güzel olan Güler Arıman’ı bir sonraki yıl Günseli Başar takip etti. Başar aynı yıl ilk Avrupa Güzeli de oldu. Bu unvan 30 yıl sonra ikinci kez, 1982 yılının Türkiye Güzeli Nazlı Deniz Kuruoğlu tarafından kazanılacaktı. Ülkemizde güzelliklerini tescilleyen genç kızların yurt dışında, ulusal çapta da başarılar elde etmesinin yanı sıra beyazperdeye, sahnelere ve podyuma yeni yüzler kattı. Her yıl düzenli olarak devam eden organizasyonlar Türkiye’ye, bugün severek izlediğimiz, yakından tanıdığımız birçok isim kazandırdı. Nebahat Çehre (1960), Hale Soygazi (1973 Sinema Güzeli), Harika Değirmenci (1975), Aydan Şener (1981), Neşe Erberk – Hülya Avşar (1983), Arzum Onan (1993), Pınar Altuğ (1994), Demet Şener (1995), Çağla Şıkel (1997), Buket Saygı (1998), Ayşe Hatun Önal (1999), Yüksel Ak (2000), Tuğçe Kazaz (2001), Azra Akın (2002), Nur Gümüşdoğrayan (2004), Hande Subaşı (2005), Merve Büyüksaraç (2006)…
Türkiye Güzellik Yarışması organizasyonu, tarihi boyunca unutulmayan birçok ana da şahit oldu. 1983 yılında katıldığı yarışmada birinciliği ilan edilen Hülya Avşar, daha sonra evlenip boşanmış olduğu öğrenilince tacı elinden alınmış ve “devrik kraliçe” olarak anılmaya başladı. Ama bugün en çok tanınan, gündemden düşmeyen ve geçen yıllara rağmen eskimeyen bir yüz. Hülya Avşar’ın yerine seçilen Neşe Erberk, kendinden bir önceki yılın kraliçesi Nazlı Deniz Kuruoğlu’ndan yalnızca Türkiye Güzellik Kraliçesi tacını değil, Avrupa Güzeli unvanını da devraldı. Aynı unvan 1993 yılında Arzum Onan tarafından yeniden alındı. 2002 yılının Türkiye Güzeli Azra Akın, aynı yıl Keriman Halis’in ardından Dünya Güzeli unvanını kazanan ikinci Türk kızı oldu.
1980 yılından bu yana “Miss Turkey Organisation” adı ile düzenlenen yarışma, başlatıldığı ilk yıllardaki gibi Türk kadınının fiziksel güzelliği ile birlikte zekâsını da ön plâna çıkarmak ve bunu tüm dünya ile paylaşma amacı taşıyor. Feriha Tevfik’ten 2014 yılının güzellik kraliçesi Amina Gülşe’ye kadar yalnızca güzellik kraliçeleri, adayları gibi yüzlerce isim dışında, organizatörlerin, jürilerin, bu organizasyona emek veren herkesin ortak amacı da buydu. Kim bilir 2015 yılının “en güzeli” kim seçilecek ve geçmişi milattan önceki yıllara dayanan bu organizasyon daha nice renkli anlara sahne olacak.
Yazı: Ferhan Petek
Fotoğraflar: Miss Turkey Organizasyonu, Tahir Yaman