Havasında aşk, suyunda şifa…
Varlığını milattan önce gerçekleşen bir yer sarsıntısına, dünya çapındaki ününü ise Atatürk’e borçlu olan; altın madalyalı bir doğa harikası Yalova Termal Kaplıcaları… Bir hafta sonu kaçamağınızda, yalnızca şifalı sularından faydalanmakla kalmayıp; bölgedeki “Aşıklar Yolu”nda romantik bir yürüyüş yapabilir “Aşıklar Çeşmesi”nin tatlı suyundan içebilir ya da “Aşıklar Merdiveni”nde fotoğraf çektiren taze gelin ve damatların mutluluklarına ortak olabilirsiniz.
Atatürk’ün “burası geleceğin su şehri olacaktır” dediği Yalova’da, öngörüsünü haksız çıkarmayan bir güzellikle karşılaşacak; Yalova Termal’in şifalı suları ve büyülü atmosferiyle tanıştıktan sonra, buradan ayrılmak istemeyeceksiniz. Uluslararası üne sahip ve ender görülen bir manzaranın içindeki Yalova Termal, tarihinde efsaneler barındırmakla kalmıyor; bölgedeki otel, restoran gibi tesislerle de doğayla iç içe olmanın lüksünü yaşamanızı sağlıyor. Güzelliklerle dolu bu bölgenin dört bir yanında şifa ve aşk kaynıyor.
4000 yıllık geçmişe sahip Yalova Termal Kaplıcaları, tarihteki adı “Pitiya” olan bölgede yer alıyor. Bulunduğu, Yalova il merkezine 12 kilometre uzaklıkta, iki dağ arasında, alabildiğine yeşille kaplı vadiye giderken, dar uzun bir yol boyunca dizili çınar ağaçları karşılıyor sizi. Sağlık Bakanlığı tarafından işletilen kaplıcaların suyundaki şifa, yaklaşık 2000 yıl önce keşfedilmiş. Bölge aynı zamanda arkeolojik ve tarihi sit alanı özelliğine ve 3600 dönüm orman arazisine sahip. Buradaki ilk hamamların 1600 yıl önce Bizans İmparatoru Constantinus tarafından yaptırıldığı biliniyor. Daha sonra da tesisler yapılmış ancak Osmanlı’nın Yalova’yı fethettiği dönemde başkent Bursa olduğu ve Bursa’da kaplıcaların varlığı nedeniyle bu bölge hak ettiği değeri görememiş. 1800’lü yıllarda ise Sultan Abdülmecid’in annesi Bezm-i Alem Valide Sultan, romatizmalarının şifasını bu sularda bulunca, bölgede yeni banyolar ve köşkler yaptırılmış. Termal’in bugün ulaşımını sağlayan yollar da o dönemde yapılmış. Sultan 2. Abdülhamid döneminde yeniden ün kazanan şifalı suların tahlilleri yapılıp, birçok derde deva olduğu keşfedildikçe bölge yeni tesislerle zenginleştirilmiş. Kısa süre içinde bölge, dünyada eğlence ve sağlığın bir arada bulunduğu nadir bir merkez haline gelmiş. Yabancı sermayelerle işletilen bu gözde tesisler, Balkan Savaşı ardından 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı dönemlerinde yeniden unutulmuşsa da, Atatürk’ün çabaları sayesinde bugün eski ününe fazlasıyla kavuşmuş durumda.
Eski Yunan, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerini yaşamış olan Yalova Termal Kaplıcaları, Roma’da 1911 yılında yapılan “Kaplıcalar Su Yarışması”nda “Suları Faydalı En İyi Kaplıca” seçilmiş ve bir de altın madalyası var. Bu madalya bugün, müze özelliği de taşıyan tesisin resepsiyonunda sergileniyor. Ülkemizdeki ilk çiçekçilik ve seracılığın yapıldığı yer olarak da tanınan bölge, aynı zamanda bilinen en kapsamlı ağaç müzesi. Bizans ve Osmanlı’ya ait mimari örnekler, tarihi kalıntılar ve hakkında anlatılan efsaneleriyle bölgenin kendine has gizemine kapılmamak mümkün değil. Tesiste Kurşunlu ve Valide banyo içindeki yüzme havuzları ile tamamı 37 derecelik termal su ile dolu olan açık havuz var. Dört mevsim hizmet verdiği gibi kimyasal ve fiziksel yapılarıyla banyo kürleri için uygun olma özelliği taşıyan sular; “memba” adı verilen asıl kaynak, mide suyu, göz suyu ve en son gerçekleşen Körfez depreminden önce kaynamaya başlayan kaynak olmak üzere dört kaynaktan çıkıyor. Ayrıca, kaynağın “astım buharı” da denilen buharın nefes darlıkları, astım, solunum yolları hastalıklarına da çare olduğu biliniyor. Suların normal şartlar altında 60 derece civarındaki sıcaklığı, hastanın durumuna ve hassasiyetine göre değiştirilebiliyor. Suların şifası romatizmalı hastalıklar, sindirim sistemi, karaciğer, safra kesesi hastalıkları, böbrek ve kadın hastalıklarında kendini gösteriyor. Şifalı sular mide suyu, göz suyu ve ayak suyu başlıklarıyla; faydalı oldukları bölgelere göre isimlendirilmiş. Bu doğa harikası bölgenin, değerinin anlaşılması ile geliştirilen tesislerinde spor etkinlikleri için de ihtiyacınız olduğu her şeyi bulabiliyorsunuz. Çevredeki yürüyüş ve koşu parkurlarının yanı sıra voleybol, masa tenisi, basketbol gibi sporları yapabileceğiniz alanlar, burada olduğunuz sürece, size doğa ve sağlık dolu zamanlar vadediyor.
Yalnızca şifa bulmak için ya da sağlıklı birkaç gün geçirmek değil; eşiniz ya da sevgilinizle havada dolaşan aşktan nasibinizi alabileceğiniz bir yer Yalova Termal. Bulunduğu bölgede yer alan, genç aşıkların ve aşklarıyla yıllara meydan okuyan çiftlerin el ele yürüyüşlerini izleyebileceğiniz yürüyüş yolunu, devamında görebileceğiniz “Aşıklar Merdiveni” ve “Aşıklar Çeşmesi” tamamlıyor. Sabah kuş cıvıltıları ve yaprak hışırtılarıyla uyandıktan sonra, doğanın kucağındaki uzun kahvaltı keyfini; “Aşıklar Yolu”nda çıkacağınız yürüyüşten önce mi sonra mı yapacağınız tamamen sizin seçiminize bağlı. “Aşıklar Yolu”nda ayrıca, çevredeki köylerden gelen taze fındık, çay, böğürtlen, çilek, kestane, bal gibi tamamen organik ürünlerin satıldığı bir pazar da kuruluyor. Bölgedeki aşk üçlemesinin diğer öğesi olan “Aşıklar Merdiveni”nde, özellikle düğün dönemi olan bahar ve yaz aylarında gittiyseniz, merdiveni kullanmak ya da hatıra fotoğrafı çektirmek için sıra beklemeniz gerekebilir. Buranın aşk kokan havasına ve doğal manzarası içindeki romantizme karşı koyamayıp, nikâhları kıyılır kıyılmaz soluğu burada alan çiftlerin mutluluklarına özenmemek elde değil. Bölgede fotoğraf çekimi için tercih edilen ve uğurlu olduğuna inanılan bir aşk noktası da “Aşıklar Çeşmesi”… Aşıkların buluşma noktası bu çeşme, bölgenin hem yöre halkı hem de ülkenin dört bir yanından gelen ziyaretçilerin ilgi odağı.
Çevredeki aşk ve sağlık dolu güzelliklerin yanı sıra, görülmeye değer doğal ve tarihi detaylar da var. Cumhuriyet Dönemi’nde, Atatürk anısına yapılmış olan park gibi. Park içinde ayrıca, üst kısmından kademeli olarak akan suyun ayrı güzellik kattığı bir Atatürk büstü de bulunuyor. Atatürk’ün emriyle 1929 yılında yapılıp, inşasının 38 günde bittiği bilinen iki katlı ahşap köşkü de bu bölgede yer alıyor. Birçok önemli kararın alındığı ve içinde dünyanın dört bir tarafından getirilmiş özel eşyaların bulunduğu köşk, 1984 yılından bu yana müze olarak ziyaret edilebiliyor. Atatürk’ün Dolmabahçe’deki ölümünden önce son günlerini de burada geçirmiş olması, köşkün değerini daha da arttırıyor. Köşkte bulunan eşyalar arasında 1930 yılında yapılmış olan Kurşunlu Banyo ve Kadınlar tablosu, İran ve Hereke halıları, 1875 tarihli, Rus ressam Ayvazonski’ye ait bir tablo, çeşitli ülkelerden özel olarak getirtilen porselen vazolar, pirinç yatak odası takımı, ceylan derisi ile kaplanmış Fransız sandalyeler bulunuyor. Bölgede ayrıca 19. yüzyılın sonlarında yapılan ve birinci dereceden tarihi eser özelliğine sahip olan Tarihi Büyük Otel ile gazinosu ve aynı dönemde inşa edilen tarihi sinema yer alıyor. Türkiye’nin ilk sinema binalarından biri olma özelliğine sahip bina, Cumhuriyet’in ilk yıllarında restoran olarak da hizmet vermiş. Bölgenin, yine Cumhuriyet yıllarından kalan ve korumaya alınan değeri yaver köşkü dışında tarihi eserleri de dikkat çekiyor. Yapılan kazılar sonucu bulunan, farklı boyutlardaki kaya parçaları ve sütunların Bizans dönemine ait olduğu biliniyor. Doğanın hediyesi olan bir bölgede, doğa mucizesi güzelliklerin de olması elbette tesadüf değil. Bugün turistik tesisleri, otel ve restoranları ile yerli yabancı turistlerin ilgisini çeken Gökçedere, daha çok doğa sporları tutkunlarının tercihi haline gelen Üvezpınar Köyü ve bu köye 7 kilometre uzaklıktaki Sudüşen Şelalesi’nin büyüleyici güzelliklerine de hayran kalacaksınız.
Eski Yunanlıların Pitiya, Osmanlıların Yalokova, Türklerin Dağ Hamamı diye adlandırdığı Yalova, var olduğu sürece birçok medeniyete ev sahipliği yaptı. Her topluluğun bu bölgedeki şifalı sularla ilgili inandığı başka bir efsane vardı. Suların kaynağının gizemini dev bir ejderha ile açıklandığı zamanlar da oldu, kocasını vatanına şehit vermiş bir kadının bitmeyen gözyaşlarıyla da… Buranın simgelerinden biri olan “Üç Azizeler” efsanesi de, yıllar önce anlatıldığı ilk günlerden bu yana etkisini kaybetmeyen hikâyelerden. Hikâyeye göre “Bizans İmparatorluğu’nun putperest olduğu dönemlerde, Hristiyanlığı yayma görevini üstlenmiş olan Menedora, Metrodora ve Nymphadora isimli üç kız kardeş bu civara gelmiş. Burada görevlerini yerine getirmeye başlamışlar ve bir yandan şifalı suların yardımıyla, hastaların iyileşmesine yardımcı oldukları için, halkın güvenini ve inancını kazanmışlar. Bunu duyan Bizans Kralı Maksimianu, önce vali Fronto’yu onları ikna etmesi için görevlendirmiş; başarılı olamayınca da kız kardeşleri idam ederek kaplıca civarına gömülmesini emretmiş.” Yöre halkı, inanç turizmine fazlasıyla katkıda bulunan bu efsanenin bugün gerektiği kadar bilinmediğini düşünüyor. Suyun kaynağı ve burada bulunan tarihi eserlerle ilgili de birçok efsane var. “Pehlivan Yolu”nun hüzünlü bir aşk hikâyesiyle “Aşıklar Yolu” haline dönüşmesi gibi… Savaş yıllarında yabancıların işletmelerini bıraktığı kaplıcaları, güreş meraklısı bir köylü işletmeye başlamıştı. Şimdiki “Aşıklar Yolu” o dönemde her cuma güreş müsabakalarının yapıldığı “Pehlivan Yolu”ydu. Müsabakalarda sürekli berabere kalan biri Rum diğeri Müslüman iki aşçının sadık seyircileri arasında, birbirlerine deliler gibi aşık olan Rum kızı ile Müslüman genci vardı. Mübadele döneminde Rumların bölgeyi terk etmek zorunda kalışları ile ayrılık çanları çalınca, kız sevgilisine “Pehlivan Yolu”nda buluştukları yere ekmesi için “mor salkım” verdi. Genç sözünü tuttu ve yıllarca aşklarını yaşatacak mor salkımı sevgilisinin söylediği yere dikti. Aşıkların bedenleri bu dünyadan göçtü ama ruhlarının bugün “Aşıklar Yolu” olarak bilinen yerde kavuştuğuna inanılıyor.
Ruhsal ve fiziksel şifanın bir arada sunulduğu Yalova Termal Kaplıcaları’nda, suyun gücüyle sağlığınıza kavuşup; aşkı her hücrenizde hissederken, tarihin tozlu yollarında bir zaman yolculuğuna çıkma şansı yakalıyorsunuz. Daha fazla ertelemeden, en kısa sürede yapılacaklar listenize ekleyip; aşk, sağlık ve huzur dolu bir ortamdan kendinizi mahrum etmeyin.
Yazı ve fotoğraflar: Engin Çakır