Hazan

“Hüzün ki en çok yakışandır bize…” diyor şair Hilmi Yavuz bir şiirinde. Doğru, bazılarımıza çok yakışıyor gerçekten hüzünlü bir yüz. Topu patlayan bir çocuk, sevgilisi tarafından terk edilmiş bir genç kız, babası ölen genç adam, çocuğunu başka şehre üniversiteye gönderen annenin gözlerindeki bakış.

İçimizden bir şeylerin kopup gitmesi, eksilmesi, azalması değil midir hüzün? Ne kadar da doğaya benziyoruz. Tıpkı bir ağaç gibiyiz. Bir yaprağın dalından kopup gitmesi, eksilmesi, azalması değil midir hazan? Hüzün ile hazanın bu kadar benzer kelimeler olması da bize bir şeyler anlatmıyor mu zaten.

Doğanın hüznüdür güz. Sevinçli, mutlu yazdan sonra, kasvetli, meşakkatli kıştan önce, romantik hüzünlü güz.Mutlaka sarıdır hazan mevsimi, yaprakların güneşten ayrılığının ifadesi gibi. Hüznün de rengi sarıdır, mutsuzken sararıp soluyor olmamız gibi.

Hüznün de kendi içinde bir tadı olduğu kesin. Romantik insanlar bunu iyi bilir. Hüznü de neşe gibi tadıyla yaşarlar. Bazıları bunu yaşatır da. Çünkü bilirler ki hüzünler de sevinçler gibi olgunlaştırır insanı. Genellikle sanatçılardır, yazarlardır. Aklıma ilk gelen isim Selim İleri. Romanları, öyküleri hüzne övgü gibidir. Müziğin her türünde hüzün vardır ama bir tür var ki başlı başına hüzündür. Fado. Çünkü kaynağı oldukça dramatik. Portekizin halk müziği olan Fado, balık avı için çıktıkları okyanustan geri dönmeyen Portekizli balıkçıların dul kalan eşleri tarafından, kocalarına yazdıkları ağıtlardan kaynaklanır. O kadınlar kocaları için yapabileceklerinin en güzelini yapmışlar. Zaten yapabilecekleri fazla da bir şey yokmuş, çünkü Fado Portekizcede kader demek. Amelia Rodrigez, Misia bu türün aklıma ilk gelen isimleri. Resimde bence hüznün ismi Vincent Van Gogh. Talihsiz yaşamının doğal yansıması gibi, resimlerindeki hakim ve karakteristik renk sarı olmuş.

Sonbahar

Şehirlerin de hüzünlü olanları vardır. Mesela Prag. Tabi eski Prag. Kara roman türünün müthiş yazarı Franz Kafka’nın öykülerindeki karakterlerin yalnızlığı, eski Yahudi mezarlığı, heykelleri ile Karl köprüsü, Prag’ın hüznünü yansıtır.

Sanatın birçok türünden bahsedip de  şiirden bahsetmemek olur mu? Olmaz çünkü şiir hüznün sultanıdır. Çünkü şiir sadece hüzünle yazılır aslında. Siz hiç mutlulukla yazılan şiir okudunuz mu? İlkokuldakileri saymıyorum. Çünkü şiir sevgiliye, sevgiye, aşka yazılır ve ne yazık ki Louis Aragon un dediği gibi “Mutlu aşk yoktur…” Bu yüzden şiirin halet-i ruhiyesi hüzündür bence. O zaman sözü hüznün şairi Hilmi Yavuz’a bırakalım:

Yollar ve Zaman

Sen bir yalnızlığı koşup gittin de

Bir yerde buluşulur diye, belki de…

Elbet buluşulur, orda, o yerde…

Bir hüzün töreniyle kutlanır

Bulunur birşeyler ve saklanır

Saklanan Zaman mı, yoksa yol mudur

Aranır bahçelerde ve şiirlerde

Kimbilir ki dündür, olgundur kalbimiz

Yollarsa her zaman biraz küskündür

Yokuşlarda ve inişlerde…

Zaman’dır seni sardığım kumaş

Bekledin, örtülsün ki yavaş yavaş…

Erguvandın, kayboldun dilegelişlerde.                                                                                              

Başa dön tuşu