“İçin”iz ferahlasın

Her insan berrak bir su kadar tertemiz gelir yaşamın içerisine. Bir pınar kadar doğanın içindedir. Daha ilk nefeste yüreği kabarır, basar çığlığı haykırır yaşama sevincini. Sonra sonra kirlenir, nefsi körelir; yaşamı sonlana dek kirlenmeden yaşama gayretindedir, denize dökülen az biraz kirlenmiş bir akarsu gibi…

Bir kaynak düşünün; isyanla gökyüzüne kavuşmaya çalışan. Damla damla büyür toprağın içerisinde ve adım adım yaşam dolar her bir zerresi. Yeryüzüne ulaşana dek vazgeçmez ve topraktan ayrıldığı ilk anda derin bir nefes alır. Teneffüs eder gökyüzünü alabildiğince. İnsan da bir kaynağa benzer bu yüzden… Tertemiz doğar, doğa kadar berrak ve doğa kadar yüce bir yaradılıştadır… Henüz büyüklerinden azar işitmemiştir, soykırım yapmamıştır, kopya çekmemiştir, yalan söylememiştir, kaybetmemiştir, ruhu kirlenmemiştir mesela… En az yeni filiz almış bir yaprak kadar tazedir, öğlen güneşi kadar sıcaktır içi…

Dağlardan aşağı süzüldükçe, denize yaklaştıkça kirlenir kaynak. Bulanır, coşkusu azalır, yavaşlar… İnsan da böyledir vakit geçtikçe kendisini çaresiz, öfkeli, bezgin, ihanet edilmiş, umutsuz ya da sıradan hissedebilir. Böyle hissettiğinde kirlenir. O muhteşem varlık tümüyle kaybolur ve içindeki yaşam gücü yitip gider. Ne doğa ne de onun yaşam gücüyle nefes alabilen insanoğlu böylesine bir sonu hak ediyor aslında… İnsanın dünyaya, doğaya ve kendisine olan sevgisizliğinin tarih boyunca görülen en yüksek noktaya ulaştığı bu çağda; çağdaş olmamayı tercih edebilirim…

Yazı: Engin Çakır

Bu da ilginizi çekebilir
Kapalı
Başa dön tuşu